T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 5 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Yusuf KAPLAN


Milli zenginlerimiz neden ağlıyor?

Ülkeyi daima batırmak hüneri bunlarda, bunları kurtarmak hüneri de "Kara Türk" olarak adlandırılan bu millet-i merhumede. Aydın ve rical batırıyor, sırtlarında bu asalakların çekilmez ağırlığına rağmen millet yeniden ayağa kalkıyor.

  • Yrd Doç. BERAT DEMİRCİ
    Charles Dickens, İki Şehrin Hikâyesi'nde "İngiltere, Dombey ve oğullarının ticarethanesidir..." diyerek, kendi ülkesinin sınırları içinde ayak basmadık yer, mal satmadık yurttaş bırakmayan sevimsiz bir roman kahramanı çıkartıyor karşımıza. Sevimsiz Dombeyler ve oğulları, endüstri devriminin verdiği hızla terakki ediyor ve para yığan, para sayan birer tüccar olmaktan çıkarak, müteşebbis haline geliyor. Müteşebbis ahlâkı, kendi ülkesinin sınırlarını aşarak, dünyayı bir kârhane, tüm ülkeleri pazaristan, insanları da müşteri olarak görmeye başlıyor. O vakitten sonra dünya, Dombey ve oğullarının hem hammadde ardiyesi, hem imalathanesi, hem dükkânıdır.

    İktisatçılar bu müthiş hareketliliğin farkındalar, ama olayı en keskin biçimde Schumpeter fark ediyor ve altını çiziyor: Müteşebbis. Avrupalı tüccarlar, dünyanın yeni fatihleridir artık.

    Müteşebbis yeni bir olgu değildir, ama kendini ibraz eden yeni bir müteşebbis ahlâkı söz konusudur. Feodalitenin arkasından bir büyük dönüşüm aranacaksa, yalnız üretim biçiminin değişmesinde değil, burada aranmalıdır. İnsandan bağımsız gelişen iktisadî olgulara, sonra figüratif bir insan ekleyerek tarihi değiştirmeye azmeden filozofların(!) faşizmle nasıl örtüştükleri bütün dünyada ve en ibretli biçimde Türkiye'de yaşanmıştır, yaşanmaktadır. Schumpeter'in "müteşebbis" (yani insan) uyarısı, iktisada insanı çağırdığı için insanîdir ve insana umut vermektedir. Sömürgecilik evet, gasp evet, işgal evet; ama dünyayı altüst eden bu ahlakın taşıyıcısı şu batılı müteşebbislerdeki cesaret, risk alma, ufuk, çap, büyüleyici değil mi? Bunların iktisadî güçleri değil, ahlakları devletlerini demokratlaştırmıştır, çünkü ülkelerinde aş, iş ve huzur bu adamlara bağlıdır.

    İKTİDARIN DÖRT ATLISI

    Mills, Amerikan iktidarını tasvir ederken dört payanda oluşturuyor: İktisadî, siyasî, askerî ve epistemik cemaatler. Feodal birimler çokluktan dörde inmiş ve kapitalizm biçimlenmiştir. Dörtlü iktidar yapısını taşıyacak halk tabanını sindirmeye en uygun sistem demokrasidir. Demokrasi: refah seviyesini yükseltecek bir iktisadî cemaat; iktisadî cemaatle halk arasında bağ kurarak kâr paylaşımını hukukileştiren siyasî cemaat; ülke içinde ve dışında sistemi savunan askerî cemaat; üç derebeyinin imkân ve faaliyet alanını genişletmek için sektörel hizmet gören ve müşteri hazırlayan epistemik cemaat organizasyonudur.

    Kendi içlerinde güç dağılımı yapıyorlar ve birbirlerine karşı güvensiz de olsalar tahammül göstererek bir nevi bütünleşmeyi sağlıyorlar ve bu Avrupa/Amerika sistemini oluşturuyor. Fakat bu modelin temeli yine müteşebbis ahlâkıdır. Avrupalı ve Amerikalı müteşebbis devleti demokratlaştırmıştır, bu sayede de kendi toplumlarının refah sınırlarını genişletmiştir. Refah düzeyi yükselen ve adam yerine konulmanın hazzını yaşayan yığınlar bu feodaliteden bozma demokrasiden memnundurlar. Proleterler beyazlaşmış, sendikalar sararmıştır; sendika patronları toplu sözleşmesini yapar, neskafe höpürdetirler.

    21. yüzyıla girerken, iktidar yapısında büyük bir değişme olmadı; ancak dört atlı artık, attan indi ve şatolarına oturdular. Müteşebbis ahlakı, teşebbüsü terk ederek para vasıtasıyla dünya halklarıyla oyun oynamaya başladı; batırıyor, çıkarıyor, yıkıyor, yeniden yapıyor; kazanıyor. Bu hâl, "Kapitalizmin İncili"nin yazan Adam Smith'in derinden derine "kâr eden ar etmez" anlayışından beklediği "erdemli toplum ve düzen" idealini yalana çıkarmaya yetmiştir.

    Teşebbüs yeteneği, güzel ahlak doğurmaz; tersine bed huylu adamların arsızlığını artırır. Güzel ahlaklı adamların müteşebbis olması, erdemi beraberinde getirir ve ziyadeleştirir. Batılı müteşebbisin kök değerleri, onları arsızlaştırdı.

    Askerî cemaat, savunma adı altında silah endüstrisine hizmet ederek geçinmenin ve yüksek teknolojiyle insan öldürmenin centilmenliğini tattı, şatosuna razı bir şekilde uzaktan kumandayla düşman imal eden ve atari oynar gibi adam öldüren senyörlere dönüştü; askerî cemaat şatosundan çıkmıyor artık. Siyasî cemaat, cahil ve yamyam medya gücüyle anlaşarak şatosunu garantiye aldı. Epistemik cemaatin senyörleri de, "Yeni Dünya Düzeni" hilafına adam gibi iki laf edeni sektörün dışına atan engizisyon görevini yerine getirmektedir, epistemikler de şatolarından nadiren çıkarlar. Mills'in tasvir ettiği sistem aşılmıştır, ama daha berbat bir dünyada yaşıyoruz. Çünkü, müteşebbis ahlakında dönüşümün reel zemini halk tabanıdır. Batılı toplumlar artık kültür sahibi ve kültürü yenileyen dinamizmini yitirmiştir; Camus, yarım yüzyıl önce "gazete okur ve çiftleşirler!" diyerek bir durum tesbiti yapmıştı, artık televizyon da seyrediyorlar; naklen savaş ve katliam da onların icadıdır. "Yeni İncil" ve sadık müminleri dünya cenneti vaadetmişlerdi, cehenneme çevirdiler.

    TÜRKİYE'NİN ATLILARI

    Türkiye, mukallit bir ülkedir. Batı'da kendi bütünlüğü içinde ne kadar asalet ibraz eden olgu varsa "dakikalık fotoğraf" çirkinliğinde hepsi bizde mevcuttur. Türkiye'nin aklı yetikleri feodal olmadığını anlayamadan batı modeli kapitalist olmuştur, çünkü tarihten uzak durmak terakkiperverliğin ön şartıdır. Alaturka kapitalizm, müteşebbis oluşturmak için aç gözlü bakkallara devlet rantını peşkeş çekmiştir, bu sonradan görmeler zümresi de müteşebbis numarası yaparak malı götürme ekonomisini inşa etmişlerdir. Mafya ahlakı ile müteşebbis ahlakı bütünleşmiş, devlette etkin konuma yükselmiştir.

    Banka hortumlamak, ihale kotarmak, gazetecilik yapmak, milletvekili seçtirmek, darp, harp, ihtilal v.s. tamamen bu seçkinlerin ürünüdür. Sırf iktidar koltuğuna oturtmadığı için milletin tercihine karşı "Milli Mücadele(!)" yaveleri okuyan matruş Hitlerler, iç düşman üretim merkezi kurmayları, bilim yerine yanaşık düzen yürümeyi talim eden ve ettiren epistemik kalabalık, devlet adamı olmanın sadece jest ve mimiğini öğrenmiş çoğu prostatlı ve ödlek siyasetçiler evet hepsi bunların bu seçkinler kadrosunun ürünüdür.

    Ülkeyi daima batırmak hüneri bunlarda, bunları kurtarmak hüneri de "Kara Türk" olarak adlandırılan bu millet-i merhumede. Aydın ve rical batırıyor, sırtlarında bu asalakların çekilmez ağırlığına rağmen millet yeniden ayağa kalkıyor. Dünyanın en asalak, çapsız, ruhsuz insanları bunlar. Amerikan iktidarının seçkinlerinin basit birer kopyası bunlar; hepsi senyör bozuntusu, hepsinin şatosu var, hepsi halkına düşman. Bunlar "Beyaz" gibi masum bir rengi kirleterek adam olanlardır. Ha bir de proleterler var değil mi, yani kökten sarı sendikalar? Boşverin canım, en devrimci ve solcusu bile cuntacı ve çanakçı; Amerikan aleyhtarıdırlar, dolarla çalışırlar, Amerikan hastanesinde sarışın hemşireler kucağında son yolculuklarına çıkarlar.

    Camus, bizim milleti tanısaydı umut dolardı; çünkü gazete okuma oranımız düşüktür. Elimizde kalanı da galiba "medya" denilen bu çirkefe "ibret" nazarıyla bakmaya borçluyuz. Kim ne derse desin medyadan en az etkilenen toplumuz. Tam sayfa sosyete maceralarını okuyan ve seyreden kızlarımız orospu olmuyor, patronlar kulübünün haramilerine bakarak kimse komşusunu soymuyor, bilimden nasibi olmayan üniversitelere bakarak kimse bilim adamına saygısızlık etmiyor, şatoların suratsızlarına bakarak kimse eşten dosttan selâmı kesmiyor, medyanın (iktidar seçkinlerinin) tuttuğu partiye kimse rey vermiyor. İstediği ekmek, aş, iş ve azıcık huzur. Peki millet ağlamıyor da bu zenginler neden ağlıyor?

    TÜRK MÜTEŞEBBİSİ NEDEN AĞLAR?

    Sanatseverler Mona Lisa'nın tebessümünün sırrını kurcalayadursun; "dünyanın en az üreten, çok kazanan müteşebbisi olan millî zenginlerimiz neden ağlar?" sorusu ilm-i iktisadı zorlayıcıdır. Galip zanna göre Mona Lisa'nın tebessümü, hamile bir kadının mutluluğunun aksi. Millî zenginlerimizin neden ağladığının estetik ilmi açısından bir değerlendirmesini yapacak olsak, mesela doğum sancısından filan gibi, olamaz; çünkü onlar kısırdırlar, doğurgan olan paralarıdır. Paraları az mı doğuruyor? Tersine rant gani.

    Ağlarlar çünkü müteşebbis değildirler; kabiliyetleriyle değil, devletten beslenerek zengin olmuşlardır. Millî zenginlerimiz, geleceklerinden korkuyor; saltanatımız nice olur diyerek, modern firavunluk yaparak doğan her çocuğun kendilerine mahkum ve mecbur olmasını istedikleri için ağlıyorlar. Beyazlar(!) kapıların önündeki ayakkabılara, pantolonlardaki dizyerlerine, bıyığa, sakala v.s bakarak adam fişliyorlar, ihbar ediyorlar. Son hâllerine baktığımızda "Avrupa Birliği"ne girmek ister gibi yaptıkları da anlaşılmıştır. Çünkü, millet evladı millî zenginlerimizin asalak ahlakı yerine, Avrupa'nın gerçek müteşebbislerinden ilham alarak fatihliğe soyunurlarsa saltanatları sarsılacaktır. Dişleme, fişleme, afişleme hepsi bu yüzden.

    Bizim müteşebbislerimizin işi, halkla değil devletledir, çünkü devlet menfaat dağıtan, zenginlerin servetini katlamasını kolaylaştıran çarkın adıdır. İktisadi cemaat, siyasî cemaati rantına çomak sokmaması için daima tehdit eder, tehditlerini psikolojik nedenlerle diğer şato sakinleri de destekler.

    Türkiye'de en zayıf cemaat ise Amerika demokrasinin tersine siyasî cemaattir. Çünkü halk desteğiyle gelen tek güç siyasî cemaattir ve tehlikelidir. Bu yüzden epistemik, askerî ve iktisadi cemaat; daima siyasî cemaatin karşısında bir cephe kurmakta ve "az olsun bizim olsun" kafasıyla "malı götürme ekonomisini" sürdürmeyi tercih etmektedir. Acaba, müteşebbislerimiz hakkında derin dosyalar var da onun için mi ağlıyorlar? Uzak ihtimal, ama olabilir; ama şebeke birbirini niçin fişlesin ki...

    Medya da zenginlerimiz gibi ve kadar millîdir ve artık onların ön bahçesidir. Ama, Türk Milleti demokrasiyi Amerikan halkından daha iyi özümsemiştir ve medya numaralarına kanmayan, zeka seviyesi yüksek bir halktır. Elindeki tek gücü olan sandıkla, bizim iktidar seçkinlerinin desteklediği, medyanın allayıp pulladığı hiçbir siyasetçiyi sevmemiş, hiçbir partiyi iktidara getirmemiştir. Ne yazık ki, bunun maliyeti de yine milletin daha iyiyi seçme şansının olamayışıdır. Fişlenen müteşebbis, yasaklara karşı çıkan siyasetçi kazanıyor, yasaklanan yazar kazanıyor, ama iyi olduğu için değil zorbalığa karşı çıktığı için. Sonra bir de bakıyorsunuz ki, umut bağlanan ve devlet adamı olmanın jest ve mimiğinden ibaret siyasetçi, kabadayılıktan vazgeçmiş, şapkasını almış ve tüymüş.

    Murat Belge doğru söylüyor: "Türkiye, kendisinden yığınla kazanım esirgenmiş haliyle, gene de en sağlam, en kalıcı değerlere sahip. Seçkinlerinden kurtulabilse, çok iyi şeyler başarabileceğinin potansiyelini taşıyor hâlâ."

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi