T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 5 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Yetti Gayri!

Sivas'da, Sivas CHP milletvekili Prof. Dr. Nurettin SÖZEN: "bugünkü iktıdar bu olayı (Madımak Faciası) plânlayan kişilerin anlayışını taşıyan temsilcilerin içinde bulunduğu iktıdar!" demiş. Fesübhanallah! Sivas'daki müessif olaylar sırasında AK Parti ve Refah Partisi iktidarda mı idi? Olsaydı dahi, bu olay ile ilişkisi kanıtlanan kimselerin bugünkü iktıdar içinde yer aldıkları kanıtlanmadıkça, nasıl olur da sorumlu bir siyasetçi böyle genel bir suçlama yapabilir?

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı da "Şeriatçı grubun Allah adına can almaya bilenmiş hallerini unutmadık, katliamı yaratan zihniyet, bütün kadrolarıyla iktidara taşındı" demiş. Kimler bunlar?

Oysa, Sivas olaylarında o zamanki "derin devlet" kadrolarından kimin payı olup olmadığını bilemem amma, durum bu kadar basit ve ucuz ithamlara indirgenerek açıklanamaz. Pir Sultan Abdal bir er kişi, bir gerçek kişi idi, bugünkü akıntı çağanozuna dönmüş izleyicilerine, Şeriat'in Tabiî Hukuk (Asgarî, yaptırımlı Ahlâklılık) anlamında olduğunu söyleyerek önceden uyarıyordu: Gafilen bacadan düşme! / Evvel kapı Şeriattir!

Aklını ve gönlünü toparlayamayan, "diline mukayyet" olamaz, ister Alevî, ister Sûnnî olsun! Oysa eline, beline, diline mukayyed olamayanın Pir Sultan'a nisbeti ne? Bu olayda ölenleri elbette unutmayalım, içimizin yanışını sürdürelim ki bir daha benzer olaylar olmasın, fakat haksız suçlamalar hangi tarafdan hangi tarafa yönelirse yönelsin, bunlara da karşı çıkalım. Aksi takdirde, kendi içimizde de küçük çapta 11 Eylüller'in sonu gelmeyecek.

Siyaset bilimci Ayşe Kadıoğlu; Neşe Düzel ile konuşmasında düşündürücü tesbitler yapmış. CHP'nin siyasî görüşünün, korkudan beslenen İttihatçı geleneğin devamı olduğunu söylüyor. "Sol, milliyetçiliğe başvurmadan vatandaş odaklı bir siyaset yapar. Bunların hiçbiri CHP'de yok. CHP sonuçta askerî üniforma üzerine giyilmiş bir fötr şapka gibi duruyor" gibi çok güçlü ve cesaretli bir söylemi var. Yine de genellemeden kaçınalım: Bu partide de iyi insanlar var, fakat ne yazık ki bu genelleme, partinin yönetim kadrosunun çoğunluğu göz önünde tutulursa, doğru değil mi?

AK Parti için de söyledikleri üzerinde düşünmek gerek: AK Parti, Terörle Mücadele Yasası'yla muhafazakâr milliyetçilikten faşizan milliyetçiliğe kaydı!.. Türkiye AB ile ilişkide olumsuz bir döneme giriyor... Türkiye çok büyük gerilimlere gebe bulunuyor!

Böyle midir? Maalesef böyle görünüyor! Fakat artık bu milleti, bu halkı, sürekli gerilimlere gebe bir siyasî süreçten, Osmanlı Dönemi'nden ve özellikle İttihat ve Terakkî'den beri süregelen siyasî deprem kuşağı üzerinde yaşmaktan, Demokratik ve Sosyal Hukuk Devleti yönüne yöneldikçe, hükümet uçaklarının uzaktan kumanda ile önce "türbülans"a, ardından da yere düşürülmesi tarihî tekerrüründen kurtarmak gerek! Bunun için de halkın Kürt-Türk, Hristiyan-Müslüman, Alevî-Sünnî gibi ayrımcılıklar fitnesine düşmeksizin, artık yazgısını eline alması gerekiyor. Bu arada bilinmelidir ki, yönetimin şu veya bu etnik gruba mensup olması; bu etnik grup bireyleri için bir insan hakkı değildir. Kısaca söylemek gerekirse: Bölücülük insan hürriyetinin himayesine girmez. Ne var ki çoğunluğun da hiçbir azınlığın hiçbir insan hakkını bertaraf etmeye hakkı yoktur. Yine ülkede yaşayan halkın yararına olarak, tarihî şartların getirdiği bir dil, çoğunluk dili olsun olmasın, resmî dil olarak kabul edilir. Fakat ana diller de yasaklanmaz. Türkiye'de resmî dil tartışmasız, Türkçe'dir.

"Azmettikten sonra, Allah'a tevekkül et!" Önce kesin ve sağlam bir uzlaşmaya gerek vardır. Bu uzlaşma çağrısı da iktidardan gelmelidir. Bu uzlaşma, "Rahşan Hanım Uzlaşması"na benzemez. Bu kesin karar ve seçim, bu azmetme; "sana emrolunduğu gibi dosdoğru ol!" ilkesine dayanır. Sözde değil özde: "demokratik ve sosyal hukuk devletine ulaşma" misâk-ı millisi'dir. Millet de bu azmi paylaşan güzel insanların topluluğudur. Hangi soydan olursa olsun! "Ütopya!" demeyin bre kardeşler! Yetti gayri! "Tabiî ya!" deyin de önce bir horon tepelim, ardından da imeceyle, kolları sıvıyarak Sevgi ve Adalet Düzeni'ni kuralım! Gerçekten yetti gayri!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi