|
Ayşe Şasa gibi dostlar kaldı mı?

Mesleğe yeni başladığım yıllarda; abilerimizin, ablalarımızın dost meclislerinde veyahut bir köşe yazısında adı saygıyla anılan, atıflar yapılan ve düşünceleri hakkında sitayişle bahsedilen biri olarak tanıdım Ayşe Şasa’yı.

Senarist, sinema yazarı, yolunu Yeşilçam’dan ayırıp manevi arayışların peşine düşmüş, bulduklarıyla başka arayanları buluşturmuş, okuyan, düşünen, konuşan ve Gayrettepe’deki evinden hiç çıkmadan sayısız dostlar edinen bir mütefekkir Ayşe Şasa.

“Ayşe abla aradı uzun uzun konuştuk” sözünü çokça duymuş ve sohbetlerinden yapılan aktarımlara kulak kabartmışımdır.

Önceki gün benim için gündem Ayşe Şasa idi. Çünkü Ankara’da, Ayşe Şasa’nın kişisel kitaplığının Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’ne bağışlanması programındaydık. Şasa’ya ait 3 bin kitap özel koleksiyon odasında yerini aldı. Gözlerim hemen o büyük eseri aradı. Şasa’nın 1981’de Londra’dan getirtip İngilizcesinden okumaya başladığı, çok etkilenerek İslam’a ve İslam tasavvufuna yönelmesine vesilen olan İbnü’l Arabi’nin ‘
Fusüsu’l-Hikem
’i dört cilt halinde başköşedeydi.

Kütüphanede kalabalık değildik. Ayşe Şasa’nın tüm eserlerini yeniden okurlarla buluşturan Ketebe Yayınları’nın Genel Yayın Yönetmeni Furkan Çalışkan, Ayşe Şasa’nın varisi Adem Taşkıran, Albayrak Grubu Kurumsal İletişim Direktörü Esad Sivri ve muhabir arkadaşların yer aldığı törenin ev sahipliğini Millet Kütüphanesi Okuyucu Hizmetleri Şube Müdürü Birgül Ünal yaptı.

Ayşe Şasa’nın vefatının 10’uncu sene-i devriyesine tam bir ay var. 16 Haziran 2014’te, 73 yaşındayken Hakk’a uğurladığımız Şasa’nın varisi Adem Taşkıran ile ara ara sohbet ettik. Vaktiyle Gerçek Hayat dergisinde, Şaşa’nın hatıratına değinerek kaleme aldığım “İki rekâtlık tecrübe” yazımdan bahsettim. “Hayatta olsaydı yazılarınızı okur ve sizi de arardı mutlaka” dedi. Aranmış ve kendisi ile konuşmuş gibi mutlu oldum.

Ketebe Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Furkan Çalışkan konuşmasında, “Bir telefon ahizesini tutarak, dünyayı belki de 7 defa dolaşmış biridir” dedi, Ayşe Şasa için. Muazzam bir iletişim disiplini ve dostluklar ağı... Hemen her görüşten dostlarını, yeni dostlarla hemhal eden; nazik ve narin bir otoriteydi aynı zamanda. Bu insan bereketi, Şasa’nın içine doğduğu şaşaalı hayatı terk ederek benimsediği mütevazı yaşantısının tadından yenmeyen meyveleriydi elbette.

Yazan, tefekkür eden, keşfeden, gördüğü güzellikleri paylaşan Ayşe Şasa ile edebiyat ve sinema camialarından telefonlaşan kişi sayısı hayli fazladır. İsim listesi çıkarmaya çalışsam köşede yer kalmaz. Şair Suavi Kemal Yazgıç, Şasa Hanımefendi ile rutin telefon konuşmalarını şöyle aktarır: “Çok sıkıntılı bir dönemimde Sadık Yalsızuçanlar, bana Ayşe Şasa’nın telefon numarasını verdi. O günden beri Ayşe Hanım bana hep bir anne şefkati gösterdi. Yaptıklarımı destekledi ve iç dünyamı zenginleştirdi. Nice sıkıntımı onun desteği ile atlattım. Ayşe Şasa’nın üzerimde hakkı çoktur. Onunla telefonla görüşmelerim esnasında öğrendiğim şeyler internete bağlı olduğum esnada öğrendiklerimden kat kat fazladır. 20 yıldır her gün en az yarım saat telefonla konuşurduk.” (16.06.2014, Yeni Şafak).

Bahsettiği yıllar, Suavi ağabeyin 30’lu yaşlarına denk geliyor. Genç bir edebiyatçı ile 20 yıl boyunca hemen her gün en az yarım saat konuşarak; hayatına yön veren, derdini dinleyen, muhabbetiyle yaralarına merhem olan Ayşe Şasa’nın şefkat dolu muhabbetini anneler ve de gerçek dostlar gösterebilir ancak. Bizler kısmen tecrübe ettik, bizden önceki kuşakların ise böylesine içten, böylesine anaç ablaları ve dert babaları vardı. Camialarda, semtlerde böylesine münevverler vardı. Hala varlar ancak artık yok sayılıyorlar. Çünkü vefadan ödün vermeyen dostluklar, tadı damaklarda kalan muhabbet ortamları ve uzun hasbihaller yerini yavaş yavaş akıllı telefonlara, sosyal medyaya bırakıyor.
İnsan insandan uzaklaşıyor.
Bırakın telefonda konuşmayı, yazışacak dermanı olmayan bir nesil geliyor.

Fakat Ayşe Şasa’nın kadim dostluğu, yarenliği devam ediyor. Telefonla aramışçasına bir yerlerde birileriyle dertleşiyor.

Varisi Adem Taşkıran, “Ayşe Şasa’nın bıraktığı en önemli miras, kendi hayatıdır. Hayatının her aşaması ibret ve örneklerle doludur” diyor. Şasa’nın ‘Bir Ruh Macerası’ ve ‘Delilik Ülkesinden Notlar’ kitapları özellikle bu sözü ispatlar nitelikte. Yaşayan ve okuruyla konuşan, dertleşen miraslar bence. Tevafuk bu ya, Ayşe Şasa’nın büyük dönüşümünü anlattığı ‘Bir Ruh Macerası’ isimli nehir söyleşi kitabını hediye ettiğim bir kardeşimizden dün şöyle bir mesaj aldım: “Abi, hediye ettiğin eserin içerisindeki namaz kılmakla ilgili anıyı okuduktan sonra çok etkilendim, bunu arkadaşıma anlatırken, arkadaşım da namazla ilgili kendi anısından bahsetti ve kitabı okumaya karar verdi. Sonrasında yine İstanbul’da zor zamanlar geçiren, Ayşe Şasa’nın eski yaşam tarzına benzer bir yapıya sahip olan bir başka arkadaşıma bahsedince o da kitabı aldı ve okumaya başladı. Binamızda babasını yeni kaybeden ve hayatı sorgulayan bir komşumuz vardı, yaşam tarzını değiştirmeye çalışırken o da artık bu kitabı okumaya başladı.”

Şükür ki en sadık dostlarımız olan kitaplar var, şükür ki elden ele kitap hediye eden, tavsiye eden yürekler var. Tam da ChatGPT’nin, insanı yapay zekaya teslim ettiği yeni aşamanın konuşulduğu günlerde hem merhume Ayşe Şasa’yı anmak hem de vesilesi ile “insan, insanın nasibi ve de yurdudur” demek istedim.

Rahmet olsun.

#Ayşe Şasa
#Aktüel
#Ersin Çelik
18 gün önce
Ayşe Şasa gibi dostlar kaldı mı?
Bir Başka Mesele: Aşırı hayvan sevgisi ‘kaydırılmış merhamet’ projesidir
Sahibinin Sesi
BM değil, Mekke Sözleşmesi
Kızın adı Rachel
Bin 187 dokunuş ve 30 genç