|
Yaralı coğrafyalarımızı konuşmaya daha yeni başlıyoruz

Rabbimizin nasip ettiği son Tunus seyahatimde, refikim Albayrak Medya Satış-Pazarlama Genel Müdürü Abdullah Hanönü ile yolumuzun önce Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı’nın (TİKA) Tunus Koordinatörlüğüne uğraması, sefer maksadımızın sanat/mimari esaslı olması bakımından adeta kaçınılmazdı.

TİKA Tunus Koordinatörü Ali Fuat Cebeci ve kıymetli ekibine sanat keşfimize mahsus refakatleri ve yönlendirmeleri nedeniyle teşekkür ediyorum.

Zikretmeden geçemeyeceğim bir isim daha var: Yunus İçten.

Yunus, yurt dışında faaliyet gösteren vakıflarımızdan birinin Tunus şubesini hatırı sayılır bir süre yönettikten sonra, başka bir ülkeye tayin edilmesi üzerine, görevinden istifa ederek Tunus’ta kalma kararı almış ve şehrin modern bölgesinde nezih ve yemekleri son derece leziz bir lokanta açmış. Yunus, esnaflığının ötesinde, gençliğine rağmen Müslüman coğrafya hakkında zengin bir bilgiye sahip.

Bu isimleri neden öne çıkardığım, Tunus’ta Osmanlı’ya mahsus mimari eser sayısının 190 adet olduğunu, Tunus Tarihinin ise M.Ö. XII. yüzyılda Fenikelilerle başlatıldığını hatırlattığımda daha iyi anlaşılacaktır.

Yine de mimari konusunun, küçücük bir grubun dar ilgisini aşmayacağı malumdur. Sanat esaslı da olsa bizim Müslümanların coğrafyasını salt bu maksatla adımlamayacağımız da… Çünkü medeniyetin temeli “adalet tanımlı siyasettir” ki, bu siyasete dahil olan sanat da onda az ama çok etkili bir yeri işgal eder.

Bu sebeple seyahatim öncesinde ve Tunus’ta zihnimde hep Tunuslu Hayreddin Paşa (ö. 1822?-1890) adını taşıyor olmam normaldi.

Tunuslu Hayreddin Paşa, Osmanlı ve Tunus başta olmak üzere yıkılış devrinin eşiğinde mülkün ve halkların muhafazasıyla selametleri konusunda zihin yoran “Islahatçı ve reformcu ana akımın” ilk ismidir. Burada “ana akım” ayrımına başvurmamın nedeni çoğu eşzamanlı olarak Kafkasya, Türkistan, Horasan, Hindistan ve Mısır’daki benzer akımlardan kendi “milli arayışımızı” ayırmak içindir.

Hayreddin Karaman Hocamın, “İslami Hareket Öncüleri” (İz Yayınları) adlı değerli çalışmasını Hayreddin Paşa ile başlatmasını zikrettiğim bağlamda hep önemli bir işaret olarak görmüşümdür.

Hür bir Çerkes olarak doğup, köle olarak başlayan hayatını Tunus’un ve Osmanlı’nın ikinci adamı olarak tamamlayan Paşa’yı “İslamcı” olarak niteleyen Karaman Hocam onu şu kitaplardan hareketle anlatmışlardır:

- Akvemü’l-Mesâlik fî Marifeti Ahvâlü’l-Memâlik (Paşa’nın kendi yazdığı eser; Ülkelerin Durumunu Öğrenmek İçin En Doğru Yol adıyla son basımı: Trc.: Kerim Suphi Muhammed, Büyüyenay Yayınları, İstanbul 2017),

- Jean Pignon – Muhammed Salah Mzali, Tunuslu Hayreddin Paşa’nın Hatıraları, trc.: Belma Aksun, Nehir Yayınları, İstanbul 1997,

- Atilla Çetin, Tunuslu Hayreddin Paşa, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1988,

-Samîr Ebû Hamdân, Hayruddin et-Tûnisi, Beyrut 1993,

-Mahmud Kemal İnal, Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2013.

Paşa, Akvemü’l-Mesâlik…’inin Mukaddime’sinde ilgili tartışmaları günümüzde de yoğun olarak devam eden ıslahat / reform konusunu eserinin sebebi telifi planında şu iki hususta toplamıştır:

“Birincisi, İslâm ümmetinin en iyi hâle gelebilmesi uğruna bütün yolları denemek ve İslâm milletinin ilerlemesi için ilim ve irfan ufuklarını geliştirmek, tarım ve ticaretten gelebilecek servetin yollarını açmak, bütün sanayi alanlarını terviç etmek ve işsizlik nedenlerini ortadan kaldırmak için ilim ve siyaset adamlarından gayretli ve himmetli olanları teşvik etmektir. Tüm bu zikrettiklerimizin esası, Avrupa ülkelerinde görülen ve hiçbir eksiği olmayan, verimli çalışmayı sağlayan, (gelecekle ilgili olarak) umuda ve güvene yol açan kabiliyetli yönetimlerdir. 

İkincisi ise, ‘Gayri Müslimlerin bütün davranış ve hayat tarzları sırf şeriatımıza uymadığı için terk edilmeli ve bu hususlarda yazdıkları eserler reddedilmeli, bu eserlerin adları dahi anılmamalı ve hatta bu eserleri öven herkes ağır bir şekilde eleştirilmelidir’ diye zihinlerinde saplanan yanlış fikirler konusunda, Müslümanlar arasındaki gafilleri uyarmaktır. Çünkü onların bu fikirleri her durumda büyük hatalar taşımaktadır ki bu yöntemlerin çoğu aslında şeriatımıza ters düşmemektedir.”

Bundan hareketle Paşa’nın bugünlerde Türkiye’nin 28 Şubat’ını yaşayan Tunus’taki Nahda hareketinin babası olduğunu iddia etmek isabetli bir yorum olsa gerektir.

Bu ise husûsen işlenmesi gereken bir konudur.

Zira, “tarihle” bir uyanışı yaşayamayanların, hâlde ve mazide zillete düçar olacaklarını bilerek yaralı coğrafyalarımızı -milletçe- konuşmaya daha yeni başlıyoruz.

#Aktüel
#Tarih
#Ömer Lekesiz
20 gün önce
Yaralı coğrafyalarımızı konuşmaya daha yeni başlıyoruz
Bir Başka Mesele: Aşırı hayvan sevgisi ‘kaydırılmış merhamet’ projesidir
Sahibinin Sesi
BM değil, Mekke Sözleşmesi
Kızın adı Rachel
Bin 187 dokunuş ve 30 genç