| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
"Satranç" mı, "tavla" mı daha zor oyundur?Deniz kenarında ve kızgın güneşin altında tatil yaparken, insanlar genellikle havadan-sudan konuşur.. "Siyaset" gibi, "ekonomi" gibi konular, bu ortamda ağır gelir tatilcilere.. Ama bu tür geyik muhabbetlerini dinlerken bile, her gün gördüğünüz, fakat farkında olmadığınız gerçekleri öğrenebilirsiniz.. Bodrum'un Yalıkavak'ında, kumsalda, "tavla mı, yoksa satranç mı daha zor oyun" konusunu tartışan iki kişiyi dinlerken, ben de böyle bir gerçeğin farkına vardım.. Tartışanlardan biri, satrancın zor bir oyun olduğunu savunurken, "tavla"yı da yerden yere vuruyordu.. Özetle şöyle diyordu.. -Satranç, insanın zekasını, strateji geliştirme yeteneğini ve alternatif çözüm üretme kapasitesini gösterir.. Oysa tavlada, bilinen ve yüzlerce yıl tekrarlanan birkaç yüz oyun vardır.. Yüzde 95 oranında, tavla şansa bağlıdır.. Hiç oyunu bilmeyen kişi bile, iyi zar gelince oyunu kazanır.. Tavlada ustalık değil, şans önemlidir.. Satrançın üstünlüğünü savunan bu kişiye karşı, tavla-sever kişi de şunları söylüyordu.. -Satranç, hayatı yansıtan bir oyun değildir. Sadece gerçeklerden ve hayattan soyutlanmış bir zekanın üstünlüğünü kanıtlar satranç.. Oysa tavla, tıpkı hayat gibidir.. Siz ustalığınıza güvenerek, bütün kapılarınızı alır, hiç kırılmadan pullarınızı kendi köşenize taşımaya çalışırsınız.. Ama rakibinize gelen bir iyi zar, bir anda yenilmenize sebep olur.. Hayatta da böyledir olaylar.. "Şans" faktörü, "zeka" kadar, "bilgi" kadar önemlidir.. Önemli olan, şansınız kötü gittiği zaman da, zekice davranabilmenizdir.. Eğer hayata uyumlu bir zekanız varsa, şans karşı tarafa aşırı biçimde gülerken bile, mars olmaktan kaçmayı başarabilirsiniz.. Bu iki kişi "tavla mı-satranç mı"yı tartışırlarken, Türkiye'de ve tüm Ortadoğu'da "tavla"nın neden bir tutku halinde oynandığını anlar gibi oldum.. Gerçekten de, gelişmiş ülkelerde, "başarı"ya ulaşma konusunda "şans"ın rolü asgariye indirilmiştir.. Tabiî ki, dünyanın her coğrafyasında ve her meslekte, "şans" olayı vardır.. Ama araştırmak, çalışmak, sebat etmek, bir konuda uzman olmak, herhangi bir meslekte ileri gitmek için ön-şarttır.. Siyasette de, riskler hesap edilerek yüklenilir gelişmiş dünyada.. Toplumun ve devletin kurumlarının, hukuk ve yasa dışı işler yapması ihtimali, pek hesaba alınmaz.. İnsanın, toplumun, doğanın getirebileceği farklı davranış riskleri de, "kaos teorileri" ile, veya "karmaşıklık ihtimalleri" (complexity) ile değerlendirilir. Ama Amerika'da veya İngiltere'de, Fransa'da, İsveç'te, bir siyasetçi, şu riskleri düşünmez bile.. -Ya bir cunta, orduya hakim olup, askeri darbeye teşebbüs ederse? -Ya devletteki ve toplumdaki bir dar çevre, işbirliği yapıp, temel ekonomi ve siyasi felsefeyi baltalarsa.. Ama tavlanın egemen olduğu Doğu toplumlarında, "şans", bilgi vermek kadar ağırlıklıdır.. Şanslı politikacı, tüm engellemeleri aşıp, başarısız olsa da ayakta kalabilir.. Şanssız politikacı, başarılı olsa da devrilebilir.. Hatta öldürülebilir de.. Doğu'da, aynı kanunlar, farklı dönemlerde farklı biçimde uygulanabilir. "Moda suçlar" icad edilebilir.. En "tembel kişi", en "başarılı kişi" olabilir.. En "yeteneksiz kişi", "en güçlü kişi" olabilir.. Hırsızlar yükselirken, namuslular cezalandırılabilir.. Doğu'da yaşam, gerçekten "tavla" gibidir.. ŞAKA
Milli markalarımız!..
Otomotiv Sanayii Derneği Başkanı Ali İhsan İlkbahar şöyle buyurmuş: -İthalat herkesi rahatsız eder.. İthal otomobil, işsizlik demektir. Bir yan sanayici ithal otomobil alıyorsa, ana sanayideki işinin azalacağını bilmelidir.. Aslında, her konuda ithalat tehlikeli değil midir? "Renault" ve "Fiat" gibi, Selçuklular'dan ve Osmanlılar'dan bize intikal eden yerli markalarımızı, elbet yabancılara karşı korumalıyız.. MİLLİYET
Okuyucuya güvenmeliyiz!..
"Milliyet"te "Okur Temsilcisi" köşesini hazırlayan Yavuz Baydar, her gazetenin yazıişlerine rehber olması gereken, okur isteklerini sıralamıştı dün.. "Milliyet"in 50'nci yıldönümünde, okuyucuların gazeteye yansıttığı düşüncelerden bazıları şöyleydi.. -Okurlar yorumlu başlıklar, alt-başlıklar ve spotlardan hoşlanmıyor. Bununla, gazetenin taraflılık hatasına düştüğü söyleniyor. -Türkiye'deki sosyal ve siyasi kutuplaşmalara yol açan konulardaki haberler, doğal olarak okurları da bölüyor. -Okurlar, gazetenin ait olduğu şirket gruplarına ait haberlerin eksik veya dengesiz verilmesine karşı çok hassas davranıyor. Bunu şaşırtıcı derecede yüksek miktarda okuyucu fark ediyor. Bu türe girip de, hiç gazeteye alınmayan haberleri de sorguluyorlar. "Bu haber filanca gazetede var, sizde neden yok" sorgulaması, gazeteye güvenin sarsıldığını gösteriyor. Bunu bir "dürüstlük meselesi" olarak görüp uyarıyorlar.. Evet.. Bazı okuyucu gözlemleri böyle.. "Milliyet" okurlarını da, bu köşeyi hazırlayan Yavuz Baydar'ı da, meslek adına kutlamalıyız..
mehmetbarlas@attglobal.net
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|