|
Samimiyseniz, önce Memurin Muhakemat Kanunu'nu değiştirin...
Başbakan Bülent Ecevit, "Haberim yok" dediği "kıyım kararnamesi"ni savunurken, şu gerekçelere sığınıyor:
"Devlette Hizbullahçı memurlar var. Devletten maaş alıyorlar. Devleti yıkmayı hedef alan faaliyetlere bulaşmış memurlara bile mevcut yasalar çerçevesinde ancak uyarı ve kınama cezası verilebiliyor."
Mesut Yılmaz ne diyor?
"Her devlet, birtakım özel kısıtlamalar koyabilir. Devlet memuriyetini kabul eden kişi, devletin anayasal düzenini benimsemeye mecburdur."
Sadece memurlar mı devletin anayasal düzenini benimsemeye mecburdur?
Yöneticiler için de bağlayıcı hükümler yok mu?
Son derece açık:
"Hiçbir kanun, kararname ve genelge Anayasa'ya aykırı olamaz. Meclis ve hükümet, Anayasa'ya aykırı hiçbir kanun, kararname ve genelge çıkaramaz."
Çıkarırsa ne olur?
İşbu tasarruf, ya Çankaya'dan, ya da Anayasa Mahkemesi'nden döner.
Memurdan "anayasal düzen"e biat isteyenler, "Anayasa dışı" mülahazalarla hazırlanmış kararnamelerle, "anayasal düzenin dışına çıkma" hakkını (!) tepe tepe kullanıyorlar.
Şu sözler Yılmaz'a aittir:
"Devlet birtakım insanları tehlike olarak görüyor, onların özgürlüklerini almanın hesaplarını yapıyoruz. Her şey devleti ayakta tutmak için diyoruz. Devletin adaletsiz ayakta duramayacağını unutuyoruz."
Hem devletin adaletsiz ayakta duramayacağını savunacaksın, hem de devletin bekası uğruna apaçık bir "adaletsizlik" örneği olan "kıyım kararnamesi"ne sahip çıkacaksın.
Siz Mesut Yılmaz'ı çözebildiniz mi?
Ben çözemedim.
Hazret, 28 Şubat sürecinde, devleti ayakta tutmak uğruna parlamentonun "sivil siyaset" arayışını çelmelemiş, üstelik bu arayışı "suç" kabul eden ilk sivil Başbakan olarak tarihe geçmişti.
Şimdi de, "önceki durum"dan demokratlık vehmediyor.
Bir de kitap yazmış:
"Demokrasinin Kitabı."
Ne anlatıyor acaba orada?
28 Şubat sürecinde parlamenter demokrasiyi nasıl katlettiklerini mi? Kesintisiz eğitimi çıkarır çıkarmaz Hacıbektaş ilçesine koşup, "Size bir müjdeyle geldim..." diye ünlediği haybedan iktidar günlerini mi? Genelkurmay'dan yediği fırçaları mı? Meramını ancak sessiz sinema oynayarak anlatabildiği "muhtıra" günlerini mi? Devletten şekvacı olurken, öte yandan kaynağı meşkuk kararnameleri nasıl sahiplendiklerini mi?
Sahi, ne anlatıyor?
Başbakan Bülent Ecevit, "devleti yıkmayı hedef alan faaliyetlere bulaşmış memurların yargılanabilmesi için" böyle bir kararnamenin "zorunlu" olduğunu söylüyor.
Bu kararname, yargı yolunu açmıyor oysa.
Bilakis, yargısız infazı meşrulaştırıyor.
Madem, "devleti yıkmayı hedef alan faaliyetlere bulaşmış" memurlara "uyarı" ve "kınama" dışında daha "ağır" cezalar getirmek istiyorsanız, o halde neden işe ünlü "Memurin Muhakemat Kanunu"nu değiştirmekle başlamıyorsunuz?
Üstelik 1913'te, Türkiye Cumhuriyeti ortaya çıkmadan önce düzenlenmiş ve suç işleyen memurların yargılanmasını belli şartlara (örneğin, amirin iznine) bağlayan bir kanun bu.
Bildiğim kadarıyla, 1923'te "redd-i miras" yapmış, Osmanlı'dan tevarüs eden yasa ve uygulamalardan vazgeçtiğimizi açıklamıştık.
Bu "geri" ve "köhne" kanunun çağdaş yasalarımızın arasında işi ne?
1 AĞUSTOS 2000
|