| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Boş bakmak da kolay değil
O reklamı gördünüz mü? Aklımda yanlış kalmadıysa, "Demir" gibi bir bankanın reklamı. "En son ne zaman büyük babanızın elini öptünüz?" "En son ne zaman yağmurda şemsiyesiz dolaştınız?" "En son ne zaman bir elmayı dalından kopardınız?" "En son ne zaman boş boş baktınız?" türünden sorular geliyor peşpeşe. Boş bakmakla ilgili bir görüntü var ki, gerçekten de evlere şenlik. Bir kız, boş boş bakıyor. Ama ne bakış!.. Öyle ustaca geldi ki bana, dedim "İşte boş bakmak böyle olsa gerek!" Kimbilir o sahneyi çekerken, o bakış için ne kadar çalıştılar!.. Oyunculuk yeteneği kısacası. Öte yandan, hayatı boş bakmakla geçen pekçok insan vardır, bilirsiniz. Onlardan birini çevirseydiler, "Gel arkadaş, şöyle bir reklam çekiyoruz. Biraz boş boş bak da işimizi halledelim. Seni de görürüz icabında..." diyerek rol verseydiler ne olurdu? Ne olacak, vatandaş o çekim sırasında allame-i cihan kesilirdi. Öyle bir bakardı ki çekim sırasında, ordinaryüs profesör sanırdı görenler. Velhasıl, bir reklam çekimi sırasında boş boş bakmak da eğitim işi. Kamerasız
Geçen gün bir toplantı yaptık. Konuşmalar oldu, susmalar oldu... Verimli bir toplantıydı ama, nedense bir huzursuzluk hissettim. Sebebini düşününce bulduk. Toplantıda bütün konuşmaları kayda alan bir polis kamerası yoktu. Radyocuya ufak bir hatırlatma:K 1 ziyareti değil kardeşim,kabir ziyareti... Hüzünkâr söze başlıyor
Böyle bir önsöze rastladınız mı peki? Ahmet Doğan İlbey'in "Bir Hüzünkârın Tahrir Defteri" adlı kitabına başlarken, ilk olarak "Meramnâme" başlığı altında şu satırlara göz ilişiyor: İşbu kitabı neşretmekten muradım ne bir nam kazanmak ne de şimdilik haddim olmayan "kitap sahibi" muharrirîn câmiasına duhûl etmektir. Bu nâçiz kitabın "Hâl" ehline söyleyeceği ilave bir şey yoktur. Daha çok, aşksızların, dostsuzların ve "Kâl" ehlinin yüreğinde ulvî bir ateş uyandırırsa maksat hâsıl olmuş demektir. Kitaba giren yazıların ekseriyeti çeşitli dergilerde ve günlük bir gazetede yayımlandı. Günümüzde az sayıda da olsa hâlâ Türk dilinin ustaları ile yerli fikrin ve edebiyatın derinlerinde dolaşan yazarların olduğunu bildiğim içindir ki böyle bir meramnâme yazmayı lüzumlu gördüm. Bütün endişem ve hassasiyetim, Türk dilini köklerinden, asâletinden yakalayıp günümüze taşıyan az sayıdaki hakikaten yerli yazar sıfatını haiz ustaların hükümfermâ olduğu bir vastta, beş on tane denemeyi kitap zarfına sokup neşretmenin ağır mesuliyetini taşımaktandır. Bu mânâ ve hususiyetteki yazarların ceng-i kalem ettikleri bir meydana sessizce ve ruhsatsız daldığım için, o yek-dil kalem ustaları fakiri affetsinler. Oysa yazı yazmak ve arkasından kitaplaştırmak gibi muharrirîn huzuruna ve okuyucu ictimasına çıkacak ciddi bir amelden önce, o yazı ustalarının uzun bir tahrir taliminden geçmek lazımgelirdi. Ne var ki içimde cevelân eden ve zapturapt altına alınamayan kelâm-ı bediî sandığım sayıklamalar belki de vaktini doldurmadan hurûfat kalıplarına dökülmüştür. Aslında bu kitaba, gönül rahmime düşen ve uzun bir yolda olan "Kitâb-ı Hüzün"ün dibâcesidir mi desem, bilemiyorum? Ayrıca varsa dil hatâlarımdan, kelime ve terkip yanlışlarımdan dolayı peşinen özür diliyorum. İşte Türkçe'nin güzelliği... Ahmet Doğan İlbey'e teşekkür borçluyuz, fikrimce. Katılmayanların, 0532.680 90 28'i aramasına gerek yok.
mseker@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|