| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Neden din ile uğraşıyorlar?İşlerini güçlerini bırakmışlar, din'le uğraşıyorlar! Sabah gazetesi, günlerdir kafayı din'e takmış durumda. Neymiş efendim, dinde reform yapılmalıymış! Din çağımızın ihtiyaçlarını karşılar hale gelmeli, daha doğrusu getirilmeliymiş! "Din'de reform" korosuna, Başbakan Ecevit de dahil oldu. Gerek Sabah gazetesi, gerekse Ecevit, "dinde reform" talebinde bulunurlarken, bunu, din'in iyiliği; yani din'in canlanması, silkinmesi, hayatımızda daha etkin hale gelmesi için mi yapıyorlar? Hayır! Tam tersine, din'in içini boşaltmayı, hayatımızdaki etkisini ve etkinliğini olabildiği ölçüde azaltmayı amaçlıyorlar: İçi boşaltılmış, kavramsal sistemi tahrip veya alt üst edilmiş bir din, etkisini, etkinliğini, asıl işlevini yitirecek, tastamam "kuşa çevrilmiş" bir "din" haline gelecektir. Yapılmak istenen şey de bu zaten. "Din'de reform" isteyenler, dini, bir hayat tarzı, hayat rehberi, dünya görüşü olarak kabul eden insanlar değil. Din'le ilişkileri en zayıf olan; hatta din'le bağlantılarını handiyse sıfırlamış insanlar. O yüzden amaçları, toplumun da tıpkı kendileri gibi din'le ilişkilerini sıfırlamaya çalışmak! Oysa bu insanlar, hayatlarında dini ırgalamadıkları için, din'in ne tür bir şekil, görünüm, içerik alması gerektiği gibi konular bu insanları ırgalayan konular değil. Din'le ilişkileri en zayıf olan, dini ırgalamayan insanlar, böylesi bir işe kalkışmakla hiç de üstlerine vazife olmayan bir işe soyunmuş oluyorlar. Ama "hayır, bu iş bizim üstümüze vazife, elbette ki" diyorlarsa; o zaman bilin ki, vazife edindikleri şey, din'i yamultmak, din'le uğraşmak; yani dini asli vazifelerinden, işlevlerinden uzaklaştırmak! Din'de reform girişimiyle, özelde "irtica" ile mücadeleyi amaçlayan memur kararnamesi, genelde ise 28 Şubat projesi arasında yakın bir ilişki var. Burada hedef şu: İslam'ın kamusal hayattan uzaklaştırılmasını; yani İslam'ın siyasi, ekonomik, kültürel, toplumsal taleplerinin ortadan kaldırılmasını ve sadece bireysel alana hapsedilmesini sağlamaya çalışmak. Bunun, küresel bir proje olduğu çok bilinçli bir şekilde atlanıyor: Batılı hegemonik güçler, Balkanlarda, Kafkaslarda, Orta Asya'da ve Ortadoğu'da hegemonyalarını ve sömürülerini sürdürebilmek için, müslümanlığın siyasi, ekonomik, kültürel bir dinamik, bir imkan olarak gücünü kırmayı amaçlıyorlar. Çünkü bu hegemonik güçlerin çok iyi farkettikleri ve ürkütücü olarak niteledikleri gerçek şu: Müslüman toplumlar kendi hallerine bırakıldığı vakit, müslümanlık bu toplumlarda siyasi, ekonomik ve kültürel talepleri olan bir imkan, bir dinamik, bir güç konumuna gelme eğilimi gösteriyor. İşte buna asla izin verilmemeli! Çünkü böylesi bir şey, orta ve uzun vadede bu sömürgenlerin hegemonyalarını kırılmasına zemin hazırlayacak gelişmelere yol açacaktır. İslam dünyasında toplumların iradelerinin kendi ülkelerindeki siyasi, ekonomik, kültürel iktidar aygıtlarına yansıtılmasının önünün her ne suretle olursa olsun tıkanmaya çalışılmasının nedenleri burada gizli. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra İslam'ı fundamentalizm / irtica ve terörle özdeşleştirme çabalarından, dinde reform, din'in hayattan çekilmesini amaçlayan tüm diğer adımlara kadar yapılan şey, din'le uğraşmaktan, hayatın her alanını kuşatan ve hayatın her alanına dair söyleyeceği sözü ve iddiası olan müslümanlığın "yamultulması" ve etkisinin asgari düzeye indirilmeye çalışılmasından başka bir şey değil. Ama bu çaba, kısa vadede müslüman toplumların nefes almalarını bile zorlaştırıyor fakat orta ve uzun vadede fena halde geri tepecek absürt bir çabadır. Bu küresel mücadeleyi etkisiz hale getirmenin öncelikli yolu iddialarımızdan vazgeçmemek ve irademizi hayatın her alanına yansıtma mücadelesini sürdürmektir. NOT: Dün, bugün yazacağımı söylediğim yazıyı Cumartesi günü yazacağımı belirtmek istiyorum.
ykaplan@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|