| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Kudüs ile AB arasındaTürkiye'nin önüne açılan bölgesel imkanlar dış politkada izlediği kararsız tutum ve miyop politikacılar elinde aleyhine işleyen bir sürece dönüşüyor. Ne Doğu'ya ne Batı'ya yar olmayan, elindeki jeo-stratejik ve jeo-kültürel imkanları kendi aleyhine işletmeyi başaran bir ülke görünümü veriyor. Filistin yönetimini en önemli isimlerinden Faysal el-Hüseyni ile geçen yılın son günlerinde yaptığım görüşmede altını çizerek belirttiği bir nokta vardı: Kudsü Şerif ismi bize Türkler'den kaldı. Aynı ifadeyi Yasir Arafat Ankara'yı ziyareti sırasında dile getirdi. Gerçekten Türkiye Kudüs konusunda hangi tarafta duruyor? Kudsü Şerif'ten yana mı yoksa yeni müttefikimiz İsrail'i kızdırmayacak ince ayar politikalar mı geliştiriyor Hariciyemiz? Hassas dengeleri gözettiği yönünde yapılan açıklamaların Türkçesi, ismi bile bizden miras kalmış Kudüs'ten yana duramamak anlamına geliyor. Dünyanın en kalabalık Müslüman nüfusuna sahip Endonezya tarihte hiçbir zaman Ortadoğu'da etkili olmuş bir ülke değil. Ancak İsrail'i hiçbir zaman tanımama hassasiyetini gösterecek kadar da Kudüs'e duyarlı bir politikayı izleyebilmiş bir ülke. Kudüs'e, Ortadoğu'ya coğrafi anlamda en uzak ülkelerden biri olmasına rağmen Devlet Başkanı Abdurrahman Vahid, Ortadoğu sorunun çözebilecek planlarının olduğunu, bu konuda istenirse harekete geçebileceğini açıklıyor. Parçalanma gibi tehlikesiyle başbaşa iç sorunlarla boğuşan Endonezya bile Ortoduğu ile Kudüs ile bu kadar yakın ilgilenmek zorunda hissediyor kendini. Meselenin bu kadar merkezinde olmasına rağmen Ankara'nın hangi taraf hesabına suskun tavır içinde olduğunu çözebiliyor musunuz? Başbakan'la Cumhurbaşkanı arasında yaşanan, gerçekte hukukla bürokratik devlet geleneğinin çatışması anlamına gelen gerginlik, bizim, sadece Kudüs'ün sembolize ettiği dünya ile değil Batı'ya yönelen devlet politikasının da ne kadar uzağında olduğumuzu ortaya koyan bir gösterge niteliğinde. Sorun, sadece devlet içinde zaman zaman yaşanması mümkün yorum farklılığından kaynaklanan bir krizden kaynaklanmıyor. Devletin tepesinde ortaya çıkan bu çatlak Türkiye'nin, adeta resmi kıblesi haline gelen Batı ve bunun temsil ettiği normlardan da ne kadar uzakta olduğunu gösteren bir çatışmayı simgeliyor. Başbakan Ecevit'e sorulan ama cevabını vermeyerek atladığı bir ayrıntı hukukla bürokratik gelenek ( siz buna derin devlet geleneği de diyebilirsiniz) arasında yaşanan krizin perde arkasını aydınlatmaya yetiyor: KHK'nin Genelkurmay'ın isteği üzerine ikinci kez Cumhurbaşkanı'na gönderildiği iddiasını soran gazetecilere Başbakan, ayrıntılara girmeyeceğini söyleyerek bu yöndeki soruları cevapsız bırakıyor. Oysa bu iddia, AB yolundaki Türkiye'nin Batı standartları açısından nerede durduğu, ciddi bir yön sorunu içinde olduğu anlamına geliyor. Kopenhag ile Kudüs arasında sıkışan bir Türkiye'yi içimize sindirmek gerçekten zor.
aemre@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|