| Türkiye'nin birikimi... | ||
|
|
Kasım 1999 tarihine kadar, 'Seda' kimdir, kaç kişi biliyordu? Ya da, 17 Ağustos 1999 tarihine kadar kim bilebilirdi, Seda'nın bir şiir olacağını... Ve şimdi, Kafdağı'nın 50-51. sayılarını okumayan kim biliyor, Meryem Çehreli bir kız için yakılan ağıtı... Seda bir şiir'dir
Yürekten yazılmış bir eser hemen farkediliyor. A. Gürsel Dönmez'in 'Seda Bir Şiirdir' başlıklı uzun şiiri, bir tanıklık, bir destan. Gölcük'ü yerle bir eden deprem bir şairin dünyasını da altüst ediyor ve yitirilen sevgili için çekilen acı bir şiire dönüşüyor. Dönmez hiç bir şekilde basitliğe düşmeden, o uzun şiiri yazabilmişse, bunda, şair duyarlılığınızın keskinliği yanında, yaşadığı acıklı tecrübenin de rolü var şüphesiz. Ama insanlar neler yaşamıyorlar ki... Ve yazarlar, şairler neler neler anlatmıyorlar ki... Okuyucuyu inandırmak ve etkilemek giderek daha da zorlaşıyor. Bir zamanlar yürekleri titreten ve kanatan, beyinlerde fırtınalar estiren kelimeler reklam ve medya dünyası ve "genel roman" yazarları tarafından öylesine zayıf düşürülüyor ki, aynı kelimelerle sahici duyguları dile getirebilmek için sanki zamanımızda şairin eskisinden çok daha fazla maharetli olması gerekiyor. Şairlerin pek olmasa bile yazarların okuyucuyu çekmek için başvurdukları itiraf numaraları da biliniyor. Etkilemek, dikkat çekmek için duygularını pazarlayan bir tacire dönüştükçe, ruh üşümelerine uğruyor şair-yazar. Elinde değildi, yazdı
A. Gürsel Dönmez okuyucuyu etkilemek için yazmamış, yazmak artık elinde olmadığı için yazmış Seda Bir Şiir'dir'i. Şifahi kültürün etkili olduğu yıllarda yaşasaydık, Dönmez'in eseri bir destan gibi dilden dile yayılırdı. Bu uzun şiir bugün de şüphesiz bir destana tekabül ediyor. Evler, köprüler yıkılmış ve arz sallanmaktayken, çimenlere kan sızarken, ruhunun derinliklerinden olanlara gülümseyerek, 'Tanrı bizi sevmektedir' diye düşünmeye devam eden Şair'e gelir destan. Bir destan kurmanın bedeli işte böyle ağır. Şairin yüreğinden akan kan damlalarını yansıtıyor kelimeler sanki; gözlerimiz yaşarıyor okurken; ama aynı zamanda 'bedelli' bir hayatın damıtıldığı o kelimelerde, aşağıda olduğu gibi, ortak serüvenimize ayna tutarken, hayatımızın kırığını döküğünü onaran bir şifa da buluyoruz. Ey kırılgan ruhları yıkık anadolunun
Böyle bir karşılaşma kaç kez vuku bulabilir ki dünyada? Dönmez sayesinde tanır gibi olduğumuz Seda gibi bir kız, bir deprem ve bir şair... Uludağ Üniversitesi'nin Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü'nün başörtüsü mağduru Seda. Hayat kavgasını kişisel bir kavgaşa dönüştürmeyen yardım meleği. Başkasını kırmaktansa kendisini harap etmeyi seven kız. Gönüllü rehber. Ardından yakılan ağıtı okurken, Bursa'daki Kitapçılar Çarşısı'ndaki işinden yorgun argın çıkmış, Emir Han bahçesinde arkadaşlarıyla yorgunluk kahvesi içerken görür gibi oluyoruz Seda'yı. Ey emir han çarşısı
Başörtüsünün temsil ettiği yüksek anlamların bir taraftan dışarıdan yapılan tanımlamaların oluşturduğu olumsuz imajlarla, bir taraftan da seçkin yaşantılar adına ve çirkin bir vandalizmin tüketici etkileriyle göz ardı edildiği şu yıllarda şairini Tanrı'ya daha da yakınlaştıran bu ağıt, sevgiyle ve bilinçle kuşanılan tesettürün güzelliğini de yansıtıyor. Dönmez'in bir felaketten doğan şiirinin tesettürlü genç kızlara bir özgüven duygusu ve estetik bilinci kazandıracağını ve yitirilmekte olan sevgileri onaracak, güçlendirecek, bir anlamı olduğunu da düşündüm, 'Seda Bir Şiirdir'i okurken. Şairin deyişiyle, Meryem Çehreli Kız, meleklere karışarak, bir melek oldu ve uçup gitti. Adına yazılan şiirle dünyevi bir ölümsüzlük kazanmış olarak...
Cihan AKTAŞ
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|