|
Bezginlik alâmeti
Fethullah Hoca ve faaliyetleri konusunda Türkiye'nin yaşadığı ikilem, doğrusunu söylemek gerekirse yürek burkuyor. Bir yanda onun yüksek gayret ve hizmetlerinin takdiri içinde bulunan sınıflar, bir yanda da Türkiye adına ortaya konmuş bu başarılardan âdeta dilhûn olan kesimler. Yani Türkiye, ne bu adam karşısında, ne de onun Türkiye dışında dört bir yana dağılmış hizmetleri karşısında müşterek bir tavır takınabiliyor.
Son iki senedir, Temmuz MGK toplantıları öncesinde basını ve kamuoyunu gırtlağına kadar meşgul ettiğini gördüğümüz Fethullah Hoca problemi, öyle anlaşılmaktadır ki bizatihi devletin içinde yaşanmaktadır. Bu okullaşma faaliyeti karşısında, çeşitli devlet organlarının kullandığı argümanların hemen bütününün kaynağı, Faik Bulut adlı malûm kişinin bir kitabı olmaktadır.
Çıkmaz sokak
Bir zamanlar MGK tarafından hazırlandığı iddia edilen ve Çevik Bir'in emekliliği öncesinde Sabah gazetesinde tam metin tefrika edilen Fethullah Hoca raporunun mahiyeti hakkında yazdığımız üç-beş yazı, okuyucularımızın hatırında olmalıdır. Bu raporda hakim olan mantıktan kavramlaştırma tekniklerine kadar, hemen herşeyin Faik Bulut nâm kişinin kitabıyla alâkalı olduğunu, raporun buradan yola çıkarak hazırlandığını kör gözlere sokacak bir kesinlikle burada iddia etmiştik.
O günlerde, devletin herhangi bir organı tarafından böyle bir rapor hazırlanmadığı iddia edilse bile, işte görüyoruz, ikide bir Fethullah Hoca meselesi gündeme geliyor ve bir yandan bu eğitim ordusu, bir yandan da bütün Türkiye derin bir rahatsızlığa sevkediliyor. Bu rahatsızlık sürecinin daha ne kadar devam edeceği noktasında da, kimseler bir tahminde bulunamıyor. Bu şekilde, üç-beş yıldır aralıksız devam eden maddi ve mânevi baskılar, Türkiye halkını o derece bîzar etmektedir ki tahmin olunamaz.
Din üzerinde ve dindar kesimler nezdinde yıllardır devam eden baskı politikalarının doğurduğu sonuçlar üzerine yapılmış bazı çalışmalardan bilmem haberiniz var mıdır? Başörtüsü yasakları, eğitim hakkını kaybeden sınıflar, Kur'an öğrenemeyen çocuklar ve gençler, hepsinden önemlisi de, gelecekte Kur'an'dan bîhaber nesiller yetişecek olması!.. Buna karşılık iyice kadük edilen İmam Hatip Liseleri'ne devam eden bir avuç çocuk!.. Bir halk, bir millet, kendi dininin 'Kitab'ını okumak, öğrenmek ve anlamak isteyecek!.. Buna imkân bulamayacak!.. Hali hazır toplum bunu dinî ve millî bir facia olarak algılıyor. Düşünüyor, gayret ediyor. Ne buna bir mânâ verebiliyor, ne de ufukta geleceğe ilişkin bir işaret görüyor.
Kim bu sınıflar?
Bir de bu yetmezmiş gibi, Türk halkının derinden yaşadığı ekonomik zâfiyet hali var ki, düşündükçe bu insanları insanlığından çıkarıyor. Her yer bir Televole bataklığı!.. Çalmanın, çırpmanın karşılığı bir şımarıklıkla, Karunlar gibi yaşayan sınıflar!.. Televizyonlardan adeta bir cerehat gibi boşanan ve bu fukara kalabalıkları insanlığından utandıran Sodom Gomore çılgınlıkları!..
İşte bu sınıflarla ne siyasetin, ne ideolojilerin, ne de inkılâpların bir alakası kalmış. Hiçbirşey bu insanlara bir gelecek vaadetmiyor. Ricali devletin konuşmalarında, ne ruhlara bir teselli; ne de bu ülkenin ve toplumun geleceği adına anlamlı sabır telkinleri!.. Burada Mehmet Akif'in şiirinde geçen bir çaresizliği hatırlamanın tam zamanı:
"Barındırmaz mısın koynunda ey toprak derim, "yer pek" / Döner imdâdı gökten beklerim, heyhât gök yüksek!.."
Bu bakımdan, orta yerde cereyan eden siyasî hercümercin, toplum için ifade ettiği hemen hemen hiçbir anlam kalmamış.
Böylesi zamanlar toplumların, beşeri ve siyasî ümitlerinin iyice kuruduğu, târumâr olduğu vakitlerdir. Kamuoyu yoklamaları da zaten onu göstermiyor mu? Birer avuç siyasî parti çetesinden başka, partilerden ümit bekleyen insan ara ki bulasın. Sadece siyasî değil, gayri siyasî kurumlar da, sürekli bir itibar erozyonu içinde uçuşuyor. Nice kurumları toplum, bir himâye eli olarak, onların şefkatini üzerinde hissetmiyor. Öyle sanıyor ki herkes ayrı bir sınıf, kendi sınıfsal menfaatinden başka birşey düşünmüyor.
Yeniden dine dönüş
İşte böyle, toplumun ve milletin kendini unutulmuş hissettiği zamanlardan geçiyoruz. Fethullah Hoca'ya karşı olsun, daha başka grup ve kişilere karşı olsun, bu tutumları toplum, lokal gruplardan ziyade kendisine yönelik olarak algılıyor. Başörtüsü ve Kur'an öğrenimindeki sınırlamalarda olduğu gibi.
Kuşkusuz bu tür uygulamaların bir sonu gelecektir. Lokal bazı sınıfları tasfiye saplantısının, aslında gide gide, toplumun bizatihi kendisini ve milletin varlık gerekçesini tahribe varıp dayandığını anlamak durumunda kalacağız.
Bu baskı ve şiddet ortamı, toplum nezdinde dine olan ihtiyacı her geçen gün daha bir artırıyor, fakat şimdilik kimseler bunun farkına varmıyor. Toplumsal şuuraltı sürekli bir devinim içinde!.. "Yarabbi!.. Ben sana inanıyorum. Güveneceğim, istinad edeceğim tek hakikat sensin!.. Siyasetin bir tevâif-i mülûk manzarası arzettiği bu zamanlardan, gene senin inayetinle hâlâsa ereceğiz. Utandır onları Yarabbi!.."
17 AĞUSTOS 2000
|