YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Tuzu kuruların, zenginlerin ve konformizmin değil, yoksulların ve yoksunların tarafı...

ABD Başkanlık seçimlerinde, Bush'un zaman zaman yüksek dozlara varan şekilde Demokrat Partili adayların söylemine yakın bir söylem tutturmaya kendini mecbur hissetmesi ve 10 puan kadar geride kalmasına rağmen Al Gore'un kendini 'tuzu kuruların ve zenginlerin değil yoksulların adayı' olarak ilan etmesinden sonra arayı ciddi biçimde kapatması, 'orta sınıf'ın her türlü siyasetin belirleyici unsuru olduğunun 21. yüzyıldaki ilanıdır.

Seattle'da Dünya Ticaret Örgütü'nün toplantısının örgütlü olmayan ama yaygın ve güçlü bir şekilde protesto edilmesi, yoksulların başkaldırısı olduğu kadar, yoksullarla 'sıcak temas' noktasında olan 'orta sınıf'ın da başkaldırısıydı. Çünkü 'orta sınıf', kim oldukları ve sayıları bilinmese de, bir çeperi zenginlere değen, öbür çeperi yoksullarla temas eden 'toplumsal gövde' olarak, toplumun beka sendromlarının en çok kaynadığı alanı oluşturur. Bu alandaki hareketlilik, 'toplumun sinir uçları'ndan akan metafizik, ekonomik ve politik verilerin kayıtlara geçmesinden kaynaklanır. Bu kayıt altına alma faaliyeti neticesinde, toplum, kendini tanımlama ve geleceğini kurgulama biçimlerini ciddi bir biçimde yeniden ele alır. Böylece toplumsal yaşamın kendini sürekli bir biçimde üretmesi sözkonusu olur. İşte dünya imparatoru olmasına rağmen sadece liselerini bile ciddi terör olaylarına teslim etmiş ABD'nin 'orta sınıf'ının belirleyiciliğini hissettirmesi anlamına gelen 'Seattle protestosu'nun dünyanın her tarafındaki yankıları devam ediyor. Egemen medya bunu ne kadar gizlese de, görülmeyen bir iletişim ağı bunu binlerce veriyle hergün binlerce 'sıradan insan'ın hafızasına taşıyor. Çünkü Seattle hem bir sonuç hem bir başlangıçtı. Dünyanın gidişatının yoksulları yok sayma, 'sistemli yoksunlaştırma faaliyetini süreklileştirme' yönünde ilermesine karşı bir duruştu.

Dünya bugün, yoksulların sırtına basarak ve 'orta sınıf'ı sistemli bir yoksunlaştırma faaliyeti ile yüzyüze bırakarak 'yükselen değerler'in giderek artan bir biçimde 'yüksek değerler'den uzaklaşmasına çözüm bulmak için kafa yoranların seslerinin daha çok duyulmasına tanık oluyor. Bu sesler medyada duyulmasa da binlerin, onbinlerin ve milyonların vicdanlarında kendi rengini belirginleştiriyor. 'Dünyanın vicdanı', 'siyaset'i de bu sesi duymaya mecbur ediyor. Sırtını tuzu kurulara yaslayarak siyaset yapmaya çalışanlar, 'katı devletçiler', 'fanatik serbest piyasacılar' ve bilumum güçten yana olanlar şekli pozisyonlarını korusalar da, o pozisyonların giderek içinin boşaldığını görüyorlar. Katı devletçilik yaparak geleneksel güç temerküzünün şemsiyesi altında palazlanmaya çalışanların da, oligarşinin kanatları altında demokrasinin varolabileceği yanılgısına düşerek bir başka güç tekelinin güdümüne giren serbest piyasacıların da, dünyanın gerçek ama sessiz sahiplerinin gündeminde yeri yok. Sadece bu nedenle bile, halkı bir şekilde gündemine almak zorunluluğuyla tanımlanma geleneğine sahip siyaset biçimlerinde, yoksulların ve yoksunlaşmanın daha çok yer ettiğini görmek mümkün.

Türkiye ise tarihinin en büyük felaketlerinden olan 'deprem'in birinci yıldönümünde ite kaka bir toplumsal duyarlılık oluşturmaya, kitlelerin duyarlılıklarını bu noktaya çekmeye çalışıyor. Çünkü herkes bir biçimde bu derece duyarsızlığın hayra alamet olmadığını biliyor ama bu duyarsızlığın yoğunluğu karşısında şaşırmaktan başka da pek birşey yapamıyor. Oysa mesele açık. On yıllardır 'güç kutupları' arasında örseleniyor Türkiye'nin duyarlılıkları. Duyarlılıkların kalbi olan 'orta sınıf', siyasetçiler ve sermaye sahipleri eliyle yokedildi çünkü. Devletçiler de serbest piyasacılar da 'orta sınıf'ı çok çeşitli nedenlere dayanarak yok etmek için ellerinden geleni yaptılar. Bu gayretler sonucunda 'bumerang etkisi' kendini gösterdi ve 'orta sınıf' kendisi yokolurken Türkiye'nin 'merkez'ini ve 'merkez siyaseti'ni de yoketti. Duyarlılıkların veri bankası yokolunca da, deprem için bile zoraki gayretlere girişiliyor. Devletçi ve serbest piyasacı dayatmaların Türkiye'ye en önemli maliyeti budur. 'Şefkat' ve 'merhamet' bile bir imaj sorunudur...


17 AĞUSTOS 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ömer Çelik

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...