YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Basın Konseyi tamam, bir de vicdanını susturabilse...

Hürriyet yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün 'darbe kışkırtıcısı' olduğuna dair Basın Konseyi'ne yapılan şikâyet ne oldu sahi? Konsey, Liberal Demokrat Parti (LDP) lideri Besim Tibuk'un şikâyetini haklı mı buldu, yoksa haksız mı?

Önceki gün, "28 Şubat'ta Refah Partisi'nin de günahı var; görmüyor musunuz, sürece halk da destek verdi, o halde meşru sayılmalı" tezini savunan Hürriyet yönetmeni, 15 Mayıs günü de, sütununa, "Bir askeri darbe haklı olabilir mi?" başlığını uygun görmüştü. Pakistan Anayasa Mahkemesi'nin ülkede yolsuzlukların yaygınlığını vurgulayıp. Musharraf darbesini haklı bulduğunu okumuş Özkök ve bakışlarını Türkiye'ye çevirmiş... Genelkurmay başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun , bir süre önce görüştüğü Yolsuzluklarla Mücadele Derneği başkanı eski milletvekili Tevfik Diker'e, "Türkiye'nin önündeki en önemli sorun irticadan sonra yolsuzluklardır" dediği aklına gelmiş... Yazısının sebebi bu çağrışım işte...

Havacı albay, politikacı, dernek başkanı Tevfik Diker'in o sözleri ilk aktardığı kişilerden biri de benim. Org. Kıvrıkoğlu'nun sözleri, onun ağzından, "Hakkında yolsuzluk iddiaları dolaşanlar gönlünden cumhurbaşkanı adaylığı geçirmesin" mesajı olarak yansımıştı...

Yolsuzluk tabii ciddi bir sorun. Ancak, 'darbe' hangi sebeple olursa olsun ağza alınması çirkin bir sözcük. Özkök'ün, yolsuzlukla darbe arasında doğrudan bir ilgi kurup, Pakistan'daki mahkemenin, darbeci generale, "Üç yılda ortalığı temizle" demesini ciddiye alması, zihninin ne kadar karışık olduğunu gösteriyor... Pakistan Anayasa Mahkemesi'nin "İngiliz geleneğinden geldiğini" belirtme iktiyacı duyuyor da, darbeyi protesto eden başkanının derhal emekliye sevkedildiğini öğrenme konusunda, nedense, tembellik ediyor...

Neyse... Besim Tibuk, "Bir askeri darbe haklı olabilir mi?" yazısından dehşete kapılıp, konuyu Basın Konseyi'nin dikkatine sunmuştu. İstediği, darbelerden ağzının yandığını düşündüğü gazetecilerin, darbe kavramına meşruiyet kazandırmaya karşı çıkarak, yazarı uyarma veya kınamalarıydı... Bana sorsaydı, Ziya Paşa'nın, "Kâdı ola dâvâcı ve muhzir dahi şâhit / Böyle mahkemenin adl bulunur mu kararında?" beytini hatırlatır, "Boşuna zahmete katlanma" derdim...

Yakın geçmişte, Hürriyet yazarı Emin Çölaşan'ın kendisiyle ilgili tezviratından rahatsız olan Nazlı Ilıcak, Hürriyet sorumlularının, "Neden Basın Konseyi'ne başvurmuyorsun?" tavsiyesine uymuştu... Aradan iki ay geçip bir cevap alamayınca "Ne oldu?" diye sormuş ve şu cevabı almıştı: "Sizin başvurunuz konsey başkanı Oktay Ekşi'nin masası üzerindeki diğer kâğıtların arasında kaybolmuş. Bizde konular iki ay içinde görüşülmek zorunda, başvurunuz o süre aştıktan sonra bulundu, kusura bakmayın..." Dünya mazeretler tarihine geçecek bir cevap, değil mi?

Yok, Besim Tibuk'un başvurusu kaybolmamış, Basın Konseyi tarafından işlem görmüş...

Konsey'in işlem usulü şöyle: Siz şikâyetinizi bildiriyorsunuz... Konsey şikâyet edilen kişiye savunma hakkı tanıyor... Konsey genel sekreteri savunmayı da dikkate alarak yazarla ilgili yapılması gerekeni tavsiye ediyor... Basın Konseyi Yüksek Kurulu da ön hazırlığı inceleyip kararını açıklıyor...

İşleme esas teşkil eden yazışmaları okuyunca dehşete kapılmamak elde değil. LDP genel başkanı, yazısıyla ilgili rahatsızlığını önce bir mektupla Ertuğrul Özkök'e bildirmiş; oradan ses gelmeyince mektubunu ve şikâyete sebep olan yazıyı eklediği başvurusunu zamanında Konsey'e iletmiş. "Demokratikleşmeye çalıştığımız, AB'ye üyeliğimizin söz konusu olduğu bir ortamda bu gibi yazılar demokratikleşmemize yardımcı olmak şöyle dursun kamuoyunu bunun aksi yönde yönlendirmektedir. Bu tutumun basın meslek ilkelerinin temel felsefesine ve 13. maddesine aykırı olduğunu düşündüğümden Basın Konseyi'nin konuyu dikkate alarak inceleyeceğine inanıyorum" demiş başvuru yazısında...

Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök'ün savunması özetle şu: "Böyle bir yazıdan nasıl olup da askeri darbe teşvikçiliği yaptığım sonucu çıkarılıyor anlayamadım. (..) Hayatım boyunca askeri darbelerden yana olmadım; tam aksine demokrasilerin gelişmesi için çalıştım, bu uğurda yazı yazdım. Bir çok konuda cesur tavırlar aldım."

İki tarafın görüşlerini meslek ilkelerine uygunluk yönünden inceleyen Basın Konseyi genel sekreteri Nilüfer Yalçın'ın Yüksek Kurul'a tavsiyesini dikkatlice okuyun: "İyi niyetle dahi olsa demokratik düzenlerde asla tartışılmayacak bir rejimin meşru olabileceğini savunmak veya bunu ima etmek, kanaatimize göre Basın Meslek ilkeleri'nden 'Şiddet ve zorbalığı özendirici yayın yapmaktan kaçınılır' şeklindeki 13. maddenin ihlâli niteliğinde olup Ertuğrul Ökzök'ün 'uyarılmasına' karar verilmesi gerekir..."

Sonuç? Sonuçta Ziya Paşa yine haklı çıktı tabii... Başında Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi'nin bulunduğu Basın Konseyi, çok saygın bir gazeteci olan Nilüfer Yalçın'ın verdiği "Uyarılsın" mütalaasına aldırmayıp, oybirliği ile "Şikâyetin yersizliğine" karar verdi... İyi mi?

Elinde kapı gibi fetva olduktan sonra, Ertuğrul Özkök daha çoook "Bir askeri darbe meşru olabilir mi?" veya "Cesur bir muhasebe" türü yazılar yazar... Yazar da sonra? Vicdanını nasıl dindirir, "Aydınım" diye ortalıkta nasıl dolaşır?


17 AĞUSTOS 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...