| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
'Derin deprem'17 Ağustos Marmara Depremi'nin üzerinden bir yıl geçti. Depreme, depremin yaralarının sarılmasına, depreme karşı alınması gereken önlemlere ilişkin olarak yapılanların, yapılamayanların; verilen ama tutulamayan sözlerin konuşulacağı, tartışılacağı bir gün. Ama yine her zaman olduğu gibi bu kez de ilgili ilgisizler bol keseden atıp-tutacaklar; depremin acısını birinci dereceden yaşayan insanlar ağlayıp sızlayacaklar ve kendi kaderlerine terkedilecekler. Burası Türkiye çünkü. Deprem, artık yalnızca doğal bir felaketin adı değil Türkiye'de. Deprem sözcüğü doğal bir felaketi ifade ettiğinden daha fazla, daha "derin" anlamlar ifade ediyor. "Derin deprem" olarak adlandırılabilecek Türkiye'de yaşanan siyasi, ekonomik, toplumsal, kültürel depremler, doğal depremlerden daha derin izler ve yaralar bırakıyor. O yüzden doğal depremlerden önce, sonuçları, doğal depremleri de aşan bu "derin deprem"lerden sözetmek daha elzem hale geliyor. Türkiye'yi handiyse her bakımdan yönetilemez bir ülke haline getirmek; ülkede gerilim üstüne gerilim yaratmak doğal depremlerden daha köklü, kalıcı, yıkıcı ve derin sonuçlara yol açıyor. Bu tür "derin" depremlerden biri de Hacı Bektaş-ı Veli'nin sömürülmesi; Hacı Bektaş'ı anma törenlerinin bile psikolojik baskı, sindirme, yıldırma "operasyon"larına dönüştürülmesi; içi boş, koflaşmış siyasi, ideolojik söylemlere malzeme yapılması. Son birkaç yıldan bu yana Hacı Bektaş-ı Veli'yi anma törenleri, tastamam içi boş, koflaşmış siyasi / ideolojik mitinglere dönüştürülmeye başlandı. En üst düzey yetkililerin de büyük "gürültü"lerle katıldıkları Hacı Bektaş'taki törenlerde, bir yandan Hacı Bektaş-ı Veli'nin tasavvuftan mülhem olduğu söylenen "dostluk, kardeşlik ve barış" söylemleri dillendiriliyor; öte yandansa artık içi boş sloganlar haline gelen laiklik, çağdaşlık adına ne idüğü belirsiz bağnazlık, yobazlık ve irticaya karşı kin ve nefret söylemleri geliştiriliyor. Yazık! Çok Yazık! Bu yılki törenlerde ilk iki konuşmacının konuşmalarını TRT'den yapılan naklen yayında sabırla izlemeye çalıştım. Daha fazla tahammül edemeyeceğimi anlayınca ikinci konuşmacı konuşmasını bitirmeden kapattım televizyonu. İlk konuşmacı, Hacı Bektaş'ın CHP'li Belediye Başkanı Mustafa Özcivan'ın söyledikleri, Hacı Bektaş-ı Veli'nin nasıl bugünkü hakim, resmi siyasi / ideolojik söyleme malzeme yapıldığını (eklemlenmeye çalışıldığını) çok güzel gözler önüne sermeye yetiyordu. CHP'li Başkan, Hacı Bektaş-ı Veli'nin öğretisini sömüren, çarpıtan, içini boşaltan, başka şeylere malzeme yapan "militanca" sözler sarfetti; özelde CHP'nin siyasi / ideolojik programını; genelde ise resmi söylemin içi boş tüm dogmalarını yeniden tekrarlayan bir konuşma yaptı: Bir yandan barış'tan, kardeşlik'ten dostluk'tan sözetti; ayırımcılıktan şikayet etti uzun uzun; öte yandan da resmi dogmalara sığınarak kin ve nefret tohumları ekmekte, tastamam ayırımcılık yapmakta hiçbir sakınca görmedi. Örneğin, "laiklik, Alevi-Bektaşi topluluğunun vazgeçilmez değeridir" dedi; ardından da İmam-Hatip Liseleri'ne, Kur'an Kursları'na, zorunlu din derslerine, Diyanet'e saldırmaktan çekinmedi. İsmi lazım olmayan ikinci konuşmacı ise, "bağnazlık, yobazlık, ümmetçilik tehlikesi"ne dikkat çekerek, bir "eli sopalı" edasıyla, "Hata ederler! Hata ederler!" diyerek tehditler savurdu. "Bu vatandaş, bu gücü ve cesareti nereden alıyor?" diye sormadan edemedim kendi kendime. Anlamakta zorlandığım şey şu: Bu konuşmaların Hacı Bektaş-ı Veli'yle, onun öğretisiyle ne alakası var? Ben Sünni Müslüman biri olarak Hacı Bektaş-ı Veli'nin böylesine içi boş, kof, tehdit, ayırımcılık, kin ve nefret kokan söylemlere; Hacı Bektaş'ın öğretisiyle uzaktan yakından ilgisi, ilişkisi olmayan partilerin siyasi, ideolojik söylemlerine malzeme yapılmasını hazmedemiyor ve kınıyorum. Bence, üzerinde konuşulması gereken asıl deprem bu: "Derin deprem". Hacı Bektaş-ı Veli'nin öğretisiyle taban tabana zıt olan tehditler savurmak; onu bambaşka şeylere malzeme yapmak; onun öğretisinin içini boşaltarak tıpkı diğer pekçok konuda olduğu gibi ülkedeki gerilimi artırmak, toplumsal barışı, huzuru zedelemek, hatta dinamitlemek. Asıl çözülmesi, üzerinde kafa yorulması, önlemler alınması, dikkatli ve duyarlı olunması gereken "deprem"ler, bu tür "derin deprem"ler olsa gerek diye düşünüyorum.
ykaplan@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|