![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
İsrail'i eleştirme cesaretiTürkiye'de garip bir siyasi hava oluştu. Türk dış politikasının yeni yönelişleri iç dengeleri de ölçüsüz biçimde etkiledi. Söz gelimi, kimin taraftar kimin karşı olduğunun belli olmadığı bu kaotik siyasi atmosferde, Avrupa Birliği'ne ilişkin eleştirel bir fikir söylemek neredeyse vatana ihanetle eşdeğer sayılmaya başladı. Diğer tarafta tüm eleştirileri göze alarak, AB'ye ilişkin kimi soruları ortaya koymak, memleketi tıkanma noktasına getiren batıya rağmen batıcı jacobenlerle aynı kefeye konmayı göze almayı gerektiriyor. Bir başka dramatik bir durum Ortadoğu konusuyla ilgili tartışmalarda kendini gösteriyor. Köşe yazarları bile artık İsrail'i eleştirirken başına ne türden çorap örüleceğini düşünmeden edemiyor. Stratejik ortaklık kendi toplumu ile barışıklığı zedeleme pahasına sürdürülmeye çalışılıyor inatla. Oysa İsrail vatandaşlarının bile kendi devletlerinin uygulamalarına yönelik eleştirilerde daha özgür olduklarını söylersek abartmış sayılmayız. Kudüs Üniversitesi'nde bir profesör dostuma, bunca açık eleştiri yapmanıza İsrail yönetimi tepki göstermiyor mu şeklinde sorduğum soruya verdiği cevap İsrail'le bizim durumumuzu açıklar mahiyette idi; eyleme geçmemek şartıyla her şeyi söyleyebilirsin. Hamas gibi İsrail'in number one düşmanı örgütün siyasi sözcüsü örgüt adına, örgütün siyasi görüşlerine ilişkin rahatlıkla açıklama yapabiliyor. Son günlerde Filistin'le ilgili toplantılarda en sık karşılaştığım sorulardan biri şu: İsrail toplum olarak tam bir bütünlük arz ediyor mu? Filistinlileri İsrail içinde destekleyen gruplar yok mu? İsrail toplumu dünyanın dört bir tarafından gelen insan mozayiğinden oluşuyor. Bunların arasında yüzde yirmiye varan bir Arap nüfusu ayrı tutarsak vatandaşlığın ilk şartı Yahudi olmak. Bunların ortak özelliği Yahudiliğin temel ilkelerinden biri olan "vaat edilmiş topraklar"a kavuşmak için gelen göçebelerden oluşması. Yani, dini temelli bir ortak hedef için bir araya gelen dini esaslı bir toplum söz konusu. Ne var ki zamanla İsrail toplumu da dönüşüm geçirdi. Daha laik bir toplum oluşmaya başladı, yönetimde laikleşme sürecini başlatacak gelişmeler yaşanıyor. Barak hükümetinin en önemli projelerinden biri sistemin laikleştirilmesidir. Marjinal da olsa Filistinlilere yapılan uygulamalara karşı çıkan, Arap yanlısı olmasa bile işgal uygulamalarına karşı çıkan sivil toplum kuruluşları ya da yazar, akademisyenlerden oluşan gruplar yok değil. İsrail'den İsrail eleştirisi
B'Tselem yani İsrail İnsan Hakları Merkezi özellikle işgal altındaki topraklarda insan hakları ihlallerini araştıran bir kuruluş. 1980'lerin sonlarında kurulan (intifada dönemi) bu merkezin üyeleri arasında parlamento üyeleri de var. B'Tselem 29 Eylül-2 Aralık tarihleri arasında yaşanan olayların sorumluları ile ilgili bir rapor yayınladı. Raporda, olaylardan birinci dereceden İsrail yönetimi sorumlu tutuluyor. Buna göre, İsrail tarafının Filistinlilere karşı "aşırı ve oransız" bir güç kullandığının özellikle altı çiziliyor. Taş atan sivillere karşı silah, havadan roket kullanmayı Amerika'dan başka mazur görecek taraf kalmadı. İsrailli insan hakları merkezinin yaptığı açıklamada "öldürülen Filistinlilerin hemen hepsinin silahsız siviller olduğu, bu durumun da İsrail askerlerine savunma amaçlı ateş açma yetkisi ile izah edilemeyeceği belirtiliyor. Raporda, çıkan çatışmalarda İsrail'in toplu cezalandırma yöntemine başvurduğu belirtiliyor ki, bu İsrail işgal politikasının mantığını açıklayan bir tesbit. Devamla, uygulamaların yüz binlerce Filistinli için hayatı çekilmez hale getirdiği itiraf ediliyor. Filistin yönetimine ilişkin suçlamaların en önemlisi ise, Filistinli çocukları ateş hattından uzak tutmak için yeterince gayret göstermediği yönünde. Dün, raporun İsrail basınında nasıl yansıdığına bir göz attığımda, bu suçlamanın haberin manşetine çıkarıldığını görmek şaşırtıcı olmadı. 9 haftada 9 aylık kayıp
B'Tselem raporu 29 Eylül 2 Aralık tarihleri arasında Filistinlilerin kayıplarını toplam 228 olarak veriyor. Bunun sadece 24'ü silahlı Filistin polisi, 3 Filistinli de Yahudi sivil yerleşimciler tarafından öldürülmüş. Filistinlilerin kaybını 1987 yılı sonunda başlayan intrifada kayıpları ile karşılaştırıldığında yaşanan vahşetin ve gelişmelerin hangi boyutta olduğu hakkında yeterince açıklayıcı boyut ortaya çıkıyor. Kudüs intifadasının dokuz haftasında verilen kayıp sayısı ilk intifadanın ilk dokuz ayında verilen can kaybına eşit. Öldürülen Filistinlilerden en az 50'si 17 yaşından küçük. Ve rapor çok açık biçimde, taş atan sivil göstericilere karşı İsrail askerlerinin gerçek mermi kullandığını belirtiyor. İsrail tarafının kaybı ise toplam 24. Bunun 13'ü sivillerden oluşuyor. Bir İsrail insan hakları kuruluşu tarafından açıklanan rakamlara bakarak Filistin'de yaşananların adını siz koyun.
aemre@kaynet.net.tr
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|