YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Türkiye nereye gidebilir?

Haklı ya da haksız olmanın bile öneminin kalmadığı, sonucu değiştirmediği anlar vardır. Toplumsal kırılmaların yaşandığı, siyasetin kendinden beklenen minval üzre devam etmediği bir tür anominin egemen olduğu ortamlarda kimin ne söylediği, haklının haksızın kim olduğu ikinci plana atılır.

Türkiye'nin ekonomik siyasal, diplomatik anlamda yol ayrımına geldiği bir dönemde kendine özgü yöntemlerle çözüm üretmenin işaretlerini vermiş gibi görünüyor. Bu yöntem hiç birimizin hoşuna gitmiyor gibi görünse de önemli bir kesimin katılımı ile gerçekleştiğinden de kuşku yok. Türk siyasetinin kriz aşma, huzuru sağlama yöntemi bir tür huzursuzluk ortamından geçer.

Siyasetin doğal işleyişi bozulmaya yüz tuttukça merkezileşme eğilimleri, buna totaliterleşme de diyebilirsiniz, artar; otoriteyi yeniden inşa etme adına, sokağa dökülmek gibi bir adeti olmayan halk adına birileri sokağa iner/indirilir. Sokağa inenlerin kıyafeti, kılığı, hatta istekleri bile önemli değildir. Perdenin inmesine kendinizi hazırlayabilirsiniz.

Perdenin inmesi için de oyunda aksamaların olması gerekir. Oyuncularla süflör arasında anlaşmazlık, uyumsuzluk büyür; dahası sahnedeki rol alan oyuncu kendi bildiğini oynamaya kalkarsa perdenin inme zamanı gelmiş demektir. Perdenin inişini haklı ve gerekli göstermek için de sahnenin gerçekten iyice dağılmış kimin ne yaptığını bilmez görüntüsü içinde izleyicinin oyundan iyice bıkması gerekir.

Siyasette yol ayrımları

Ne kadar oyalanırsa oyalansın Türkiye'yi yönetenlerin kısa sürede karar vermesi gereken acil konular var. Çözüm bekleyen başlıkların nasıl olursa olsun türünden geçiştirilmeyecek türden olduğunun herkes farkında. Üstelik bu başlıkları zamana yayarak ve bir şekilde geçiştirmek gibi bir şans da yok. Bir yanda seçilmiş hükümet diğer tarafta devlet bürokrasi çözümsüzlük konusunda adeta birbiriyle yarışıyor.

Askeri ve sivil bürokrasinin bu denli öne çıktığı, siyasi otoritenin bu denli suskun ve çözüm üretme iradesinden uzak kaldığı bir yönetim görüntüsü bize sanki perde inmeden önceki kargaşa anını yaşayan tiyatro oyununu hatırlatıyor. Bürokrasi artık fısıldayarak değil orta yerde siyaset adına konuşuyor. İki gündür polisin meydanlarda yürüyüşe geçmesi ile siyasi sorumluluğu olmayan bürokratların ülkenin en temel konuları hakkında orta yerde konuşarak siyaset yapması arasında muhteva açısından bir fark görmüyorum.

Çözüm üretemeyen, daha kötüsü karar veremeyen siyasetin yerine sahnede öne çıkan devlet bürokrasisi geleceğimiz hakkında belirleyici sözler ediyor, kararlarda etkili oluyor. Siyasi sorumluluk sahiplerinin alacağı kararları uygulamakla yükümlü bürokrasi konumun aşan bir görüntü veriyorsa siyaset geriliyor demektir. Polisi sokağa dökecek kadar siyasi irade boşluğu varsa hukukun gücün emrine girdiği, gücün hukuk hale geldiği bir yapı ortaya çıkıyor demektir. Meşruiyetini, meşru yönetimi iktidardan uzaklaştıran güçten alan; devamını da alternatifsizlik gibi bir söyleme oturtan hükümetin hayati sorunlar karşısında ne yönde karar vermesi beklenebilir? Siyasi risk almaktan kaçınarak, otoritesini kullanmayarak kararsızlığın boşluğuna mı teslim edecek ülkeyi? Önümüzde duran çözümsüzlükler karşısında ister istemez bu soruyu sormak durumundayız.

Şimdi, Avrupa Birliği ile ortaya çıkan gerilim karşısında hükümetin tavrı ile askeri bürokrasinin tavrı arasında derin bir görüş farklılığı varsa, hükümet kendi tercihi yönünde karar verme iradesine sahip midir?

Siyasi hayatın normalleşmesi, demokratik taleplerin karşılanması konusunda hükümetle devlet kurumları arasında görüş farklılığı varsa bu konuda son sözü kim söyleyecek? Örneğin Anayasa değişikliği parlamentoda oylanabilecek mi? Genel kurmayın dolaylı yoldan kapatılmasını istediği belli olan FP kapatılacak mı? Yoksa hükümet, parti kapatmalara karşı çıkan tavrının arkasında durabilecek mi?

Ekonominin iyice uluslar arası denetime sokulduğu bir ortamda, ekonomiyi kontrol altına alacak iradeyi göstermesi için halk desteği mevcut mu? IMF programının başarısızlığının faturasını halka ödetmeye devam edilecek mi? Aksi durumda IMF ve yabancı sermayenin ekonomiyi kıskaç altına alan finans oyunlarına karşı direnecek vizyon ve irade, en önemlisi halk desteği mevcut mu?

Af yasasından cezaevin krizine kadar bir dizi insan haklarını ilgilendiren konularda hiçbir tutarlılık sergileyemeyen bir yönetim kimi memnun edebilir? Bu soruları çoğaltmak mümkün. Günlük sıkıntılardan çok ülkenin geleceğini ilgilendiren temel tercihlerin yol ayırıma gelmiş bir ülkenin bu kadar yönetim çelişkisini, iktidar boşluğunu kaldırabilmesi ne kadar mümkün olabilir.

Halk susuyor, ekonomik ve antidemokratik uygulamalar karşısında bile sokağa dökülmüyor; polis meydanları dolduruyorsa siyaset bildiğimiz tarz üzre kendi çözümünü bulmaya yöneliyor demektir. Başka toplumlarda halkı sokağa çıkmasından korkulurken bizde, dün yaşandığı gibi, üniformalıların sokağa inmesinden endişe ediliyor.

Halkının devlet ve siyaset adamlarından daha olgun olduğu başka bir toplum zor bulunur. Bu halka rağmen bu ülkeyi yönetememek, bunalım doğurmak da bize özgü olsa gerek.


14 ARALIK 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Akif Emre

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...