YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Savrulma

"Savrulma" şu an devlet bünyesindeki görünüm için en yuşumak tanımlamadır. "Dağınıklık" da hafif bir ifadedir. Bir "Çok seslilik"ten hiç söz edilemez bu durum için. "Dağılma" görüntüsü ağır ama belki daha gerçekçi bir niteleme olabilirdi. Çünkü bir süreç gelişiyor gibi. Birbirini tetikleyen bir süreç. Devlet toplumsal bir entegrasyon (bütünleşme) demekse, yaşanan bir desentegrasyon (çözülme) sürecidir.

Bilmem, devlet içinde olguyu yaşayanlar farkında mı, ama böyle ürkütücü bir senaryoda rol alıyorlar.

Alternatif"i olmayan bir hükümet içindeki "uyum"a bakınız ki, hükümet tasarısı halinde gelen bir af projesi adeta sahipsiz bir tarzda doğuyor. Herkes yaptığı işten utanıyor. Hükümeti güven oyu ile destekleyen MHP'li bir parlamenter, af görüşmesi sırasında başbakanı "hainleri affetmeyi gelenek haline getirmek"le suçluyor.

Hükümet Meclis içinde istediği yasayı çıkartacak kadar güçlü, alternatifsiz, ama öte yanda denetimi altındaki kurumlarla ilişkide garip bir güçsüzlüğü yaşıyor.

Başbakan Nice'te AB ile kritik bir zirvede buluşurken, Genelkurmay Ankara'da, Başbakan'ın bilgisi dışında ve Nice görüşmelerini gölgeleyen bir açıklama yapıyor.

Ve bu ilişkide Başbakan'a, prosedürdeki garipliğe aldırmadan "Biz de Genelkurmay'ın kaygılarını paylaşıyoruz" demek düşüyor.

Başbakan Yardımcısı Yılmaz, "devlet adına yapılan farklı açıklamaların AB konusunda ortak bir devlet tavrı olmadığı intibaı verdiği"ni vurguluyor. Bu, Kürtçe tv konusunda Başbakan-Hükümet-Dışişleri-Genelkurmay-MİT tavırlarındaki kargaşanın tanımlaması... Türkiye'nin vereceği en stratejik kararda, müthiş bir savruluşa sahne oluyor devlet zirvesi...

AB ile ilişkilerde MGK bir sorundu. MGK'nın siyaset üzerindeki etkisinin azaltılması talepleri gündeme gelirdi AB ile görüşmelerde. Ama artık, öyle bir durum söz konusu ki, hep bir ağızdan "Bunlar neden MGK'da görüşülmez de, gün ortasında tartışılır?" sorusunu soruyoruz. Çünkü MGK'ya katılan birimler, MGK dışında bir tartışmayı tercih etmeye başladılar.

Bu savruluş ortamının şüphesiz en çarpıcı ürünü, onbinlerce polisin, değişik şehirlerde yaptığı gösteri yürüyüşleridir. Son zamanların en popüler isminin, yani İçişleri Bakanı Tantan'ın içinden geldiği polis camiasında ağır protestoya muhatap olması bünyede nasıl bir gerilim biriktiğinin göstergesidir. Dün ekranlara Adana'dan yansıyan bir görüntü, yürüyüş yapan polisleri durdurmak için yola çıkan ve elinden hiçbir şey gelmediği için "Yazıklar olsun" diye bağıran Emniyet Müdürü Şükrü Yetimoğlu'nun perişan hali yaşanan devlet savruluşunun resmidir. Belli ki bu protesto yürüyüşleri, iki polisin öldürülmesinden öte bir birikimin yansımasıdır. Ve belli ki polis, iç iletişimle sorunlarını devlete duyurma imkânını bulamamıştır.

Ekonomik programda hükümet içi ilişkiler gene bir savruluş görüntüsü taşıyor. Bütün "kriz aşıldı" iddialarına rağmen, "şu an ekonomik olarak uçurumun neresindeyiz? 2001'e ilişkin korkulardan ne haber?" sorusu cevaplanmış değildir. Ekonominin patronu gerçekten kimdir, hükümet ekonomik kararlarda nerededir soruları da sadece savruluşu somutlaştıran sorulardır. Diyelim, en büyük özelleştirmenin yaşandığı alanlarda bir bakan, özelelleştirme üslûbuna karşı direnişi fayda vermeyince kendi hükümetini Cumhurbaşkanına şikâyet noktasına savruluyorsa ortada ciddî bir hükümet içi iletişimsizlik mevcut demektir.

Bu arada Cumhurbaşkanlığı, A. Necdet Sezer'in kişiliğinde bu savruluş içinde bir selâmet adası gibi görülüyor. Ama, bununla yetinmek de mümkün değil. Çünkü Cumhurbaşkanı, devletin ahenk içinde yönetilmesinden de sorumlu, ve devlet içinde bu ahenk yok. Yani Cumhurbaşkanlığı istikrarı çoğaltması gereken bir kurum ama henüz sisteme böyle bir tılsımı taşıyacak misyonu ifa edecek konumda gözükmüyor.

Ve halk...

Nuray Mert'in geçen hafta bir yazısı vardı Radikal'de... Ankara'daki memur eylemini yorumlarken, "100 bin kişinin yalnızlığı" başlığını atmıştı yazısına... Ekonomik açıdan bunalmış halk, özgürlükler açısından bunalmış halk, kılık-kıyafet dayatmaları açısından bunalmış halk, her gün hangi hayat alanının daralacağı endişesi içine sürüklenmiş halk... Ve muhalefeti hiçbir yankı bulmayan, tıpkı hükümet gibi Meclis içi muhalefetin işlevsizleşmesine tanık olan halk... Yani, devletin bütün eylemlerinde sırtını dayayacağı varlık, devletle ilişkilerinde derin burukluklar yaşıyor.

Herkesin ortak sorusu şu: Nereye gidiyoruz?

Bu sorunun büyük kitlelerin içinde doğması bile başlıbaşına bir alarm sayılmalıdır.

Türkiye, şu an, derin bir iç muhasebe zarureti ile karşı karşıyadır. Savruluşun başlangıcını bulmak, zeminini sorgulamak ve çıkış yolu üretmek...

Dün elektronik posta ile gelen Av Mehmet Ertan imzalı bir mesajda ilgi çekici bir notu vardı: "28 Şubat süreci vatandaşı dörtlemde bıraktı: Bölünmek mi zor, çarpılmak mı, toplanmak mı zor çıkarılmak mı?" Evet, olan budur.

Yukardan bir taş yuvarlayanlar, kopacak çığı da hesap etmek zorundadırlar. 28 Şubat'ta yuvarlanan taş, tıpkı önceki müdaheleler gibi, çığı kopardı, o da önüne geleni yıkıp geçiyor... Yıkımın restorasyonu yıllar alıyor... Ne yazık ki henüz restorasyon ihtiyacı konusunda bile net düşüncelere ulaşabilmiş değiliz. Sadece bunalımı çoğaltıyoruz. Ve ülkeye, bu ülkenin munis insanlarına yazık ediyoruz.


14 ARALIK 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ahmet Taşgetiren

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...