![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Bu filmi görmüştük deyip aynı sinemaya gitmek!..Bu yazıya oturmadan önce gazetelerin köşe yazarlarına şöyle bir göz attım... Hemen hepsi, Türkiye'nin olağanüstü bir dönemeçte olduğunu ve Ankara'da adeta bir darbe havasının estiğini yazıyordu. Bunların birçoğu, "Biz bu filmi daha önce görmüştük" havasındaydı... Manşetlerin çoğu ise, arkadaşları hain bir pusuda öldürülen polislerin yürüyüşüne haklılık verir bir mahiyetteydi. Olayda ya da olaylardaki provokasyon ihtimalini, bu provokasyonun Türkiye'nin genelinde tezgahlanan oyun içindeki rolünü gazetecilik kuşkuculuğu ile dahi olsa sorgulayanların sayısı çok azdı. Türkiye'nin genelindeki olaya baktığımızda, polislerin yasa dışı yürüyüşü bütünü tamamlayan parçalardan sadece biri olabilirdi. Normal bir ortamda, ne bir gencin afiş asarken polis kurşunlarıyla ölmesi, ne de polislerin hain bir pusuya uğrayıp can vermeleri gibi bir olay sözkonusu olamazdı. Olsa bile, bunun arkasından, siyasi sloganların atıldığı ve hükümet başkanı dahil bazı bakanların istifaya çağrıldığı izinsiz bir gösterinin olması düşünülemezdi. Kaldı ki, halkın güvenliğini sağlamakla görevli bir gücün, bir yandan yasal olmayan bir yürüyüş gerçekleştirmesi öte yandan da, belli sloganlarla siyasi yaklaşımını ilan etmesi hayli endişe verici bir durumdu... Normal koşullarda polisler böyle bir gösteri yapamayacakları gibi, "Kana kan intikam" diye de bağıramazlardı. Çünkü ülkede mahkemeler varsa ve polisin görevi de suçluları adalete teslim etmekse, bir intikamdan sözedilemiyeceği açıktı. Tabii bu düşünceler Türkiye'de işin fantazisi... Burada, bütün bunların olayın bütünü içinde ayrıntı olduğunu biliyorum ama, ne kadar hassas olsalar da yine de bir iki noktayı daha hatırlatmadan geçmek de istemiyorum. Bu gösteri kendiliğinden, polislerin ölümü üzerine, duygusal bir tepkinin eyleme dönüşmesi yoluyla mı olmuştu, yoksa daha önceden bir oluşum süreci yaşanmış mıydı? Emniyet Genel Müdürü Turan Genç, ceza indirimine ilişkin yasanın Meclis'ten geçmesi üzerine ne demişti? "İşkenceci Hizbullahçılar affediliyor polis afedilmiyor, böyle adaletsizlik olur mu?" Bir genel müdür, üniformalı devlet polisleri ile sıradan katil zanlılarını aynı kefeye koyabilir mi? Koyuyordu... Bir katilin, bir sapığın kurbanına işkence yapması ile bir devlet görevlisinin, polisin gözaltındaki sanığa işkence yapması aynı şey midir? Bu genel müdür bunun aynı şey olduğunu söylemek istiyordu. İşkencecilerin af kapsamı dışında kalışlarını kınıyordu. Onların da affedilmesi gerektiğini söylüyordu... Yani, aslında işkencenin cezalandırılmasına tepki vermiş oluyordu. İşkenceci polislerin af dışında kalmasına, "adaletsizlik" diyordu. Yürüyen polisler de işte aslında, böyle bir rüzgarla ve teşvikle yola çıkmışlardı. Hatta bazı gazeteler de Emniyet Genel Müdürü'nün de İçişleri Bakanı Tantan'ın izniye konuştuğunu yazmışlardı. Bunun aksi zaten düşünülemezdi. Yürüyen polisler de affa, affa önayak olanlara ve işkencecilerin af dışında kalmasını sağlayanlara veryansın ediyorlardı. Şimdi yaralar taze ve olaylar sıcak, bunlar bu ortamda kolay konuşulamaz ama gazetecinin görevi de en nazik konuları bile tartışmak değil midir? Yazının başında da söylediğim gibi, aslında bütün bu önemli olaylar - maalesef - birer ayrıntıdan ibaret... Asıl mesele, memleketin bütününe yönelik senaryo ve bu senaryoya göre yeniden çekilmekte olan film. Bu senaryo içinde, duvar dibinde bir sol örgüte mensup bir gencin öldürülmesi de bu gencin intikamının alındığı izleniminin verilmesi için masum iki polisin katledilmesinin yine o sol örgütlere maledilmesi de birer ayrıntıdan ibaret olabilir. Şu anda kimse işin doğrusunu bilmiyor. Gerçek acaba nedir? TKP-ML bu cinayetlerin sorumlusu mudur? Yoksa böyle bir eylemi üstlenmek işine mi gelmiştir? Sonra, bu örgütlerin hemen tamamının devletin bir biçimde kontrolünde olduğunu geçmiş olaylardan dolayı bilmiyor muyuz? Bu gibi olaylarda tetikçinin hiçbir önemi bulunmuyor. Bu gerçeği artık Türkiye'de devlet görevlileri bile dile getiriyor. Açın Susurluk raporlarını okuyun. Yakın bir geçmişte belki bu olayın da içyüzünü öğreneceğiz. Ve şaşıp kalacağız... Netice olarak yine de bunlar birer ayrıntı. Ve herkes " Biz bu filmi görmüştük" diyor. Birçok kişi bir 'Odak' tan hatta 'Odaklar' dan söz ediyor. O 'Odak' da belli... Yaptıkları da belli... Senaryo da belli... Bu senaryoda herkes figüran aslında... Hükümet bile... O 'Odak' ya da 'Odaklar' iktidarlarlarını ve güçlerini kimseyle paylaşmak istemiyorlar. Mesela aslında bu... AB üyeliği, Kopenhag Kriterleri, hatta PKK tehdidi, şeriat tehlikesi, af kanunu, ölüm oruçları, insanların gelecekleri, ülkede yaşanan ekonomik kriz vb.. hepsi ayrıntıdan ibaret. Herkes figüran... Sol örgütler, devlet kurumları, PKK, medya aklınıza ne gelirse... Bu gücü korumak uğruna herkesi ve herşeyi kullanmaya çalışıyorlar. Yaptıkları gizli kapaklı onca karanlık ve aslında memleketi bu hale getiren işlerin ortaya çıkmasını istemiyorlar. Mesele bu... Olayın bu olduğunu birçok kişi görüyor... Biliyor. Ama yine de herkes aynı filmi görmek üzere sinemaya davet ediliyor. Milletçe felç olmuş gibiyiz. Aklımıza başımıza toplamak için Avrupalı'nın biçtiği 10 yıl yeter mi dersiniz?
kduzgoren@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|