![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Üretim artmadan vergi artmaz"Devlet"in gelirleri giderlerini karşılamayınca, ilk akla gelen tedbir vergileri artırmak olur. Bütçe hedeflerini tutturamıyan "Hükümet" de aynı yola başvurdu. Yeni yılda yürürlüğe girecek kararlarla bütün vergi oranlarını artırdı. "Eğitim"den "güven"liğe kadar her alanda yaşanan sorunların kaynağında "vergi" oranlarının düşüklüğü değil, "üretim" gücünün düşüklüğü var. "Üretim" güçsüzlüğünü gidermeden, karşı karşıya olunan sorunların üstesinden gelmek mümkün değildir. Büyük düşünür İbn Haldun'dan Amerikalı iktisatçı Arthur Laffer'e kadar tekrar tekrar vurgulandığı gibi, vergi oranlarını artırmak, devletin gelirlerini artırmaz. Türkiye'de olduğu gibi, her yıl vergi oranları yükseltilirse, devlet vergi alacak "kişi", "kurum" ya da "kuruluş" bulamaz. Özal, İş Dünyası Vakfı'nın İstanbul "Conrad" Oteli'nde düzenlediği bir toplantıdaki konuşmasında "vergi" oranlarının düşürülerek, vergi toplamanın kolaylaştırılması üzerinde önemle durmuştu. Ömrü "İkinci Değişim Programı" adını verdiği bu projeyi uygulamaya yetmedi. Seksen öncesine dönmeye çalışan "28 Şubat" hükümetleri, bırakın vergi oranlarını düşürmeyi, tam tersine her yıl vergi oranlarını biraz daha yükseltiyor. Bu yüzden de Türkiye yirmi yıl sonra, tekrar "yetmiş sent"e muhtaç duruma düştü. Ayrıca kamu açıklarını kapatmak için, IMF'nin kapısını bir daha çalmak zorunda kaldı. Türkiye Avrupa'nın üretim gücü en düşük ülkesi. "Devlet" giderleri, Türkiye'nin üretim gücüne göre değil, Almanya ya da İngiltere'nin üretim gücüne göre belirleniyor. Devlet ayağını yorganına göre uzatmadığı gibi, "kişi", "kurum" ve "kuruluşlar"ın üzerindeki yorganı da almak için elinden geleni yapıyor. "28 Şubat" destekli "Ecevit Hükümet"i, "muhalefetsiz" bir Meclis'le üniversitelerden hapishanelere kadar ülkedeki bütün kurum ve kuruluşları çalışamaz hale getirdi. Bir ülkenin üretim gücü ne kadar büyürse, vergi gelirleri de o kadar büyür. Üretim gücü de yatırımla artar. Oysa Türkiye'de yalnızca yabancı sermaye yatırımları değil, yerli sermaye yatırımları da büyük ölçüde durdu. Hükümet ilkesiz politikalarıyla bırakın yabancı kurum ve kuruluşları, kendi ülkesindeki yatırımcılara bile "güven" vermiyor. Türkiye'de her kesimde büyük bir "güven bunalımı" yaşanıyor. "Fincancı katırları"nı ürkütenler Hoca gibi dayak yemekle kalmıyorlar, kendileriyle birlikte bütün bir toplumu da "yetmiş sent"e muhtaç hale getiriyorlar.
ngurdogan@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|