YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Yeniden okumak

Türkiye'de epey bir zamandır derinlerde seyreden çatışma; af, ölüm oruçları, banka operasyonları, polis yürüyüşleri, Kürtçe Tv tartışmaları ile, MİT ve Genelkurmay Başkanı'nın yaptığı açıklamalar nedeniyle iyice su yüzüne çıktı. Eskiden Türkiye'deki kamplaşmayı, 28 Şubat ve karşı çıkanlar, ya da baskı ve şiddet taraftarları ile demokrasiden yana olanlar biçiminde açıklardık. Maalesef şimdilerde bu tür tasnifler sağlıklı bir sonuç vermiyor. Çünkü at izi, it izine karıştı. İşin daha da önemlisi karşıt kamplarda, birbiri ile yer değiştiren kümeler dikkati çekiyor.

Yeni kamplaşma daha farklı

Şimdiki yaşadığımız ayrışmaya Avrupa Birliği'ne ne olursa olsun, hangi tavizi istiyorlarsa verelim diyenlerle, karşı tarafta duranlar biçiminde bakmak çok kolay. Ayrışma böyle algılanınca, eski dönemin bazı unsurları bu tarafa; bu tarafta olan bazıları da karşı tarafa geçiverdiler. Yani 3-5 yıldır zihinlere yerleşmiş bilinç paketlerinin, şimdilerde fazla bir işlerliği kalmamış gözüküyor.

İşte buradan da, parçalanmış bir Türkiye manzarası doğuyor. Bu parçalanma sırf sokaklarda, kamu kurumlarıyla sınırlı kalsa hadi neyse!.. Acıdır ki Türkiye çok daha derinlerde sarsıntılar geçiriyor. (Hükümet, ordu, devlet) dediğimiz kurumlar; kollektif bir irade manzarası arzedemiyor. Onun için de sokaklar bir çatışma alanına dönüşüyor. Birbirinden farklı irade ve unsurlar, devamlı birbirine el-ense çekiyor.

İsterseniz önümüzdeki manzaraya bu açıdan bakalım:

Hükümetin, cumhurbaşkanının yetkilerini ve görev süresini sınırlama kompleksi nereden kaynaklanıyordu dersiniz? Öyleyse size ilk sonuç: Bu tavır, alelâde bir Ecevit ve Yılmaz kompleksinden ziyade, tam aksine, devlet içindeki bir yetki ve perestiş savaşının ciddi ayak sesleri olarak algılanmalıdır. Burada yatan temel neden ne AB süreci ile ilgilidir, ne de demokratikleşme ile.

İkinci olarak, bankalar operasyonuna iyi dikkat!..

Siz Ecevit veya Yılmaz'dan, bankalar operasyonunun lehinde, yolsuzlukların aleyhinde hiç açıklama duydunuz mu? Yani yapılan yolsuzluk operasyonlarının hükümette sözcüsü var mı, yok mu? Zaten sayın Tantan bunu tam olarak yapamaz. MHP de, yolsuzlukların aleyhinde olarak bu ikilinin dışında. Dolayısıyla hükümet adına siyasal sözcülük görevi MHP'den beklenemez. Peki kim yapacak bunu? Öyleyse asıl ölüm orucunu hükümet tutuyor olmasın?

Buradan çıkan sonuç da belli: Ecevit-Yılmaz ikilisi yolsuzlukların üzerine, Batık bankaların üzerine gidilmesini asla istemiyorlar!.. AB da bahane burada. Zira altında kalırız diye derin bir korku yaşıyorlar.

Devam edelim:

Batakçılar AB'cı olunca!..

MİT müsteşarı açıklama yaparken, onu kim arkalamıştı? Tabiî ki Ecevit!.. Burada benim işittiğim bir duyuma göre, MİT müsteşarının konuşması bir emrivâki olmuştur. Peki sayın müsteşarı bu konuşmaya teşvik ve icbar eden güç ne olabilir sizce? Bana göre asıl sorun da burada düğümleniyor. Yılmaz'la MİT müsteşarı arasındaki yakınlık, Tantan'la her ikisi arasındaki açıklık da işin cabası.

Bu son denemenin kuşkusuz AB boyutu da var. Fakat bana göre, derinlerde seyreden bir kamplaşmanın tezâhürü ciheti daha bir ağır basıyor.

Şimdi de buradan, af konusunda ve ölüm oruçları meselesinde yaşanan bir ayrışmaya geçelim. Af konusundaki ilk taslakta, banka yolsuzlukları da yer alıyordu. Kamuoyundaki yoğun tepki karşısında Bakan Türk, bu isteğin M. Yılmaz'dan ve Ecevit'in yaveri hasından geldiğini açıklamak durumunda kalmıştı. Kendisinin şahsî temayülünün de bu yönde olduğunu asla unutamayız. Ayrıca afta yaşanan kargaşa da, ki içinde karanlık bazı noktalar var, aynı ekibin marifeti!.. Polisleri yürüyüşe sevkeden de zaten bu tasarı. Polislerin af kapsamına alınması talebine, Bakan Türk niçin istifa tehdidiyle cevap verdi dersiniz?

Yukarıdaki kamplaşmayı, ölüm oruçları karşısında sessiz kalmayı tercih eden Ecevit, Yılmaz, Bakan Türk, batık bankacıların holdingi basın organları, kendi üzerlerine gelinmeyi bekleyen diğer medya patronları, yeni dönemin sivil toplum kuruluşu Mimar-Mühendis Odaları, Tabib Odaları ile daha da zenginleştirebilirsiniz.

Orduya gelince!.. Bu gelişmeler içinde ordu biraz yalnızlaşmışa benzemiyor mu? Kendi gücünü koruduğundan kuşku duyulmasa da, gene de ordu yalnızdır. 28 Şubat döneminde olduğu gibi, (ordu, büyük sermaye, basın, dörtlü sivil cunta) ortak cephesinin yerinde yeller esmiyor mu?

Mağdurlar kafilesi

Buna karşılık hükümet karşıtı bir kamuoyu (memur artı işçiler); gösteriye kalkışan yaygın bir polis gücü; bazı konularda (meselâ 5 artı 5) şaşkın, bazı konularda şahan davranışlara girişen MHP de öbür yanda.

Burada yerinin neresi olduğu kestirilemeyen tek güç, bana göre muhalefettir. Muhalefetin, sırf doğruların yanında yer alması yetmez. Uzak-yakın bir öngörü, şöyle veya böyle, yeni bir işbirliği zemini üretmeyen bir siyasal mesaj, korkarım ki kendi ayağına dolanmakla kalır. Asıl merak konusu ise, bu kaos karşısında, cumhurbaşkanının üstleneceği yeni rol olmaktadır.


14 ARALIK 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Necmettin Türinay

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...