YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Soğuk hava, cenaze ve ölüm

Ramazan'ın ilk cuması bir önceki güne göre daha soğuktu sanki. Kocatepe Camii'nin mermer avlusu uçsuz bir mermer çöl gibi uzanıyor, akıp gidiyordu. Caminin kıble tarafından avluya doğru yürüyordum. Hava belki aletlere göre aşırı soğuk sayılmazdı, ama o dümdüz uzanan mermer çölü böyle bir etki uyandırıyordu. Farkında bile olmadan boynumu pardesümün yakaları arasına gömmüş olmalıyım. Böyle durumlarda hep görüldüğü gibi, ileriye, karşıya bakmadan yürüyordum: gözlerim yere takılı. Başımı her nasılsa kaldırdığımda, yanından geçmekte olduğum musalla taşında, yeşil renkli örtüsüne sarılmış bir tabut gördüm. Tabuttan önce, onun üstüne atılmış veya bırakılmış birkaç kırçiçeği, birkaç karanfil.. Cenazenin yanında erkekler yok muydu ne? Başları zengin renkli şallarıyla sarmalanmış üç beş kadın dikkati çekiyordu. Benim doğup büyüdüğüm küçük Anadolu kentinde kadınların cenaze törenine katılma âdeti yoktur; bu yüzden olmalı cenaze törenlerinde kadınların bulunmasına alışamadım! Birbirine sokulmuş, fısıl fısıl bir şeyler konuşuyorlar ve arada havaya küçücük, frenlenmeye çalışılmış kahkahalar savuruyorlardı.

Havada kar kokusu vardı. Elmadağı'na belki de yağıyordur ya da yağmıştır. Bir cenaze caba neden en çok da böyle soğuk havalarda hüzün yayar? Dahası temmuz sıcağını bile soğutur? İnsanın içine işleyen o vıcık vıcık sıcaklık bile kendiliğinden bir soğuk havaya dönüşür. Şimdi buradaysa soğukluk, o mermer çölünün ortasında som, dimdik, bayrak çekmiş, dalgalanıyor. İnsanın faniliği uçup gidiyor. Hacıbayram'ın, o ölümle iç içe sıcaklığı, insana faniliğini hatırlatan, bu fanilikle birlikte beka âleminden de haberler taşıyan atmosferi, bu mermer çölünde ortadan kalkıyor, yitip gidiyor. Sanki daha çok, bir terkedilmişlik, ortada bırakılmışlık duygusu yaşanıyor.

Arkadaşım, cenazeyi görüp görmediğimi sorduğunda, ona gördüğümü söyledim. "Bir kadın cenazesi olmalı" dedi. "Tabutun üstündeki çiçeklerden mi çıkardın?" diye sordum. Tabuta bir kere daha baktı ve: "Hayır, bir erkek cenazesi bu, dedi, kadın olsa, tabutun üstüne bir yemeni de örterlerdi!" Tabutun, bir bakışta bir erkeğe mi, yoksa bir kadına mı ait olduğunu bilemeyişimiz de bana manidar göründü.

Öyle, bu mermer satıhta ne bir kuş vardı, ne bir ağaç -yaprakları dökülmüş bile olsa-, ne de bir yerlere kayıp giden insan siluetlerinden başka canlı.. O gün ya bende bir tuhaflık vardı ya da bu "ölü tabiatta"! Avluyu geçip gittikten sonra arkamızda bir cenaze bırakmış olduğumuzu bile unutmuştum. Namazdan sonra imamın cenaze namazı kılınacağını hatırlatması olmasaydı, orada, o anda bir cenazenin bulunduğu aklımdan çıkıp gitmişti bile. Ölüm mü hayata meydan okuyordu, hayat mı ölümün içinde kaybolmuştu, anlaşılmıyordu.


14 ARALIK 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Rasim Özdenören

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...