![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Cezaevlerini hallettik Kuzey Irak'a geçebilirizÖnümüz bayram. Aslında başka şeyler yazmak istiyor insan ama, Türkiye'deki 'derin gündem' bayram seyran dinlemiyor. Oradan oraya geçip duruyor. Gündemi belirleyenler işe ara vermediklerine göre, bizim de bu konularla ilgilenmemiz, düşündüklerimizi aktarmamız gerekiyor. Cezaevleri meselesini çoktan bitirdik. Tükettik... Ölenler öldükleriyle kaldı... Acı çekenler çektikleri acılarla kalacaklar... Bu olaylara sebep olanlar da zerrece sorumluluk ve utanç duymayacaklar. Devleti, örgütleri yönetenler, korkak ve çıkarcı politikacılar, medyanın önemli bir bölümü… Cezaevlerinin bu hale gelmesinde sorumluluk sahibi olup da, hiçbir sorumluluk üstlenmek istemeyen adalet bakanları. Hikmet Sami Türk de dahil olmak üzere... Cezaevi sorunu aslında hiç bitmeyecek. Bu ceza ve infaz sistemi değişmedikçe, bu adaletsiz yasalar, yasa maddeleri kaldırılmadıkça, yargı bağımsızlaşmadıkça, şiddeti en geçerli yol olarak kabul eden, insanı hiç önemsemeyen ve ne olursa olsun devleti yücelten bu anlayış sürdükçe de devam edecek… Son cezaevleri operasyonları ile ilgili İçişleri Bakanlığı brifinginde de amacın cezaevlerinde devlet otoritesinin sağlanması olduğu açıkça belirtiliyor. Amaç bu olunca insanın insan olarak bir önemi kalmıyor. Cezaevleri zaten devlet otoritesinde değil mi?… Böyle bir anlayış cezaevindeki mahkum ve tutuklulara cehennem azabı çektirir. Cezaevinin islah fonksiyonu ortadan kalkar. 12 Eylül'de Diyarbakır Cezaevi başta olmak üzere diğer hapishanelerde de amaç buydu ve bu amaçla gece gündüz tutuklu ve hükümlülere marşlar dinletilir her türlü eziyet yapılırdı. 12 Eylül cezaevleri ne çabuk unutuldu? Şimdi de meselenin F tipi falan olmadığı yakında anlaşılacak... Ama Türkiye'nin gündemi sürekli değiştirilecek. Türkiye sürekli krizlere sürüklenecek, sürekli yeni düşmanlarla tanıştırılacak. Ya da eski düşmanlar yeniden, yeniden sahneye çıkartılacak. Türkiye'de herkes cezaevleriyle, Af Yasası ile ilgilenirken Ordu'nun Kuzey Irak'a girmeye başladığından kaç kişinin haberi oldu? Kaç gazete bu gelişmelerle ilgilendi? Niçin girdi yaklaşık 5 bin asker Kuzey Irak'a, bileniniz var mı? Belki bir haftadır. Hatta on gündür ne yapıyor oralarda? Hadi sizin haberiniz yok. Meclis'in var mı acaba? Ya hükümet üyelerinin tamamının? İki operasyonun aynı zamana denk gelmesi sizce sadece bir rastlantıdan mı ibaret? Yoksa önce iç tehdit, içerdeki ve dışardaki gözlere sokulduktan ve gerekli gözdağları verildikten sonra, şimdi de dışarıya dönüp, Türkiye'ye yönelik dış tehditlerin de aslında devam ettiği mi kanıtlanamaya çalışılacak. Dikkat ediyor musunuz, Türkiye Avrupa Birliği adaylığına kabul edildikten beri rahat huzur yüzü görmüyor. Neredeyse hergün bir karabasan. Yıl ortasında Hizbullah tehdidi yaşatıldı. Sonra bunun fos olduğu ortaya çıktı. Banka krizi, kararname krizi, af krizi... Daha bir yığın kriz. Arkasından cezaevleri ve silahlı sol örgütler krizi. Meğerse cezaevlerinde üslenmiş silahlı sol örgütler ve onların dışardaki yandaşları da bir tehditmiş bu memleket için. Bunun da fos çıkacağını söylemek için kahin olmaya ihtiyaç yok. Bu, sol denilen örgütlerin tarihlerini iyi incelemek, onları iyi analiz etmek yeter. Geçmişten de biliyoruz. 12 Eylül öncesinden. Bu türden silahlı, yasa dışı örgütlerin arkasında mutlaka devletin bir odağı bulunuyor ve bu örgütler de gerektiği zaman kullanılıyor. Bazan tetikçi olarak, bazan organizatör olarak, bazan da başka olayları saptırıcı olarak. Bu oyunun içinde, şu ya da bu nedenle bu örgütlere katılan gençler de harcanıp gidiyor. Sol örgüt tehdidini pişiren ve abartan medya yöneticileri, uyanık araştırmacı gazeteciler, devlet adamı kılıklı köşe yazarları, bunun böyle olduğunu bilmiyorlar mı? Biliyorlar ama, şimdi onlardan bu tehdidin ön plana çıkarılması isteniyor. Göreceksiniz, yarın yine dış tehdidin ön plana çıkarılması istenirse Kuzey Irak'taki operasyon manşetlere taşınacaktır. Nitekim devlet, yeniden PKK tehdidini gündeme getirmeye karar vermiş gibidir. Bu amaçla Talabani ile gizli bir anlaşma yapılmış ve PKK'nın o coğrafyada sıkışması istenmiştir. Şimdi de sınırların ötesindeki potansiyel bir tehdit olarak yeri geldikçe atıf yapılan PKK, sıcak çatışmaya çekilecek ve böylece Türkiye'nin tehdit tablosu tamamlanmış olacaktır. Olayın gazete manşetlerine taşınmasına karar verilmeye görülsün, kimse de kalkıp,"bu PKK niye sınır ötesinde yıllardır bekletiliyor? Devlet isteseydi PKK'yı sınır ötesinde de bitiremez miydi?" gibisinden sorular soramaz... Hoş şimdi de kimse soramıyor ya!.. İç tehdit, dış tehdit. Planlama, zamanlama herşey mükemmel. "Türkiye bu kadar tehdit altındayken nasıl demokratikleşebilir, nasıl Kopenhag Kriterleri'ni uygulayabilir. AB yoksa bizi bölmeye mi çalışıyor?" Tam bir kurmay titizliği var değil mi bu işte? NOT: Bütün bu karanlık tabloya rağmen okurlarımın Ramazan Bayramı'nı en iyi dileklerimle kutluyorum. Merak etmeyin bunların hepsi değişecek. Sadece biraz zamana ihtiyacımız var...
kduzgoren@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|