FP İstanbul Milletvekili Nazlı Ilıcak, cezaevleri operasyonlarında gerçeklerin halka tam olarak yansıtılmadığından şüphe ettiğini belirterek "Susurluk'tan sonra ortaya çıkan gelişmeler ve manevi alanlara yapılan baskılar devlete olan güvenimizi sarstı" dedi.

Bayrampaşa Belediyesi Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Demokrasinin neresindeyiz?" konulu konferansta konuşan Ilıcak, Hayata Dönüş Operasyonu'nun başladığı ilk gün televizyonlar tarafından yayınlanan telefon konuşmalarından şüphe ettiğini belirterek "Uyanık olmak ve sorgulamak lazım. Psikolojik savaş diye bir savaş var. Olaylarda madalyonun sadece bir yüzünü bize gösteriyor olabilirler. Bunca yıl cezaevlerine girememek ve sonra da teröristleri ele geçirdik demek' devletin ayıbıdır" dedi.

Maneviyat yoksa terörizm var

İktidardakilerin oy isterken 'Başörtüsü yasağını daha da genişleteceğiz' demediklerini ve halka şike yaptıklarını kaydeden Ilıcak, "Halk bu yapılanlara oy vermedi. İnançlı insanların yaşam alanları gittikçe daraltılıyor" dedi.

Ilıcak, inançlı insanların manevi yaşamlarına yapılan baskıların terörizme yarayacağını ifade ederek "Bir ülkede manevi yıkım artarsa teröristlerin sayısı da çoğalır. İnancını yaşamak isteyen insanların içerisinde sıkıntı çeken insanlar var. Ama insanımızın eli devlete karşı kalkmıyor. Devlet, insanımızın kendisine karşı düşman olmaması için manevi alanda yatırım yapması lazım" şeklinde konuştu.

Ilıcak, Meclis'te milleti devletin hakimi yapmanın mücadelesini verdiklerini en makul önergelerin bile kabul edilmemeye devam etmesi ve haksızlıkların sürmesi halinde Fazilet Partisi'nin sine-i millete dönebileceğini söyledi. Ilıcak, 'Erken seçim olabilir mi?' şeklindeki soruya da "Her an olabilir. FP'nin kaderi gelişmeleri etkiler" dedi.

Bekçinin anlamlı hikayesi

Nazlı Ilıcak, devlet ve millet ilişkilerini apartman yaşamına benzeterek, şöyle dedi: "Apartman sakinleri biraraya gelerek, 'Bir bekçi tutalım, canımızı ve apartmanımızı korusun' diyorlar. Bir bekçi tutuyorlar ancak, bir süre sonra apartman sakinlerine diyor ki 'Sen başörütülü olarak bu apartmanda yaşayamazsın'. Aradan zaman geçtikten sonra bekçi işi ilerletiyor ve apartman sakinlerine 'Sen çocuğunu İHL'ye gönderemezsin' demeye başlıyor. Evin içine giriyor ve evde hangi kitaplar okunduğunu kontrol etmeye kadar götürüyor işi. Nasıl olur? Sen bu apartmanın güvenliğinden sorumlusun; benim çocuğumun hangi okula gideceğine, hangi kıyafeti giyeceğine sen ne karışırsın?! Bekçi, olayı daha da ileri götürüyor ve apartman sakinlerine 'Siz bu apartamanın güvenliğini tehdit ediyorsunuz' diyor. Türkiye'de milleti korumakla yükümlü olan devletin ve güvenlik güçlerinin hali buna benziyor."