![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Sonbahar depresyonuBirkaç zamandır neden kendimi sıkılmış bir limon gibi hissettiğim sorusunun cevabını nihayet buldum. Meğer sonbahar depresyonu diye bir şey varmış. İnsan sonbahar geldiğinde kendini yorgun, hüzünlü ve daha az enerjik hissedermiş. Gazetelerde bu bilimsel açıklamayı okuyunca rahatladım. Doğrusunu isterseniz kapımı çalanın daha ciddi bir şey olduğundan kuşkulanıyordum. Çünkü üstüste geldiğinde epeyce tuhaf karşılanabilecek belirtiler gösteriyordum. Sabahları yataktan dinlenmiş olarak değil, yorgun olarak kalkıyordum. Üstelik iyi uyuduğum zaman da, uyuyamadığım zaman da... Sanki gece boyunca rüyamda Camel Trophy'ye falan katılmış da sabaha karşı finişe varmışım gibi... Böyle bir rüya görmeden, en azından böyle bir rüyaya iştirak ettiğini hatırlamadan böyle bir Camel Trophy yorgunluğuyla uyanmak insanı ister istemez endişelendiriyor. Bu kadarla kalsa iyi!.. Hani içimizden bir ses ara sıra enteresan fikirler geliştirip "Hadi bugün Everest tepesine tırman!" ya da "Ankara'dan Kapadokya'ya kadar yürümeye ne dersin?" gibi şeyler önerir ya!.. İşte benim içimdeki ses birkaç zamandır böyle şeyler önermeyip, tam aksine "Boşver yaa!.. Otur oturduğun yerde! Yerinden kıpırdamaya değecek ne var sanki dünyada!" gibisinden fevkalade anormal şeyler söylemeye başlamıştı kulağıma. Daha garibi, bir koltuğa yığılıp kalmış vaziyetteki gövdem de bu saçmalıkları çok mantıklı bulmakta ısrar ediyordu. Neredeyse bütün gün oturduğum koltuktan kalkmıyor, gün boyunca elimdeki kumanda aletine dokunacak istek ve enerjiyi bile biriktiremiyordum. Yerinden kıpırdayan tek parçam zihnimdi. O durmadan "Bu dünyada ne yapıyorsun?", "Sırf ketçapın son kullanma tarihi yaklaşıyor diye makarna pişirmeye değer mi?", "Neden on parmağın onu da birbirine benzemiyor?" ve "Neden çocukluğumun oyun bahçelerinde bir yaz olimpiyatı düzenlemedim!" gibi şeyler söylüyordu. Bakış açısına göre "psikolojik", "ontolojik", "patolojik" ya da "arkaik" bulunabilecek bu cümleler, kafamın içinde mânâsız pingpong turnuvaları düzenlenmesine yolaçıyordu. Bir yandan acayip bir yorgunluk, öte yandan bir hüzün, bir hüzün... Meçhûle giden bir yolcunun kayıp ruhu ve kendini taşımakta bile zorlanan bir bedenin madara olmuş fizyonomisi... Yani bir insanın kendinden endişe etmesi için gerekli herşey, benim acizâne varlığımda boygösteriyordu. Ben de sincap, su samuru, orangutan ya da zürafa olmayıp bir insan olduğuma göre endişe ettim tabii. Günlerce kara kara düşündüm, olabilecek kötü hadiselerin ayak tıpırtılarını duymaya çalıştım. Ne yararı olacaksa!.. Ama geçti çok şükür! Gazetelerde o haberi okuyunca çok rahatladım. Başta da söylediğim gibi meğer sonbahar depresyonu diye bir insanlık durumu varmış ve sonbahar gelip, güneş ışığı azaldığında insanlar kendilerini benim gibi hissedebilirlermiş. Yani herşey normalmiş! Bu moralle hem fiziksel, hem de ruhsal bir tamirat ameliyesi başlatarak kendimi topluma yeniden kazandırmayı umuyorum. - Pardon Everest otobüsünün nereden kalktığını bilen var mı?
gozcan@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|