![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Bir akademisyenin meslekten ihraç öyküsüTürkiye'nin nasıl bir karanlığa doğru koşar adım gitmekte olduğunu, sadece üniversitelerin içler acısı haline ve YÖK'ün "astığı astık, kestiği kestik düzeni"nine bakarak anlamak mümkündür. Önce, üniversitelerin demokrasi ve hukuk mücadelesi ile bağı koparıldı. Ardından da bizzat bu kurum ülkenin demokratik ve hukuku gelişmesinin önüne bir engel olarak çıkarıldı. Düşünce üretmesi gereken merkezler, bir kışla disiplini içerisinde özgür düşünceye karşı göğsünü siper eder hale getirildi. Elbette, üniversitelerde herkes o dayatılmaya çalışılan tek tip düşünce biçiminin bir kurşun askeri degildir. İşin tabiatı gereği olmamalıdır da... Ama, "olmama" yolunu seçenler ağır bir bedel ödemek zorunda kalmaktadırlar: YÖK'ün kılıcıyla tasfiye edilmek! Bizans entrikaları
İşte, Kırıkkale Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Alev Erkilet Başer'in değil kurumdan, "kamu görevinden ihraç"ına yol açan anlayış da bu tasfiye mantığında yatmaktadır. Savunmasının alınmasına dahi gerek duyulmadan YÖK'ün tek celselik oturumuyla Dr. Başer'in işine son verilmiş ve akrada bıraktığı parlak, umud vadeden kariyere bakılmaksızın üniverseti kapıları kendisine kapatılmıştır. Konunun daha dramatik yanı ise, ne Başer'in ne de bir başkasının olup-bitenlere mukavemet edebilmesinin mümkün olmamasıdır. Çünkü üniversitelerde, istenmeyen isimleri tasfiye etmek için Bizans entrikaları döndürülmekte, hukuk cinayetleri işlenmektedir. Başer'in görevine son verilme işleminde de benzer yöntemler kullanılmıştır. "Görev uzatma jürisi"nin seçimiyle başlayan yanlı tutum, daha önce jüri önünde savunularak doktora tezi olarak kabul edilmiş "Ortadoğu'da Modernleşme ve İslami Hareketler" adlı kitabının "ideolojik propaganda" olarak değerlendirilmesine kadar vardırılmıştır. Komik iddialar
Üniversite yönetiminin en ağır suçlaması, Başer'in doktora tezinin başına "besmele", arkasına da çalışmada ele alınıp incelenen hareketlere ilişkin fotoğraflar koyduğu iddialarıydı. Konunun içinde "İslami..." kelimesi geçince bunun herhangi bir kişiyi yargılamadan infaz etmeye yeteceği zaten belliydi!. Ayrıca, "Besmele ne zaman suç oldu?" diye sorarak bu ülkede yaşananlardan bihaber davranmanın gereği yoktu. Ancak, ünivertesinin tezin başında "besmele" ve içinde de "fotoğraf" bulunduğu iddiası bile gerçek değildi. Çünkü, bu "iki suç unsuru" tezde değil Başer'in kitabında bulunmaktaydı ve bunlar da tabii ki hiçbir şekilde suç değildi. Ama, bu arada Başer'in adı üniversite yönetimi tarafından bir kere "Besmeleci Doçent"e çıkarılmıştı. Suçu, "Devrim Kanunları ve İrtica İle Mücadele Yasa ve Yönetmeliklerine aykırı yayında bulunmak"tı. Üniversite yönetimi, bu komik gerekçeleri biraz olsun güçlendirmek için, tedbir olarak Başer'in sicilini zayıf olarak doldurmayı da ihmal etmemişti. Sonuçta, YÖK'e giden dosya, Başer'in avukatının raporlu hastalığı gerekçe gösterilerek savunma için ek süre istenmesine rağmen karara bağlandı ve infaz gerçekleştirildi. Ne yapsan suç devri
Dr. Başer'e savunma yaptırılmaması hukuken bir eksiklik midir? Evet ama, bu savunmayı yapsa bile hakkındaki kararın değişmeyeceği apaçık bellidir. Çünkü, ortada kendisi gibi düşünmeyeni yok etmek için kural tanımayan bir irade bulunmaktadır. Bu durum sadece üniversitelerde değil, siyasette, ekonomide, medyada; özetle sisteme yönelik eleştiri üretilebilecek her branşta acımasız bir şekilde tatbik edilmektedir. Türkiye'de, bazı vatandaşlar için "ne yapsan suç devri" ve her alanda sistemli bir tasfiye hareketi yaşanmaktadır. Sorunun, "düşünceyi cezalandırmak" boyutunu aştığını ve diğer temel haklara tecavüz döneminin başladığını artık herkesin görmesi lazımdır. Bu ülkede, üniversitelerin özgür olmadığını anlamak için illa 12 Eylül mü olmalıdır, illa 1402 kanunu mu çıkmalıdır?
mkaraalioglu@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|