YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Çağı ıskalayanı,değişim yok eder

Alıştığımız yaşam tarzında, devletin en önemli görevi, "sınırların korunması"dır..

Peki acaba, bu "sınır" kavramının, bugünkü dünyadaki konumu ne?

Biliyoruz ki "Rönesans ve Aydınlanma" ertesinde ortaya çıkan "ulus-devlet"lerle birlikte, sınırlar da belirlendi.. "Ulus-devlet", sadece egemenliğin değil, ulusal-kimliğin ve kültürün de, temel birimi oldu..

Ancak bu arada, sınırların da, sürekli değişebileceği görüldü..

Bize bakalım.. Bir İstanbul, bir Ankara, bir Adana kadar Türk olan, Selanik, Halep gibi kentler, 20'nci yüzyılın başına kadar, bizim (veya Osmanlı'nın) sınırları içindeydi..

Sovyetler Birliği'ni hatırlayın.. Dün Avustralya'da başlayan Olimpiyat'lara katılan en az 14 ülkenin "milli sporcular"ı, 1990 öncesinde, Sovyet bayrağını taşır, "Sovyet kültür ve sporu"nu temsil ederlerdi..

Bir de, "sınır" kavramı ile "millet" veya "ulus" kavramları arasındaki çapraşık ilişkiler var..

Örneğin sınırlarla belirlenen devletleri düşünün.. "Devlet"i olmayan uluslar (mesela Filistinliler), çok devletli milletler (mesela Katalanlar, İrlandalılar), milletsiz devletler (mesela Vatikan), çok milletli devletler (mesela A.B.D.) yok mu?

"Sınır"lara ilişkin bir başka boyut da, şöyle bulunabilir..

Devletler, sadece "sınırlarını korumak" için var olmuyor.. Bugün Amerikan ordusunun, dünyanın çeşitli bölgelerinde giriştiği askeri operasyonların amacı, "Amerika'nın sınırlarını korumak" değildir..

Veya sınırların içinde kalan tüm olgular, milli değildir.. Bugün bizim milli futbol kulüplerimizde oynayan yabancı sporcuların attıkları her gol, ülke kentlerinde, coşkun heyecan gösterilerine yol açmıyor mu?

Ya da, Fatih Sultan Mehmet'in, Bizans'ın (veya İstanbul) surlarını yıkabilmek için, Macar döküm ustası Urban'a top imal ettirmesi, İstanbul'un fethinin milli bir coşku içinde kutlanmasını engeller mi?

Veya Türkiye'de enflasyonla mücadelede Türk politikacıları başarılı olamayınca, bu işi İMF'nin ve Cotarelli'nin yüklenmesi, ulusal sınırlarımızla belirlenen devlet egemenliğini zayıflatır mı?

Ekonomisi "milli kadrolar" tarafından çökertilmiş "devlet" mi, yoksa ekonomisi "yabancı kadrolar" tarafından kurtarılmış "devlet" mi daha egemendir, daha güçlüdür?

"Globalleşme" denilen olgu, tüm bu konuları tartışma odağına getirmekte..

15-16'ncı yüzyılda ortaya çıkan "milli sınırlar" ve "ulus-devletler", şimdi globalleşme ile gelen yeniden-yapılanmanın etkisi altında..

Yakın zamana kadar sınırlar, savaşlarla değiştirilir, "ulusal egemenlikler", zaferlere ve yenilgilere göre, genişler ya da daralırdı..

Ama çağımızda, tarihin en büyük imparatorluklarından olan Sovyetler Birliği'nin, bir savaş olmadan çöküp, dağıldığını gördük.. Bu da dağılmanın içinden çıkan yeni ulus-devletler, yeni sınırları içinde, globalleşme ile iletişime girmeye çalışıyor..

Bütün bu olgulardan çıkartılması gereken derslere gelince..

Bir devletin, milli sınırlarını koruması ve bu sınırlar içindeki ulus üzerinde egemenliğini sürdürmesi, mümkündür..

Bunu, daralan egemenlik alanı içinde, "Saddam'ın devleti" diye yapıyor..

Yeni çağda, sınırlar aşılır hale gelmiştir.. Sermaye, düşünceler, emek ve her çeşit olgu, sınır tanımadan dolaşıyor..

Yerel yargının kararlarını, uluslararası yargı, yeniden yargılıyor..

Askeri gücünü kendi halkı üzerinde haksızca kullananan ulusal devletleri, Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün uçakları, askerleri cezalandırıyor..

Milli ekonomilere, İMF yön veriyor..

Yeni çağın yükselen değerleri, "hukukun üstünlüğü", "çoğulcu demokrasi", "serbest rekabet", "insan hak ve özgürlükleri"..

Geçen yeni çağa, Osmanlı İmparatorluğu da, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu da, ayak uyduramamışlardı..

Şimdiki yeni çağa ilk ayak uyduramayan imparatorluk, Sovyetler Birliği'ydi..

Yani, dikkatle dünyayı izlemek gerekiyor.

ŞAKA

Külahları değişiriz!.

Bizim Genelkurmay Başkanı, NATO manevrasında Yunan denizcilerinin şapkasını giydi..

Yunanlı Genelkurmay Başkanı da, Türk denizcilerinin şapkasını giyerek, aynı jesti yapmış..

Özlediğimiz tablo bu..

Türk ve Yunan subaylarının, yıllarca birbirlerine, "külahları değişiriz ha" diye öfkeyle bakmasından, bir yarar çıkmadı..

Doğru olan, barış içinde külahların değiştirilmesidir..

YABANCILAŞMA

Herkes kendi "iç-kale"sinde..

Müthiş bir "yabancılaşma" olgusu var toplumun değişik kesimlerinde..

Askerler sivillere, gazeteler okurlarına, yargı yürütmeye, yasama siyasete yabancılaşıyor..

Mütedeyyin kesimler modern yaşam tarzına, laikciler inançlara, zenginler yoksullara yabancılaşıyor..

Türkiye'de her-kesim, kendi "iç-kale"sinin içine çekilmiş gibi.. Kimse kimsenin dilinden, halinden anlamak istemiyor..

Bütün temel değerler, adalet, hukuk, kanunlar önünde eşitlik, temel hak ve özgürlükler, varlıkları tartışılır konumda duruyor..

Kimse damdan düşmeden, damdan düşenin halinden anlamak istemiyor..

Yasaklanan, hapse atılan politikacıyı, diğerleri ilgisizce izliyor..

Bütün dünyanın "artık yapın" dediği hukuksal ve ekonomik reformlar, sürekli erteleniyor..

"28 Şubat" askeri müdahalesinin destekçileri, "12 Eylül" askeri müdahalesini irdelemeyi, marifet sanıyor..

Bir gariplik, rahatsız edici bir durum var.. Öyle değil mi?


16 EYLÜL 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet BARLAS

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...