YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Tek bir harfin manası

Kanarya sevenler derneklerini ve köy - ilçe kalkındırma cemiyetlerini saymazsak, Türkiye'deki en yaygın sivil toplum örgütlenme başarısını işadamları ve sanayicilere borçluyuz. Kendisini ulusal düzeyde yapılandıran beş altısı dışında, ülkenin hemen hemen her il ve ilçesinde kurulmuş bir SİAD ile karşılaşmak mümkün. Sonuç itibariyle üyelerinin çıkarlarını daha ziyade yerel platformlarda korumak ve dillendirmek için kurulmuş olan yerel SİAD'ların bu bolluğunu anlamak mümkün belki ama, ulusal çapta örgütlenenlerin birbirinden ne gibi bir farkının olduğu sorusuyla sık sık karşılaşılmakta. Sözgelimi, TÜSİAD ile MÜSİAD arasında, sermayelerinin rengi dışında ne gibi bir farkın olduğu, sadece yerel basının değil, yabancıların da ilgisini celbetmekte. İşin aslı, Müsiad'ın "Mü" önekinin müstakili mi, yoksa Müslümanı mı ifade ettiğinden çok daha derinlere gidiyor.

Mesele, tüm SİAD'ların kapsadığını iddia ettiği sanayici ile tüccar sermayesinin farklılığından ve zaman zaman birbiriyle çatışmasından kaynaklanıyor. Ortaçağın sonlarına doğru Avrupa'da palazlanmaya başlayan burjuva sınıfının sermayesi ağırlıklı olarak tacir sermayesinden oluşmaktaydı. Henüz üretici sınıfların üretimlerini pazarlama imkanının olmadığı, pazarların uzak, ticaretin riskli olduğu o dönemlerde, talebi toplayan, bu talep doğrultusunda hammadde ve sermayeyi bir araya getirip üreticiyi fason olarak kullananlar daha ziyade tacirlerdi. Mesela uzak pazarlardan sipariş toplayan İngiliz tacirler, İsveç ve Rusya'dan demir ve çelik ithal eder; bunları uzun vadelerle Sheffield'deki bıçak ustalarına satar ve bunların ürünlerini alarak ihraç ederlerdi. Tacirler bu iş organizasyonunu, tekstilden maden işçiliğine kadar birçok sektörde gerçekleştirmiş ve bu şekilde bölge sanayilerinin gelişmesine katkıda bulunmuşlardı. Bu yapı ancak, üretimin artık dışarıya iş vererek yapılamayacak kadar yüksek bir teknoloji ve ölçek gerektirmesiyle değişmişti. Merkezileşmiş sanayi üretimi için gerekli sermayeyi büyük ölçüde sağlayan tacirler, zamanla tacir sermayesinin sanayi sermayesine dönüşümünü de sağlamışlardır.

Ancak bu dönüşüm ilginç bir gelişmeyi de beraberinde getirmişti. Bu gelişme iki tip sermayenin yapısından kaynaklanmaktaydı. Zira tacir sermayesi risk kavramından yola çıkarak bir artı değer üretimine giderken, sanayi sermayesi istikrarı arar olmuştu. Belli bir merkezileşmiş üretimi sağlamak için ortaya konan kurulu sermayenin kendisini amorti etmesi için çok daha uzun bir vadeye ihtiyacı vardı. Sanayici, yatırımı yaptığı dönemdeki şartların gelecekte de değişmemesi için bir tacirin kurabileceği ilişkilerden çok daha farklı ilişkiler kurmuş ve mevcut statükonun devamı için devlet aygıtıyla dirsek temasına geçmiştir. Değişim ve istikrara karşı sanayici ve tüccarın bu farklı yaklaşımı, dönem dönem ciddi çıkar çatışmalarına sebep olmuş, değişimi kucaklayan risk sermayesi ile statükoyu mümkün olduğunca hakim kılmak isteyen sanayi sermayesi gelişmiş ülkelerin iktisat tarihlerinde sık sık karşı karşıya gelmek durumunda kalmıştır.

Türkiye'de sanayi sermayesinin gelişiminin, Batı'dan çok daha farklı olarak seyrettiği oldukça açık. 1980 öncesi Türkiye'sinde devlet desteğiyle büyümüş olan İstanbul merkezli sanayi sermayesi, dışa kapalı bir iç piyasada tekel durumundaydı ve birçok açıdan cılız tüccar sermayesini de kontrol edebiliyordu. 70'lerin sonuna doğru tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de iktisat politikalarına yaklaşımın değişeceği anlaşılmıştı. TÜSİAD'ın kuruluşunun o günlere denk gelmesi hayli ilginçtir. Zira o güne kadar hayli "istikrarlı" bir şekilde seyreden şartlar, 1980'li yıllarda oldukça değişecek; iç ve dış rekabet ve yeni yükselen sektörler, statikliğe alışmış olan Türk sanayi sermayesini hayli zorlayacaktır. Nitekim, TÜSİAD gerçekten de üyesi bulunan sanayicilerin değişen ülke ekonomisindeki denetim ve kontrol imkanlarını arttırmış, değişiminin kısmen hızını kesmiş, kısmen de yönünü değiştirmiştir.

Buna rağmen son yirmi yılda Türkiye'de yeni bir sermaye birikimi kaçınılmaz olmuştu. Bu yeni birikim, büyük ölçüde değişimi ve riski sevmesi bakımından tacir tipliydi. 80'li yıllarda elinde numune dolu bavullarla hiç yabancı dil bilmediği halde yurtdışına iş bağlantısı kurmak için giden yüzlerce müteşebbisin öncülüğünde gerçekleşen bu yeni sermayenin, kısa süre içinde yerleşik sanayi sermayesine kafa tutmaya başlayacağı oldukça netti. 90'larda kurulan MÜSİAD'ın üye tabanını işte bu sermaye oluşturuyordu.

Velhasıl, MÜSİAD ile TÜSİAD arasındaki fark, üyelerinin renginde değil, değişim ve statükoya bakışlarındadır.


19 EYLÜL 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Melikşah UTKU

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...