YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Prenses Di ve Uğur Mumcu

Patrick Jephson kuşkulu bir kazaya kurban giden Prenses Diana'nın özel sekreteriydi; Prenses'in çevresinde yaşadıklarını anlattığı 'Shadows of a Princess' (Bir Prenses'in gölgeleri) adlı anı kitabı dün piyasaya çıktı. En ilginç ayrıntı, Prenses'in son zamanlarda her şeyden kuşku duyar hale gelmesiyle ilgili anlattıkları... Yatak odasının bile dinlendiğinden kuşku duyuyormuş Diana; bir gün, "Otomobilimin frenleriyle oynanmış" demiş sekreterine... Jephson, bunları, "Diana'nın paranoyası" biçiminde yansıtıyor...

Ölüm biçimine bakınca Prenses'in kuşkularına hak vermeden edemiyorum...

'Dönmelik' konusunun işlendiği son 'İskele-Sancak' programını izlerken Abdi İpekçi'nin kızı Nükhet İpekçi'nin tavrı çok dikkatimi çekti; "Ne kadar kendine hâkim, neyi, nerede söyleyeceğini iyi bilen bir genç kadın" diye düşündüm. Erken kaybettiği babasının anısına saygılı bir evlat görüntüsüydü sergilediği... "Çetin Altan'a göre babanızı kontrgerilla öldürmüş" denildiğinde verdiği cevabı hatırlayınız: "Evet, ona benzer daha 40 tane senaryo var..."

Siyasi cinayetlerin çoğu için aynı durum söz konusu. Bazen tek bilinen, kurbanın kimliği oluyor, az sayıda olaylarda kâtili de bilebiliyoruz; ancak hemen hepsinde emri veren odak gölgede kalıyor... Motif, yani kurbanın neden öldürüldüğü ise birbiriyle çelişen çok sayıda senaryo konusu... Abdi İpekçi suikastı da öyle, yakın zamanlardaki Uğur Mumcu, Bahriye Üçok ve Ahmet Taner Kışlalı cinayetleri de...

Fotoğrafın bütününü göremiyoruz, ancak yine de bazı ifşaatlar gölgeleri kısmen aydınlatabiliyor... Sözgelimi Uğur Mumcu'yla ilgili suikast sonrasında yazılanlar analitik bir gözle incelendiğinde 'motif' de, 'azmettiren' de silüet olarak beliriveriyor... Zaten bu sebeple olacak, polisin "İşte kâtiller" diye piyasaya sürdüğü kişiler konusunda aile ihtiyatlı davranıyor... Bizden çok daha fazla bilgiye sahip oldukları için her söylenene inanmakta çekingen davranmaları doğal.

Uğur Mumcu sıradan bir gazetecinin ötesinde ilişkilere sahipti; ilişkilerinin boyutu cinayetten sonra ortaya çıktı. Vaktiyle kendisini 'sakıncalı piyade' yapmış, demir parmaklıklar arkasına göndermiş 'devlet aygıtı' ile sonradan barıştığı anlaşılıyor. Genelkurmay başkanı, emniyet genel müdürü, DGM başsavcısı, suikastın akabinde, "Kendisini iyi tanırdık" veya "Aile dostuyduk" gibi sözler sarf ettiler...

Yakın zamanlarda bir ifşaat başka bir ilişkiyi açığa çıkardı. Mumcu öldürüldüğünde Cumhuriyet'in yayın yönetmeni olan Özgen Acar'dı bu ifşaatın sahibi... Anlattığına göre, Mumcu, Milli Güvenlik Kurulu genel sekreterliğiyle de irtibat halindeydi, bilgi alış-verişi yapıyordu.

Anlatımını 23 Şubat 1999 tarihli Cumhuriyet'ten okuyalım: "Işık içinde yatsın Uğur Mumcu, öldürülmeden önce çeteler kadar Apo'ya da takmıştı. PKK bağlantıları konusunda yoğun bir araştırma yürütüyordu. Ölümünden sonra Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'nden yüksek düzeyde bir yetkili bana -o zaman Genel Yayın Yönetmeni olduğum için- şöyle dedi: 'Rahmetli Mumcu öldürülmeden 3-5 gün önce Apo hakkında bize bazı sorular yönetti. Kendisine sınırlı olmak koşulu ile bazı bilgiler derlemeye söz verdim. Araştırmacılığını bildiğim için onu yönlendirmek amacıyla kısa bir not hazırladım. Pazartesi günü kendisine verecektim ki o pazar öldürüldü. Bu notu size veriyorum."

Bu önemli ifşaata, önceki gün, çoğu kişinin dikkatinden kaçtığını fark ettiğim bir yenisi eklendi. Mumcu'nun irtibatlarına ışık tutan bir ifşaattı bu. Can Ataklı, Sabah'ta (23 Eylül 2000), 31 yıl önce bugünlerde öldürülen Taylan Özgür adlı gencin tetikçi ve azmettiricilerinin hâlâ ortada olmadığını, kuşkuların peşine düşülmediğini yazdı. 'Kontr-gerilla' konulu kitaplarıyla tanınan emekli Kur. Alb. Talat Turhan 1991'de bir basın toplantısı düzenleyerek "Taylan Özgür'ü vuran polis değil, bir üstteğmendi" demiş, o kadar...

Can Ataklı'nın Taylan Özgür'ün ablası Hale Kıyıcı'ya dayandırdığı bilgiye göre, konuyla ilgili yeni bulguları, aile, daha sonra Uğur Mumcu'ya da anlatmış... Sonrasını Ataklı'nın anlatımından izleyelim: "Hale Kıyıcı'ya 'Peki o zaman ne yaptınız?' diye sordum. Dosyanın bir kopyasının Uğur Mumcu'ya da verildiğini öğrenmiş ve ona gitmiş. Olayı şöyle aktardı Hale Kıyıcı: 'Uğur abiye, Taylan'ın ölümüyle ilgili bir dosya varmış, size de verilmiş diye sordum. Hiçbir şey söylemedi. Kalktı, bir yere telefon etti. Birşeyler konuştu. 'Tamam komutan' dedi telefonu kapattı. Sonra bana döndü, 'Üzülme, herşey zamanı gelince ortaya çıkacak' dedi. Sonra biliyorsunuz öldürüldü."

Ölüm sonrası yapılan bir başka ifşaattan, Uğur Mumcu'nun, 28 Şubat'ta en ön saflarda yer almış dört meslektaşıyla birlikte, benim 'Son yemek' adını verdiğim bir sofra başı buluşması olduğunu biliyoruz. O yemek, silâh üzerine edilen 'gericilerle mücadele yemini' yüzünden ünlendi; ama o yemeğin esas önemi, Mumcu'nun o sırada son aşamasına getirdiği 'PKK-devlet' ilişkisinin boyutlarını masada ağzından kaçırmasından kaynaklanıyor... Anlattıkları Mumcu'nun sonunu getirmiş olabilir...

Prenses Diana'nın yaşadığı tedirginliğe sekreteri Jephson 'paranoya' diyor, ama İngiliz Kraliyet Ailesi gelininin endişeleri herhalde bütünüyle temelsiz değildi.


27 EYLÜL 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...