| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Bağlanmalar, gemlenmelerHangi düşünce iklimine ait olursa olsun "dava adamı" adına liyakat kespeden insanların neden taktirle karşılandığını, övgüye değer bulunduğunu ve buna karşılık fikriyatında; ama bundan daha ziyade tavrında "yüzer/gezer, yanar/döner" izlenimi uyandıranların neden küçümsendiğini, hiç düşündünüz mü? Belli ki insanlar için bağlara sahip olmak, bağlılık şartlarına riayet etmek üstün bir değer ifade ediyor. Çözülme, hele de kopma bir olumsuzluk. Çözülüşün ve kopuşun olumlu karşılanabilmesi ancak bir başka bağlanışın nişanesi sayılması halinde mümkün olabiliyor. Bağlanmak saygı uyandırıyor gerçi, beri yandan gemlenmek rahatsızlık veriyor. İnsanlar düşüncelere, davranışlara, şahıslara bağlanmak istiyor, ama dogmalarla, kalıplarla, komutlarla gemlenmek istemiyor. Gönüllü ilişkilerin, giderek gönül ilişkilerinin başlatıcısı, koruyucusu olma çabasını göstermeyi övüyoruz. Yasakçı, ket vurucu ilişkiler yergimizi hak ediyor. Dava adamının gönülden bağlanışı ona şeref bahşediyor. Kaypak adamın yolunu gemlerinden kurtulma şartlarından yararlanarak çizdiği, gemi azıya alarak serbest hareket edebildiği ortaya çıkıyor. Türk siyasetinin son kırk yılında Sosyalizm, İslâmcılık, Türkçülük her biri içinden kendi dava adamını çıkarmak suretiyle toplum hayatında bir yer arama yolunu tutmadı. Hepsinin benimsediği ilke "bizden olsun da, çamurdan olsun" ilkesiydi. Andığımız siyaset biçimleri kendilerine niceliği önemseyen insan öbeklerinin, dolayısıyla güruhların etkinlik arayışları marifetiyle uygulama alanı bulabildi. Dolayısıyla her "çokluk" kendini Sosyalizmle, İslâmcılıkla, Türkçülükle gemlenmiş farz ederek bir yönde ilerledi. Gemlenmekte taayyün eden, bağlanmanın derin nefesinden mahrum kalan "çokluk" palazlanmak için ne zaman ve nerede ki siyasi iktidarın hoşgörüsünden yararlandı, ne zaman ve nerede ki icraat fırsatını yakaladığı inancına kavuştu, işte o zaman ve orada gemi azıya almakta tereddüt etmedi. Kırk yıl sonra Sosyalistler, İslâmcılar, Türkçüler birbirlerinin hatasını, kusurunu birbirlerinin yüzüne vurdukları zaman hep aynı türden şeyleri dile getirdiler. Her üçünden sadır olan müşterek hata çözülmenin (yüzer/gezerliğin) ve kopuşun (yanar/dönerliğin) kaçınılmaz kıldığı hataydı. Kırk yıldır olup bitenden anlaşılan şu ki Türk siyasetinde yön tayin edici gibi görünen yaklaşımları benimseyenler gerçekte yön saptırıcı bir güce mahsus gizli niyetin kurbanı olmuşlardır. Bağlanmanın kıymetini bilmeyenler Sosyalizmle, İslâmcılıkla, Türkçülükle gemlendikleri hissiyle hareket ederek onlara çözüldükleri, koptukları taktirde dünyalığa kavuşabileceklerini vâdeden beynelmilel iktidarın sultası altına girmişlerdir.
iozel@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|