| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
İşkenceyi hak ediyoruz hepimizİlginç bir ülkede yaşıyoruz vesselam. Daha iki gün önce Türk-Yunan yakınlaşmasının mimarı olarak lanse ederek göklere çıkardığımız İsmail Cem, Dışişleri'nin Avrupa Birliği heyetinin ülkemizdeki Aleviler'i temsil eden muhtelif dernek ve vakıf başkanlarıyla görüşmesini protesto etmesi üzerine şu sıralar yerden yere vuruluyor. Cem'in bakanlık süresince ülkenin dış politika kulvarındaki yerini sağlamlaştıracak tek bir adım atmadığı bir anda hatırlandı nereden icap ettiyse. Türki cumhuriyetlerle ilişkilerin bugün neredeyse kopma noktasına gelmiş olması, Çeçenistan krizinde Rusya'ya karşı posta koyamamış olmamız, AB üyeliği sürecinde hiçbir adım atamamış olmamız, Irak'taki gelişmeler karşısında inisiyatifimizin neredeyse sıfırlanmış olması gibi hususlar medyamızın aklına ancak şimdi geliverdi. Diğer yandan, ülkenin koca Başbakanı, Genelkurmay'ın idam konusunda yumuşamış olmasını sevindirici bir gelişme olarak kabul ettiğini açıklıyor. Türkiye'de askeriyenin izni olmadan tek bir adım atamayacağımız böylece tescil edilmiş oldu ülke yönetiminin en yetkili ağzı tarafından. Yine de kimsede tık yok. Kimse çıkıp sormuyor mu, AB üyeliği sürecine girmiş bir Türkiye'nin önüne konan Kopenhag ve Maastricht kriterlerini hayata geçirmek için de askeri bürokrasinin yumuşamasını mı bekleyip beklemediğimizi? Öyle ya, Güneydoğu meselesi, askeri yargının yeniden yapılandırılması, Milli Güvenlik Kurulu'nun sivilleştirilmesi ve parlamento üzerindeki konumunun gözden geçirilmesi gibi meselelerde MGK'nın endişeli tutumunu gözardı edemiyoruz. AB taraftarı cephenin gönlünden, askeriyenin bu konularda da yumuşaması umudu geçiyordur eminiz. Zira Türkiye'de daha fazla demokrasi ve daha çok sivilleşme taleplerinin, demokratik ve sivil kurumların ötesinde gelişmiş olan bu askeri bilincin varlığı karşısında fazlaca bir anlamı yok. Burası Türkiye. Sivilleşeceksek de bu, ancak ülkedeki sivil olmayanların keyfiyetince olacağa benziyor. Burası Türkiye. 28 Şubat'ın baş mimarı henüz müteveffa olmuş bir general, bu ülkede sivil iradeyi temsil eden parlamentodan güvenoyu alarak iktidar olmuş bir yapının başkanına baş danışman olabiliyor emekli olduktan sonra. Burası Türkiye. Sivil olmayan bürokrasinin değişime direnen tutumuna, "istikrarı" seven bazı "siviller" de destek olabiliyor bu ülkede. Burası Türkiye. Din ve vicdan özgürlüğü, ancak sesini iyi duyuran birilerinin dini inanışlarına saldırılınca hatırlanıyor. Binlerce Türk vatandaşının inançlarının gereğine göre şekillenmiş yaşamları, her gün defalarca saldırıya maruz kalırken, yetkili ve ilgililerin uyuduğu bu ülkede belki buna da şükretmek gerek. Hoşgörü ve diyalog arayışlarının siyasi bir cevap, bir manevra olarak mazlumlarca denendiği, kurt, kuş, katana, böcek tartışması içinde insanın unutulduğu bir ülke burası. Bir zamanlar, dini endişelerle hareket eden insanların sermayesiyle kurulmuş içi kof holding imparatorluklarının, paçayı yırtmak için dansöze, iktidara, 28 Şubat'ın parlattığı eski cumhurbaşkanına ve dahi Mehmetçiğe yanaşma olduğu bir hoyratlıklar diyarı burası. Burası insanların sustuğu, karvizitlerin konuştuğu bir ülke. Burası kendine bu kadar eziyet veren bir sistemin ürünü politikacıları her defasında yeniden seçmek için sandık başına gidenlerin vatanı. Burası Türkiye. Bu kadar mazoşistin olduğu bir yerde üç beş işkenceci sadistin olması tabii değil mi?
mutku@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|