| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Sorunları tartıştıkKırk yıllık gazeteci' Dünya yazarı Zafer Atay, Atina Panteion Üniversitesi'nden Prof. Persa Zeri'nin 'Yunan medyası' ile ilgili tebliğini dinledikten sonra, "Yunan bilimkadınının yanlışlıkla Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) başkanı Nail Güreli'nin tebliğini okuduğunu sandım" dedi ve ekledi: "Ege'nin öteki kıyısında olup bitenler, neredeyse yüzde 100, bizim sorunlarımıza benziyor..." Alman Konrad Adenauer Vakfı, yıllardan beri hiç aksatmadan, Türk ve Alman gazetecileri biraraya getirip belli bir konuyu beraberce tartışmalarını sağlar. Bazen 'medyada etik sorunu' gibi genel bir başlık konuşulur, bazen yerel medyaya dönük bir seminerdir yapılan... İki yıldır, toplantılara Yunan gazeteciler de çağrılıyor ve üç ülkeyi ilgilendireceği düşünülen konular masaya yatırılıyor... Bu yılın konu başlığı anlamlıydı: "Uluslararası ihtilâfların çözümünde medyanın rolü..." Türkiye ile Yunanistan arasında buzlar çözüldü, samimiyet havası doğdu; Alman vakfının derdi bunu gazeteciler arasına da yayıp kalıcı bir sürece dönüştürmek... Avrupa'nın yakın geçmişinde düşmanlıkların nasıl ortadan kaldırıldığını, Türkiye ile Yunanistan arasındaki ihtilâflar ile çözüm yollarını tartıştık 48 saat boyunca... Prof. Zeri ile TGC başkanı Güreli'nin ve Stuttgart'ta avukatlık yapan Yunan asıllı Katharina Hadjidimos'un konuşmacı olarak katıldıkları "Türk ve Yunan medya ortamı" oturumunu ben yönettim. Medyada patron hâkimiyeti, siyasilerin manipülasyonu gibi konular iki ülkenin ortak dertleri... Yunanistan'da, gazetecilere, "Hükümetin kararını neler etkiliyor?" diye sormuşlar, deneklerin yüzde 84'ü şu sıralamayı yapmış: 1. Büyük sermaye, 2. Gazete patronları, 3. Avrupa Birliği, 4. Bankalar, 5. ABD... "Medya" diyen olmamış... "Hükümet kararlarını etki altında kalmadan alır" diyen de... Sendikaların da adı geçmemiş... Eleftherotypia gazetesinden Yorgo Votsis bir olay anlattı: Medya patronlarına mutlak hâkimiyet veren Yunan radyo televizyon yasası Meclis'ten geçerken bütün partiler olumlu oy kullanmışlar. "Bir tek milletvekili, medya patronlarının bu hâkimiyetinin demokrasi için tehdit oluşturacağını söyleme cesareti gösterdi... Şimdi o milletvekili Yunan cumhurbaşkanı..." dedi Votsis... Temelde yaptıkları hatalara rağmen, iki ülkenin cumhurbaşkanı tercihleri de farklı değil demek ki... İkili ilişkilerde 'sıfır noktası' denilen bir 'milât' varmış. İlişkilerin en kötü olduğu, ondan sonra her şeyin daha iyiye gittiği bir nokta bu. Meselâ, Fransa-Almanya ilişkisinde sıfır noktası İkinci Dünya Savaşı'nın bitişiymiş... Türk-Yunan ilişkileri için böyle bir sıfır noktası ne olur? Yunan meslektaşlar, "Milât, Yunanistan'ın Türkiye'nin yardımına koştuğu deprem olabilir" tercihinde bulundu. İlk bakışta kulağa hoş gelen bir teklif... Benim 'sıfır noktası' teklifim, Abdullah Öcalan'ın Kenya'daki Yunan büyükelçiliğinde yakalandığı 16 Şubat 1999... O günlerde, İngiltere'de Wilton Park adlı itibarlı bir kuruluşun düzenlediği 'Türk-Yunan ilişkileri' anabaşlıklı bir toplantıya katılıyordum. İlk gün, ağzını açan her Türk konuşmacı, isterse Ege sorunundan bahsetsin, sözü mutlaka Yunanistan'ın PKK'ya ve Öcalan'a verdiği desteğe getiriyor, Yunanlılar da, "Bu yalan" diye bağırıp duruyorlardı... Ertesi gün kahvaltıya indiğimizde Kenya mâcerasını öğrendik; tabii Yunanlılar da... Sonraki üç gün boyunca, hiçbir Türk konuşmacı o konuyu bir daha ağzına almadı, Yunanlılar da mahcubiyetlerini gizlemediler... 'Lozan çocukları' adını taşıyan ve iki ülke gençlerini belli konularda ortak çalışmaya ve sözgelimi iki ülke televizyonlarını işbirliği yapmaya teşvik eden bir projenin varlığını öğrenmek herkesi memnun etti. Projeyi yürütenlerden biri genç avukat Hadjidimos, diğeri de Yeni Asır gazetesinden Süleyman Gencel... Hadjidimos, "Projeyi duyan ntv yönetmeni Nuri Çolakoğlu destek vaadinde bulundu, ama hiçbir Yunan kanalı ilgi göstermedi" dedi... Meğer, ntv ve CNN-Türk gibi haber ağırlıklı bir kanalı yokmuş Yunanistan'ın... Toplantının yapıldığı, Antalya/Kemer'deki Simena İntercontinental Otel bu mevsimde turistle kaynıyor. Almanya'da turizmcilik yapan Hüseyin Baraner, "Bu yıl Ege çok dolu değil, ama özellikle güneyde doluluk maksimum" bilgisini verdi. Sımsıcak bir havada, otel müşterilerinin kendilerini Kemer'in serin sularına veya havuzlara attığı sırada, sabahın köründen akşamlara kadar toplantı salonlarına tıkılmak garip bir duygu... Galiba bu gazeteciler dünyanın her tarafında acayip bir millet; kaldığım iki gün içinde toplantıları kaytarıp deniz sefası yapan tek kişi çıkmadı bizim gruptan... Toplantının bir destekçisi de başında işadamı Vural Öger'in bulunduğu 'Alman-Türk Vakfı'... Vural Bey, Yunan gazetecilere kendi başından geçen bir fanatizm olayını anlattı. Geçen yıl, Ege'deki Samos adasında bir otel satın almak istemiş Vural Öger'in şirketi; Yunan basını ayağa kalmış, "Türkler paralarıyla adalarımızı işgale geliyor" diye... "Oysa" dedi Vural Bey, "38 yıldır Almanya'da yaşıyorum, şirketim Alman yasalarına uygun çalışıyor; bir tek benim Türkiye doğumlu olmam böyle bir alışverişi önlemek için yeterli sebep oldu Yunan basını için..." Sorun ciddi; zaten böyle bir toplantı düzenlenmesinin sebebi de sorunun ciddi oluşu...
tkivanc@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|