![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Çok şükür, herkes aldanmıyor...O günleri gözlerinizin önünde canlandırmaya çalışın: PKK terörünün gündemin birinci maddesine oturduğu, 28 Şubat projesinin en hızlı biçimde uygulandığı dönem... PKK'lı Şemdin Sakık yakalanıyor ve 'Andıç' adlı bir belgede öngörülen senaryo gereği olduğunu şimdilerde öğrendiğimiz uyduruk itiraflar, bazı kişi, kurum ve kuruluşları yıpratmak amacıyla kullanılıyor... Kamuoyu, günlerce, "Bu alçaklar kim?" diye 'PKK işbirlikçisi' ilân edilmiş gazeteci, siyasetçi, işadamı ve partileri merak ediyor; sonra isimler de açıklanıyor... İnsan Hakları Derneği başkanı Akın Birdal'ın, "Sakık'ın listesinde adı geçtiği için" suikasta uğradığı günler işte... Böyle bir ortamda, "Alçaklara ölüm" çığlıkları atmak çok kolay; nitekim medya o günlerde ithamlarla dolu... Bazı siyasiler de, günübirlik çıkarları için, suçlayanlar korosuna katılmışlar... Böyle bir ortamda sağlıklı düşünebilmek, akıntıya kürek çekmemek çok önemli... O günlerin içişleri bakanı ANAP'lı Murat Başesgioğlu'nu iddiaların yanlış olabileceğini vurguladığı için kutlamamız gerekiyor. Türk İdareciler Derneğinin genel kuruluna katılan bakanın, gazetecilere, "Acele etmeyin" dediğini hatırlıyorum. Uyduruk itirafnamede adları geçen kişiler hakkında işlem yapılıp yapılmayacağı sorusunu "Soruşturma gizli, spekülasyonlar olabilir; bu konuda bize ulaşan bir bilgi yok" sözleriyle savuşturmuş bakan... Geriye dönüp baktığımda, serinkanlı değerlendirmeyi, 'namlunun ucundaki adam' durumundaki Akın Birdal'ın yaptığını fark ediyorum... İddialara cevap vermek üzere düzenlediği basın toplantısında, "Bu bir devlet komplosudur" demiş Birdal... Bir gazeteden aktarıyorum: "Birdal, toplantının ardından yaptığı açıklamada, Sakık'a ait olduğu bildirilen İHD ile ilgili iddiaların 'Devleti saran bir takım güçlerce kaleme alındığının anlaşıldığını' savunarak 'Bu bir komplodur, komployu devlet hazırlamıştır; birileri kamuoyunu yanıltmak için bunu kullandı' diye konuştu. Birdal, 'Sakık'ın ifade vermediğini mi ima ediyorsunuz?' sorusuna 'Vermemiştir, vermiş olsaydı böyle şeyleri söyleyemezdi' yanıtını verdi." (Milliyet, 26 Nisan 1998) Özgür Politika gazetesi de inanmamış ifade diye sunulana; "Sakık'ın ifadeleri MGK'nın kararları" başlığını kullanmış 28 Nisan tarihli haberinde... Buraya kadar başkalarının yazıp söylediklerini okuyanlar, "İyi de, o günlerde sen neler yazdın, olaya nasıl yaklaştın?" diye sorabilirler... Haklarıdır. Bu yazıya kendi hesabımı vermek, yerinmek veya övünmek amacıyla oturmadım, ama o günlerde sıcağı sıcağına yazdıklarımı buraya aktarmakta yarar var. Her zamanki kuşkuculuğumla yaklaşmışım konuya, 'Liste' başlıklı ilk yazımda (27 Nisan). Uyduruk itiraf Öcalan'la görüşenlere yönelikti ya, mülâkat için Bekaa'ya gittiği halde ithama maruz kalmayanlar dikkatimi çekmiş ve 28 Şubat'a destek verenlerin istisna tutulduğunu fark etmişim... İkisini de konuşmacı olarak çağırdığı bir panel öncesi, "Yanlış yapıyorsun" diye Çandar ve Birand'la ilgili istihbarat raporları ulaştırılan bir dostumun anlattıklarını da aktarmışım. Yazının girişinde, McCarthy'nin, "Dışişleri bakanlığında 206 kızıl var" diye elinde salladığı listenin aslında o gün kuru temizleyiciye gönderdiği elbiseler için aldığı makbuz olduğunu söylemiş, sonunda da şu soruyu sormuşum: "Merakımı mâzur görün: Şemdin Sakık'ın geldiği yerde kuru temizlemeci var mı acaba?" Aynı gün bir başka yerde şunu da yazmışım: "Basının 'Şemdin Sakık'ın listesi' diye yayımladığı isimler, eğer gercekten onun andığı kişilerse, bu bir teröristin hâince hedef saptırmasıdır... Ancak, daha doğru olan galiba şu: Kim olduklarını tam kestiremediğimiz birileri, Sakık'ın gözaltında bulunmasından yararlanarak, onun sırtından, kendi özel hesaplarını görmeye kalkışıyorlar..." Ve devam etmişim: "Sakık'ı gözetim altında tutan ve sorgulayan askerlerin, yasak olduğunu bile bile, itirafları gazetelere sızdırmaları ordunun görev anlayışına zıt. Bunu ancak yasa tanımayan kuşkulu bir odak yapabilir." Olayı bir 'tuzak', bir odağın 'dezenformasyon' faaliyeti olarak gördüğüm için, "Bundan sonra hedef kim?" sorusuna cevap aramamı doğal karşılayın. Sabah gazetesi, kısa süre önce Mehmet Barlas'ın sütununu kapatmış, M. Ali Birand'a kapıyı göstermiş, Cengiz Çandar'ın alanını sınırlamış, Mehmet Altan'ın yazı sayısını azaltmış, Gülay Göktürk de tam o sırada izne çıkmamış mı? Bunlara bakıp "Her denileni yapan Sabah yırtar artık" tahmininde bulunacak yerde, "Bundan sonra topun ağzında Sabah var" dememiş miyim? Esas önemli olan, bütün bunları yapanların kimliğiyle ilgili düşüncem. Hemen herkesin 'doğru' saydığı, o sebeple içinde adları geçenleri kınadığı listeye inanmamakla kalmamış, 'Yaprak dökümü' başlıklı Kulis'te böyle bir belgeyi uyduranın adresini de aramışım. İşte sonucu: "Bunu kim, nasıl sağlıyor? Şimdi parmaklar hep aynı odağı gösteriyor, ama ben her zamanki kuşkuculuğumla olayın göründüğü gibi olmadığını sanıyorum. Toz duman dağılınca, bir de göreceğiz ki, bir şer güç, suçlanan odağı da, rengini hiç belli etmeden ve kimselere sezdirmeden, kullanıvermiş... Benim kuşkum şu: Birileri ortamın karışıklığından yararlanarak kendi küçük hesaplarını görmekle meşguller..." (28 Nisan) Bilginiz olsun istedim...
tkivanc@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|