| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Demirel Çankaya'dan inerse?
Bugün önemli bir gün. Türkiye için değil de, öncelikle Demirel, sonra da Ecevit açısından önemli. Demirel'in 5 yıl daha Çankaya'da kalıp kalamayacağının ilk işareti olacak bugünkü oylama. Ecevit ise, bir süre daha hükûmeti güvenli sularda yüzdürebileceğini anlayacak. Paketin kerâmeti
İlk oylama sonuca tesir etmiyor. Bugün, 330'un altına düşse bile reyler, madde tekrar görüşülebiliyor. 4 Nisan, daha büyük ehemmiyet arz ediyor. İkinci oylamada, 330'un altında destek alan madde, elimine oluyor. Aslında, üç maddenin paket halinde Meclis'e sunulmasının kerâmeti de bu noktada yatıyor. 4 Nisan'daki ikinci oylamadan sonra, her üç madde birarada tekrar oylanacak. Paketin referanduma sunulup sunulmaması hususunda, bu nihai oylama belirleyici olacak. 101'inci madde (5+5) 4 Nisan'da 367'nin altında oy alsa dahi, üç maddelik pakete 367 milletvekilinin desteği sağlanırsa, referandum tehlikesi(!) bertaraf edilecek. "Tehlike"(!) diye yazdım. Zira kimilerinin gözünde, "cahil"(!) halka başvurmak ve tercihini sormak bir tehlike. Oysa, kamuoyu araştırmalarında iddia edildiği gibi, DSP ve MHP ilerliyorsa, referandumdan bu kadar çekinmemeleri gerekir. Millete giderek, güven tazelemiş olurlar. Farklı merhaleler
Tekrar edelim: 29 Mart'ta (bugün) alınan oy önemli değil. Sonuçlar sadece bir işaret sayılacak. 4 Nisan'da, en az 330 oy gerekli. Zira 330'un altına düşen madde, paketten de düşüyor. En sonunda, maddeler birlikte oylanıyor. Müşterek oylamada 367 oy sağlanmadığı takdirde, 330'u aşan maddeler için referanduma gidiliyor. Aslında birbirinden farklı maddeleri "paketleyerek" referandumu aşma çabası, Anayasayı zorlayan bir tatbikat olarak ortaya çıkıyor. Normali, maddenin kendisinin 367'den fazla oy alması olmalıydı. Aksi takdirde, birbiriyle ilgisiz düzenlemeler tek bir paket içinde oylandığı takdirde 330'luk irade 367'ye irca ediliyor. Bu tatbikat, Anayasa'nın bir maddesinden değil, 1995 yılındaki uygulamadan kaynaklanıyor. Anayasa'nın, değişiklikle ilgili 175'inci maddesi şöyle: "...Anayasanın değiştirilmesi hakkındaki teklifler Genel Kurul'da iki defa görüşülür. Değiştirme teklifinin kabulü Meclis'in üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun gizli oyuyla mümkündür. ...Meclisce üye tamsayısının beşte üçü ile veya üçte ikisinden az oyla kabul edilen Anayasa değişikliği hakkındaki kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Meclis'e iade edilmediği takdirde halkoyuna sunulmak üzere Resmi Gazete'de yayımlanır. ...Halkoyuna sunulan Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların yürürlüğe girmesi için, halkoylamasında kullanılan geçerli oyların yarısından çoğunun kabul oyu olması gerekir." Paket halindeki düzenlemelerde, nihai oylamanın belirleyici olduğu, (maddelerde 330 olmasına rağmen, nihai oylamada 367'nin referanduma gitmenin gerekçesini oluşturacağı) Anayasa'da da, tüzükte de yok. Ecevit, "5+5"in tek başına 367'ye ulaşamayacağını bildiği için, pakete, iki tane promosyon(!) maddesi koydu. 69 (parti kapatılması ile ilgili), 86 (milletvekilleri maaşlarını düzenliyor). Oyların rengi
29 Mart'taki (bugünkü) oylamada Fazilet aleyhte oy kullanacak. Bu kesin. Zira, 69'uncu madde değişikliği, Komisyon'da mutabakata varılan ve o haliyle FP'nin içine sinmeyen uzlaşma metininden bile farklı. Fazilet, 69'uncu maddenin 6'ncı fıkrası ile, (kanuna aykırı eylemlerin kesin hükümlere bağlanması şartı ile) yetinmiyor, 7'nci fıkrada devam halinin tarifini talep ediyordu. Bırakınız 7'nci fıkrada devam halinin tarif edilmesini, 6'ncı fıkra dahi, kanuna aykırı eylemlerin kesin hükümlerle subut bulması yerine, odak için tek bir kesin hükmü yeterli sayacak biçimde düzenlendi. Bu durumda FP "hayır" diyecek. Firesiz "hayır" diyecek. Ecevit de, ilk oylamada, Fazilet olmadan 367 engelinin aşılıp aşılamayacağını tartacak. 29 Mart ile 4 Nisan arasında yoğun müzakereler beklenmeli. Cumhurbaşkanlığı maddesi ilk oylamada 367'yi aştıysa, Ecevit FP ile pazarlığa ihtiyaç duymayacak. 367'den uzaklaştıran her oy, Ecevit'i FP'ye daha fazla yaklaştıracak. Bu durumda, bugün DSP'nin az fire vereceğini, FP'den ise hiç beyaz oy çıkmayacağını söylemek gerçeklere uygun. Neden?
DSP az fire verecek. Çünkü hem parti, iyi talimli bir kıta gibi. Hem de, Demirel'in Çankaya'da kalması, yeni arayışların önünü keseceğinden hükûmetin birlik ve beraberliğini bozacak bir adayın ortaya çıkmasını da önleyecektir. DSP'nin, MHP'li bir adayı içine sindirmesi kolay görünmüyor. Anaplı aday Ecevit tarafından kabul edilse, bu defa MHP razı olmayacak. Zaten, "Demirel istikrar için gerekli" derken, DSP lideri hükûmetin istikrarını kastediyor. 101'inci maddeyi, 5'er yıldan bir kişinin iki defa seçilmesi şekline dönüştüreceğimize, keşke lise mezunlarına Çankaya'nın yolunu açsaydık daha doğru yapmış olurduk. Böyle bir önergenin lehinde oy kullanacak çok sayıda kişi bulunur. Kimbilir, belki biri akıl edip böyle bir değişiklik önergesi verir. En çok fire ANAP'tan çıkacak. Zira, bu parti, geçmişte Demirel ile "kan davalıydı" Ayrıca, aksine açıklamalarına rağmen, Yılmaz hâlâ Çankaya koltuğuna sevdalı. ANAP'ta bir önemli çoğunluk ise, Yılmaz'ı Cumhurbaşkanı yapıp, partilerinin önünü açmayı hesap ediyor. DYP yarı yarıya fire verir. Çiller, bütün milletvekillerine tam anlamıyla hâkim değil. Her milletvekili oyunu kendi hesabına göre kullanacak. Çiller'in yakınıysa, partiyi karıştırmasın diye, Demirel'in Çankaya'da kalmasını destekleyecek. Parti içi muhalefeti temsil ediyorsa, Demirel'in aktif siyasete dönmesi için elinden geleni yapacak. MHP kapalı kutu. Parti disiplini ve liderden başlayan emir komuta zinciri pek kuvvetli. Ama MHP'de büyük çoğunluk Demirel'e sempati beslemiyor. Cumhurbaşkanlığını kendi partilerinin hakkı gibi görüyor. Hatta şimdiden bu partiden iki adayın ismi telaffuz ediliyor. Sadi Somuncuoğlu ve Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu. Vicdanları ile başbaşa kalan MHP'lilerin kendi liderleri Devlet Bahçeli'nin de gönülsüzce katlandığı bir uzlaşmanın arkasında sapasağlam duracaklarını sanmıyorum. Türkiye, sun'i gündem olarak önünü tıkayan Çankaya engelini aşarsa, rahatlayacak. Demirel aktif siyasete bir dönse. Milletle bir karşı karşıya gelse. Bakalım o zaman "10'uncu Yıl Marşını mı söyleyecek" yoksa, gene meydanlarda "Bir elinde Kur'an, göğsünde iman, geliyor Muhteşem Süleyman" diye mi bağırttıracak?
nilicak@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|