YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

 

 

Hadi canım...

 
Bizde siyaset tabandan yukarıya doğru örgütlenmez, tepeden aşağıya şekillenir. En tepe noktayı bir biçimde ele geçirdiniz mi, aşağıya doğru yapılanmayı istediğiniz gibi yaparsınız...

 

Değer verdiğim bir dosttan gelmese, "İyi hani, herkes burada cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlenmiş, sen dünyayı turluyorsun" sözüne gülüp geçerdim... Şöyle bir durup, "Ekmeğini düşüncelerini satarak kazanan biri olarak, şu birkaç aydır benim de tarafı olduğum cumhurbaşkanlığı tartışmalarından olağanüstü rahatsızlık duyuyorum" dedim ve ekledim: "Sen rahatsız olmuyor musun?"

Geçen hafta Almanya'daydım; muhalifi ve muvâfıkıyla siyaset adamlarını, bürokratları, işadamlarını, üniversite öğretim üyelerini dinledim. Hayatımın mutlu haftalarından biriydi. Bir şeyler öğrenirken mutlu olurum ben, heyecanlı şeyler zihnimi kışkırtır, yenilikler karşısında haz duyarım. On yıl önce bütünleşmiş, yüzyıllık hesaplar yapan bir ülkede, her adımda geleceğe dönük hayalleri duymak beni gıpta hissi ile doldurdu.

Muzırlık olsun diye, "Peki bizdeki cumhurbaşkanlığı seçimine ne diyorsunuz?" sorusunu yönelttiğim kişilerden, "Öyle şey olur mu canım, 40 yıldır siyasetin içinde, yedi yıldır cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan biri biraz daha orada otursun diye anayasa mı değiştirilirmiş" cevabını alınca ne diyeceğimi bilemedim... Anayasanın yaz boz tahtasına döndürülmesini, makamın pazarlık konusu yapılmasını, ülkeyi germe vesilesi haline getirilmesini Alman aklının alması imkânsız zaten...

Siz isterseniz "Bir haftada Almanlaşmış bu adam" deyin, ama ben yine de samimi bir itirafta bulanacağım: Bu işi benim de aklım almıyor... Yıllar önce, bir Cingöz, dokuz yıldır devletin başında oturan Kenan Evren'in görev süresinin uzatılmasını teklif ettiğinde, Netekim Paşa'dan, "Ben hevesimi aldım" karşılığı çıkmıştı. Böyle bir makam ile 'heves almak' fiili iyi gitmiyor diye adamla alay edildiğini herhalde hatırladınız... Şimdi etrafıma bakıyorum da, "Keşke Demirel de aynı mukabelede bulunsaydı" demekten kendimi alamıyorum. Bazılarının hevesi hiç geçmiyor...

Bir makamda uzun süre kalmak, bulunduğu yeri bırakmamak için mücadele veren insanlara kuşkuyla bakarım. Siyaset bir hizmet makamıdır; milletvekili olmak, hükümette bulunmak, parti başkanlığı, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapmak halka hizmet edildiği için şereflidir... Elde ettiği yerde kök salmak, makamını terk etmeye yanaşmamak ise 'hizmet' kavramına ters düşer ve başka bir amaca yaradığı kuşkularının doğmasına sebep olur...

Bizde siyaset tabandan yukarıya doğru örgütlenmez, tepeden aşağıya şekillenir. En tepe noktayı bir biçimde ele geçirdiniz mi, aşağıya doğru yapılanmayı istediğiniz gibi yaparsınız... Buna, siyasetbilimciler, "Patron-müşteri örgütlenme biçimi" diyorlar... Buradaki 'patron' aslında ilk akla gelenden farklı bir anlama da sahip, ancak ilişki biçimiyle birlikte o sözcük de bildiğimiz 'patron' anlamını taşıyacak kadar pespayeleşiyor giderek... Sonuçta görüyoruz: Siyasetin dört başı da minikli büyüklü patronlar tarafından tutulmuş; onlar da aşağılara dönüp baktıklarında eteklerine yapışmış yüzlerce -bazen onbinlerce- taraftar (müşteri) görüyorlar...

Taraftar deyip geçmeyin; şimdilerde kötü durumda olan Fenerbahçe taraftarları arasından nasıl "Benden buraya kadar" deyip Galatasaraylı olanlar çıkıyorsa, siyasette de saf değiştirenler olmuyor mu? Oluyor. Fakat hepimizin bildiği gibi, saflar mâsumane hislerle değişmiyor siyasette, bir yerden diğerine geçen bunu bir biçimde kendi menfaatine değerlendiriyor... Almanya'da da siyasetçiler var, orada da zaman zaman skandallar ortaya çıkıyor, ama olmayan bir şeyi size aktarayım: Rakip partiye geçen bir tek milletvekili çıkmıyor orada... Almanların aklı bizdeki transferleri de anlamıyor...

Cumhurbaşkanlığı seçimini rahatsız edeci boyutlara çıkaran görüntü 'kendi safına ihanet' alışkanlığıyla ilişkili. Öyle bir parti lideri biliyorum ki, vaktiyle kendisine emanet edilmiş rakip partiden transfer milletvekillerine güvenemediği için "Ben de adayım" diye ortaya atılamıyor... "Güniz Sokağa inersem tavuk yetiştirmem" mesajının muhatabı olan bir başka siysi partinin lideri de kendi milletvekillerden emin olmadığı için aklını dinleyemiyor... FP'liler ısrarla "Bizde fire olmaz" diyorlar, bir başka partinin önemli bir adamı ise, "Orada da 19 kişi parti yönetimine rağmen Demirel için oy kullanacak" deyip duruyor...

Böyle bakılınca, cumhurbaşkanı mı aşiret reisi mi seçtiğimiz konusunda kuşkular doğuyor yabancılarda. Sonuçta milletvekillerinin oyuyla yapılacak bir seçim bu; liderlerin kendi iradelerine rağmen çizdikleri zigzaglar milletvekillerine duydukları güvensizlik duygusuyla ilgili bile olsa, dışarıdan bakan bir yabancı başka maddi menfaatlerin ortada döndüğü kanaatine ulaşıyor... Bundan beş ay önce ülkemize gelip benimle de görüşen bir araştırmacı, etrafta duyduklarından etkilenerek, lâfını eğip bükmeden, yüzüme, "Sizde cumhurbaşkanlığı makamı satılık mı yoksa?" diye soruvermişti, öylesine pattadanak... "Yok, devenin başı" dediğimi hatırlıyorum...

Kendime ve okuruma duyduğum saygı her gün aynı tatsız-tuzsuz yemeği pişirmemi engelliyor; etrafımızda bizleri de ilgilendiren daha geniş bir dünya olduğunu, bambaşka konuların tartışıldığını, uzun erimli projeler yapıldığını duyurmak için, elde asa, ayakta çelik çarık dolaşıp duruyorum...

İyi yapmıyor muyum? Hadi canım siz de...


29 Mart 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...