![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Seçilebilme imkanıCumhurbaşkanlığı seçiminde aday değerlendirmesi yapılırken iki husus üzerinde durmak gerekiyor. 1. Adayın vasıfları 2. Seçilebilme imkanı. En ideal durum, vasıfları en yüksek-olumlu adayın en çok seçilebilme imkanına sahip olmasıdır. En kötü durum da, vasıfları en düşük adayın en çok seçilebilme imkanına sahip olmasıdır. Bazen, ideal vasıflardaki bir adayın seçilebilme imkanı, oylama yapılan zemindeki yapılanma gereği sınırlı olabilir. Siz, her şeye rağmen vasıfları öne çıkarır ve kaybedecek adaya oy verebilirsiniz. Bu da bir tercihtir. Ama bazen de, vasıflarında, sizin durduğunuz noktadan bakıldığında artı ve eksiler bulunan, ama ülkenin içinde bulunduğu şartlarda, bir cumhurbaşkanından beklenen görevler açısından artıları daha ağırlıklı olan ve seçilebilme ihtimali de daha güçlü olan bir ismin desteklenmesi mümkündür. Burada ortaya çıkan iki farklı konum şudur: Vasıflarını önemsediğiniz için seçilemeyecek olana oy verip, mutlak muhalefeti seçmek... Ya da önemli artıları bulunan birisine destek verip, gelecekteki diyaloga daha uygun zemin oluşturmak... Biraz müşahhas planda düşünürsek: Mevcut cumhurbaşkanı adayları içinde bana göre de vasıfları en dolu olan kişi Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş'tır. Yalçıntaş'ın önemsediğim vasıflarını daha önce yazdım. Sırf vasıflar tartılsaydı Yalçıntaş şüphesiz ilk sırayı alırdı. Bizim durduğumuz noktadan bakıldığında belki ikinci sırayı da Sadi Somuncuoğlu'na vermek gerekirdi. Peki seçilebilme imkanı açısından durum bu kadar net mi? Maalesef değil. Yalçıntaş'ın pekçok müspet vasıflarının üstüne bir de "Meclis içinden" olmanın rekabet gücünü koyduğumuz takdirde bile Yalçıntaş'ın seçilme ihtimali yüzde kaçtır? 28 Şubat sularında epey durulma olsa dahi, hâlâ bir "FP'li cumhurbaşkanı" düşünebilme imkanına sahip mi Türkiye? Refah Partisi'nin başbakanlık görevini üstlendiği bir zamanda bile Milli Eğitim, Milli Savunma, İçişleri gibi bakanlıkları alamadığını unutmazsak, bugün, alınan bunca yaradan sonra "FP'li cumhurbaşkanı" mümkünler arasında mıdır? Şöyle sorayım: FP'nin parlamento grubu içinde, bir "FP'li cumhurbaşkanı"nı düşünen milletvekili oranı yüzde kaçtır? "İtibar oyları" safhasında bile yüzde 50'nin az üzerindedir. Her partiden çıkmış adayların adaylığını çekmediği bir zamanda, ilk turda alınan oylar üzerine, ikinci-üçüncü turlarda daha kaç oy eklenebilir? Belki bu durumu gördüğü için Fazilet grubu, ilk değerlendirmesinde, Yalçıntaş Hoca adaylığını açıklamış olmasına rağmen, Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın cumhurbaşkanı adaylığını desteklemeye sıcak bakmıştır. Fazilet'in o ilk grup toplantısından yansıyan bilgiler, hem RP'yi kapatan, hem de başörtüsünü yasaklayan kararın altında, Ahmet Necdet Sezer imzası bulunduğunu seslendirmişler, ama sonunda genel başkanın, Sezer'i aday gösteren uzlaşma metninin altını imzalamasına rıza göstermişlerdir. Ben, Fazilet grubunun, Nevzat Yalçıntaş'la ve mesela bir başka hukukçu olan Sami Selçuk'la Ahmet Necdet Sezer'i kıyasladığında ilk ikisinin vasıflar itibariyle daha ağır bastığını sanıyorum. Ama cumhurbaşkanını çıkaracak 367 veya 276 oyun nasıl bulunacağı meselesi, uzlaşılabilecek bir ismin kabul edilebilir vasıflar taşıması durumunu öne çıkarmıştır. İşte Sezer ismi burada kavşağa oturuyor. Bir okuyucum, e-mail mesajında, "Kendi idamımızı onaylayan kişiyi tebcil etmek zorunda mıyız?" diye soruyor. Elbet haklı bir soru... Ben Necdet Sezer'in bu soru üzerinde dikkatle düşünmesi gerektiği kanaatindeyim. Yargı safhasında bile olsa, siyasi kararların toplum vicdanını nasıl yaraladığının tipik örneğidir bu. Pekçok FP'linin, ayrıca başörtüsü mağdurlarının da bu değerlendirmeyi yaptığına şüphe yok. Sezer'le ilgili başka notlar da düşülebilir... Ülke meseleleri üzerinde yeterli düşünce birikiminin bulunup bulunmadığı, Özal-Demirel çerçevesine göre daha düşük profil sergileyeceği vs. gibi... Ama cumhurbaşkanlığı seçimi vasıflar yanında aynı zamanda bir hesap meselesi... Sezer ismi, uzlaşılan ve seçilme ihtimali en yüksek aday olarak, en alt vasıflara da sahip değil. Söz konusu eksiler yanında, demokratik açılım itibariyle, Türkiye şartlarını zorlayan bir perspektifi de seslendiren bir isim... 28 Şubat süreci içinde, herkesin kimliğini gizlemek veya hakim sürece yakın söylemler üretmek için çırpındığı bir dönemde, Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak kendi çizgisini açığa vurmak... Ben bunu önemsiyorum. Siyasilerin bile, Kopenhag kararlarının Türkiye'ye yansıtılması deyince, özellikle askeri alanı ilgilendiren konularda, "Bizim şartlarımız farklı" gerekçesine sığındıkları bir zamanda ve cumhurbaşkanı adayı olma ihtimali ortaya çıktıktan sonra "Askeri Şûrâ kararlarının yargı dışı kalmasının hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını" söyleyebilmek... Bunu bağırıp çağırmadan, bir hukuk adamının ciddiyeti içinde yapabilmek... Ben bunu önemsiyorum. Yargı adamlarının brifinglerden geçirildiği bir zamanda farklı bir yargı adamı portresi söz konusu... FP lideri Kutan'a Necdet Sezer'in RP'nin kapatılma kararı altındaki imzasını sordum... Kapatılma davası sürecinde Siyasi Partiler Yasası'nın 103'üncü maddesinin iptali karşısında direnen tek ismin o olduğunu söyledi. Sezer'i anlayışla karşılıyordu. Sezer ile aynı statüyü paylaşmış başka isimler yan yana düşünüldüğünde, artıları daha bariz görünüyor Sezer'in... Sezer ile FP'yi neden bu kadar yan yana zikrediyoruz? Çünkü FP inisiyatif aldı bu konuda... Herkes fark ediyor bu inisiyatifi... Çünkü FP ile Anayasa Mahkemesi'nin ve müstakbel cumhurbaşkanının çok hayati ilişkileri var. Uzun süredir siyaseten dışlanmışlık yaşayan FP'nin inisiyatif alışı, oldukça müspet karşılandı kamuoyunda... 5 artı 5'teki tavır da, bir ara girilen türbülans dışında olumlu idi... Şu sıralar FP'de, kafaların biraz karışık olduğundan ve yeni bir türbülans ihtimalinden söz ediliyor. Ben nihai tahlilde nasıl düşünürdüm bu konuda: Eğer, kendimi hiçbir biçimde aldatmadan, Yalçıntaş'ın seçileceğine mutlak biçimde inanırsam Yalçıntaş'ı desteklerdim. Ama eğer gerçekçi bir sayısal değerlendirmede bunu mümkün görmüyorsam, o zaman inisiyatif alarak oluşturduğum imajın yaralanmasına imkan vermez, Sezer üzerindeki uzlaşmaya devam ederdim. Bununla birlikte, Yalçıntaş'ın "Sezer'i tanıyalım, gelsin Meclis'e ve fikirlerini açıklasın" çağrısına katılıyorum.
atasgetiren@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|