Tuz kokmuştur

Tasarrufçudur. Üç lambadan birini söndürür. Devletin parasını çarçur etmez. O Çankaya'ya çıkınca, hiç iş yapmadan ay başından ay başına maaş almaya gelen "danışman"ların işine son verilecek...

O kadar dürüs ve namuslu ki, Anayasa Mahkemesi'ne bir tane bile yeni makam otosu aldırmadı. Kağıt harcamasını yarı yarıya azalttı... Makam otosuna hiç binmedi, hep Toyota kullandı.

Emrinde 200 milyar liradan fazla "temsil ve ağırlama bütçesi" vardı; neredeyse bir kuruş bile kullanmadı, para Hazine'ye iade edildi.

O kadar dürüst ki, adli tatil günlerinde bile çalışıyor.

Tatil günlerinde mesai varmış gibi dairesine gidiyor. (Zaten, postacı da izin günlerini mektup dağıttığı adresleri dolaşarak geçirirmiş.)

Sakin bir insan.

Ama benzin masrafına çok kızıyor.

Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden'in benzin istihkakını ayda 60 bin kilometre yapıyor diye kestirdi. (Yekta Bey'in, "yeterince Atatürkçü" bulmadığı için Sezer'e karşı çıktığını sanıyorduk. Bir insan, günün yirmi dört saatini direksiyon başında geçirse, ayda en fazla 30 bin kilometre yol yapabilir. Uyku, yemek ve mesaiyi düştüğünüzde, taş çatlasın 3-4 bin kilometre... Hadi bilemedin 5 bin... Ne yani, Yekta Güngör Özden'in "benzin istihkakı" adı altında devleti soyduğunu mu ima etmeye çalışıyorsunuz?)

Laik ve Atatürkçüymüş.

Aynı zamanda dindarmış

Akrabaları mevlit bile okutmuş fi tarihinde.

Refah Partisi'ni kapatmış ama ona kalsa böyle "sevimsiz" işler yapmazmış. Neylersin ki, bazı mecburiyetler...

Eşi Semra Sezer ise emekli öğretmen...

Semra Hanım mütevazı, tutumlu.

Öğrencileri onu yeşil etek-ceket, siyah bluzuyla hatırlıyor. Uno'su var. Alışverişini Ordu Pazarı'nda bizzat kendisi yapıyor. Eşinin sahip olduğu devlet imkanlarını bir kez bile kendisi ve çocukları için kullanmadı.

Ne yani, kullansa mıydı?

Devletin parasını har vurup harman savursa mıydı?

Mescedes'lerden inmese miydi?

60 bin kilometre benzin faturası gösterip Hazine'yi tırtıklasa mıydı?

Ortalama namus ve ahlak anlayışı, ne zamandan beri "erdem" sayılır oldu? Dürüst olmak, devletin parasını çarçur etmemek, mesaiden çalmamak, efendi efendi işine gidip gelmek, "benzin ianesi"ne tamah etmemek her insanın, vicdan sahibi her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının görevi değil mi?

Öyle ama, Ahmet Necdet Sezer çok dürüst.

Dürüst, amenna.

Kibar da...

İyi bir bürokrat, iyi bir hukukçu.

Geveze değil...

İşin kötüsü, ben de çok beğeniyorum.

Ama, ortada "apaçık" bir anayasa ihlali var.

Hiçbir parti, hiçbir lider, "falancayı cumhurbaşkanı seçeceğiz" diye kamuoyu önünde "açık deklarasyon" imzalayamaz. Parlamentoyu yönlendiremez. Tavsiye kararı alamaz. "Anayasa ihlali"ni ne idüğü belirsiz "töreler" lafzıyla kamufle edemez. Milletvekillerini kanaat belirlemeye zorlayamaz.

Cumhurbaşkanı "gizli oy"la seçilir.

Cumhurbaşkanlığına aday olan kişi, (bürokratsa eğer) görevinden istifa eder; yetkilerinden, aidiyetinden, (varsa) üniformasından arınır.

Faruk Gürler cumhurbaşkanı adayı olduğunda, Genelkurmay Başkanlığı'ndan istifa etmişti.

Ahmet Necdet Sezer Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'ndan istifa etmeyi, "pürüzsüz" olarak Meclis'in huzuruna çıkmayı "zül" addetti.

Yani, anayasayayı çiğnedi.

TBMM Başkanvekili de buna çanak tuttu.

TBMM kaynaklı anayasal uyuşmazlıklarda, karar mercii Anayasa Mahkemesi'dir. Peki, Anayasa'yı korumakla mükellef Anayasa Mahkemesi üyelerinin dahil olduğu anayasa ihlallerine kim, hangi karar organı bakacak?

Tabiri amiyane ile, "Et kokarsa tuzlarsın... Ya tuz kokarsa?"

Tuz kokmuştur efendiler.