![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
312, parti kapatma ve Batı'ya yolculukÇarşamba günü (yarın) Hasan Celâl Güzel hapisten çıkıyor. Ama tepesinde asılı duran Demokles'in kılıcı, hâlâ kınına girmedi. Bir başka davadan daha mahkûmiyeti var. Yargıtay tasdik ederse, 312'nci madde dolayısıyla, ikinci defa cezaevinin yolunu tutacak. Güzel ve 312
Peki, Hasan Celâl Güzel, yeniden cezalandırılmayı hak edecek nasıl bir konuşma yapmış? 13.6.1998 tarihinde, Kayseri Fuar alanında düzenlenen "İnsan Hakları" mitinginde, başörtülü kızları şöyle savunmuş: "Sözüm ona yönetmelik parçasına göre hareket edip, bu kız kardeşlerimizi her türlü haklarından mahrum ediyorlar. Düşünebiliyor musunuz? 25 yaşına gelmiş, 6 sene okumuş bir çocuğu, şu anda doktorasını yapıyor... başlarında örtü var diye, sırf inancından dolayı başını örttü diye öğrenim hakkından mahrum etmek... İkinci sınıf vatandaş olarak... hangi zihniyete sığar? Türkiye'de, 1.5 yıldır tamamen uydurma irtica meselesinden bahsediyorlar. Devletin üst kademe bürokratları, irtica mücadelesi ibaresi altında, halkın giyimine, inancına karşı mücadele açmış bulunuyorlar... İrtica, Batı Çalışma Grubu'ndadır. Öğrencileri başörtülü diye sınıflara almayan öğretim üyeleri gericidir... yobazdır. 4 Şubat'ta sırf Kudüs Gecesi yapıldı diye tanklar yürütülmüştür. İrtica mücadelesinin perdesi altında, halkın inancına karşı mücadele ediyorlar..." Hasan Celâl Güzel, sırf yukarıdaki cümleleri sarfetti diye, Ankara 1 No.'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, onu, 1 yıl hapis cezasına çarptırmış, "suçun işleniş şekli, sanıkların kişilikleri nazara alınarak" hafifletici sebeb dolayısıyla ceza indirimine gidilmediği gibi, "sanığın geçmişteki hali ve suç işleme eğilimi" sebebiyle de, erteleme talebi reddedilmiştir. Başörtüsünü savunmak, böyle bir yasağı koyan zihniyeti çağdışı ve gerici olarak nitelendirmek, artık suç mu sayılıyor? Erdoğan ve 159
Aynı şekilde, Konya'da yaptığı bir konuşmanın fevkalâde masum bir kaç cümlesinden ötürü, Anayasa profesörü Mustafa Erdoğan hakkında, Personel Okulu Komutanı olan tümgeneral, suç duyurusunda bulundu. Erdoğan'ın "Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin manevi şahsiyetini tahkir" etmediğine ben şahidim. Çünkü o konferansta vardım. Sadece "Türk Silâhlı Kuvvetleri siyasetin dışında kalmalıdır, siyasete karışmamalıdır. İrtica söylemi başlarsa bilin ki, özgürlükler kısıtlanacaktır" gibi bir kaç cümle sarfetti. Zaten, tümgeneral suç duyurusunda, hakaret yerine eleştiri kelimesini kullanıyor. Türk Ceza Kanunu'nun 159 ve 312'nci maddeleri, son dönemde, amacından saptırılarak, uysa da uymasa da, geniş bir uygulama sahası buldu. Ehh! Artık Anayasa Mahkemesi'nden gelen bir hukuk adamı Cumhurbaşkanı seçildiğine göre, adaletin terazisinin biraz daha doğru tartacağı umudunu taşıyoruz. Mutlaka Türk Ceza Kanunu'nun 159 ve 312'nci maddeleri değiştirilmeli. Kopenhag kriterleri
Nisan ayının son haftasında, Anayasa Mahkemesi'nin düzenlediği panelde, profesör Kayıhan İçel, "Kopenhag kriterleri bağlamında Türk Ceza Hukuku" başlıklı bir tebliğ sundu. İçel özetle şunları söyledi: "Türkiye, ceza mevzuatını, Avrupa'da halen geçerli hükümlere uyumlu duruma getirmeli... Kopenhag zirvesi sonuç bildirgesinde kabul edilen kriterlere göre, her aday ülke, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlıklara saygıyı güvence altına almalı. Bu siyasi kriterleri yerine getirmeden AB ile müzakere süreci başlayamaz. Ekonomik kriterlerden farklı olarak, siyasi kriterler bir önkoşul niteliğindedir. AB üyesi olmak isteyen ülkelerin, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerini kabul etmeleri yetmez; ayrıca bunları gündelik hayatta, uygulamaya geçirmeleri gerekir." Profesör Kayıhan İçel, demokrasinin standardı yükseltilmeden ve uygulamalarla da bu husus teyid edilmeden, Avrupa Birliği'ne üyelik müzakerelerinin başlayamayacağının altını çiziyordu. Parti kapatmak
İçel, Avrupa Birliği'nin Ekim 1999 tarihli Türkiye raporundan da söz etti. Raporda, DGM'lerdeki askeri yargıcın yerine sivil yargıç görevlendirildiği ve yolsuzlukları önlemek için memur alımları merkezi sisteme bağlandığı için, Türkiye methediliyordu. Aynı zamanda "Siyasi Partiler Kanunu'nda yapılan değişiklikle, siyasi partilerin kapatılmasının ve üyelerinin siyasetten men'edilmesinin zorlaştırılması" övülüyordu. Demek, Avrupa Birliği'nin Ekim 1999 raporunda, Fazilet Partisi'nin çabaları sonucunda değiştirilen Siyasi Partiler Kanunu, övgü konusu yapılıyor. Oysa, Vural Savaş, bu değişikliğin iptâli talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı. Hem kanunun iptâlini istiyor, hem de Fazilet'in kapatılmasını. Bu durumda, Fazilet mi çağdaş, yoksa Vural Savaş mı? Buyrun karar verin! Avrupa Birliği, partilerin kapatılmasının zorlaştırılmasını talep eder ve siyasi yasaklara karşı çıkarken, Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, bütün FP milletvekillerinin yasak kapsamına alınmasını istediği gibi, 312'nci maddenin değiştirilmesini engelleyerek Tayyib Erdoğan'ın yasağının sürmesi için kulis yapmıştır. Bu olay, geçen dönemin Parlamentosu'nda, milletvekillerinin itirafıyla ortaya çıkmıştı. Yukarıdaki soruyu bir başka türlü sorayım: "Muassır medeniyet" önünde en büyük mâniâ Fazilet mi, Vural Savaş mı? 312 ve sınırlayıcı kriter
312'nci madde değişikliği Adalet Komisyonu'nda bekletiliyor. Bir türlü gündeme alınmıyor. Oysa, bu madde 1980 darbesi öncesindeki gibi düzenlense yeter. "Umumun emniyetini tehlikeye atacak şekilde, halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek..." Bu sınırlayıcı kriterle, uygulama kapsamı daraltılmalı. Batı'da 312'nci maddenin benzerleri mevcut ama, "toplumsal barışı bozacak" "umumun emniyeti açısından tehlike yaratacak" gibi sınırlayıcı tarifler var. Alman Ceza Kanunu'nda, "Her kim, kamusal barışı bozmaya elverişli bir şekilde, halkın bazı kesimlerine karşı nefreti kışkırtır veya şiddeti içeren veya keyfi önlemler alınmasını teşvik ederse.... cezalandırılır" diyor. Avusturya Ceza Kanunu, "Kamu düzenini bozmağa elverişli bir şekilde..." şartını getiriyor. Bizimki, faşist dönemde İtalya'nın kabul ettiği düzenlemelere benziyor. İtalya'da da bizde olduğu gibi, daraltıcı bir kriter mevcut değil. Ama İtalyan Anayasa Mahkemesi, uygulamayı daraltan bir içtihat geliştirdi. Türkiye'de ise hâlâ 28 Şubat içtihati (!) geçerli. 312, 28 Şubat sürecinde daha sık ve daha kapsamlı uygulanır oldu. Batı'ya yolculuk
Güzel ve Erdoğan gibi aydınların yargılandığı, mahkûm olduğu, ana muhalefeti temsil eden Fazilet'in kapatıldığı bir Türkiye düşünebiliyor musunuz hiç! Ülkemizi böyle bir karanlık tünele sokmamak için, Anayasa Mahkemesi üyelerinin sorumlu davranacağına inanıyorum. 200 yıllık Batı'ya yolculuğun önünü kesmeyi kim göze alabilir ki! Ama hukuk adamlarının gayreti, yasa koyucunun mesaisi ve çabası ile bütünleştiğinde ancak, AB süreci kısalacaktır. Hükûmete ve TBMM'ye de görev düşüyor. Oysa ne görüyoruz: Ecevit gibi demokrasiye inandığını sandığımız biri bile, demokratikleşme yolundaki adımları pazarlık masasına yatırabiliyor; partilerin kapatılmasını güçleştirecek düzenlemeleri, Demirel'in seçilme şartına bağlayabiliyor. Veyahut Konjonktür Hazretleri'ni ileri sürerek, 312'nci madde değişikliğini rafa kaldırıyor ve üstelik bir çok seçkin aydın bu maddeden mahkûm olmasına rağmen, "zamanı geldi" diye raftan indirmeyi bir türlü akıl etmiyor.
nilicak@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|