YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den

  Arşivden Arama

 

 

Gâfil yakalandım

Şu son on gündür o kadar hareketliyim ki, bugün altın değeri taşıyan o öngörüyü kimden, nerede işittiğimi hatırlayamıyorum. Bir hatırlasam, her sabah, güne, o 'bilge' kişiyi arayarak başlayacak, yazı masasına onunla görüşmeden oturmayacağım...

Cumhurbaşkanlığına Anayasa Mahkemesi başkanının aday gösterildiği günlerde, bizler, "Aman, ne güzel, nihayet demokratlığını deklare etmiş, hukukun üstünlüğü ilkesini yüce tutan bir yargıç cumhurbaşkanı oluyor" sevincine kapılmışken, bulunduğum mekânlardan birinde, kim olduğunu şimdi çıkartamadığım biri, "Hiç sevinmeyin, onu hareketsizleştirmek için bir 'İslâmî terör' provokasyonu yeter" deyiverdi... Galiba, biraz da, "28 Şubatçılar tası tarağı topluyor" türü müjdelerle aşırı sevinçli olduğum için kulağıma çarptığında önemsemediğim o lâf, günler sonra geldi beni vurdu... İtiraf ediyorum: Gâfil avlandım...

Uğur Mumcu sağ olsaydı, kendisini öldürenlerin tam yedinci kez yakalandığını öğrenince nasıl bir tepki verirdi acaba? Çok sevdiği İsmet Paşa'nın "Hadi, canım sen de..." deyişini kullanacağına eminim... Üşenmesem, içişleri bakanı Sadettin Tantan'ın "Kâtiller yakalandı" açıklaması üzerine görüş bildirip yorum yazanların, bundan önceki benzer açıklamalar sonrasında neler yazıp ne yorumlar yaptıklarını gözler önüne sererdim. Lüzum yok... Belleklerimiz zayıf, ama yine de bu cinayet zihinlerimizde öylesine yerleşti, tahribatı o kadar büyük oldu ki, ardından meydana gelen her gelişmeyi neredeyse ezberledik.

Biliyorsunuz, Uğur Mumcu cinayetini araştırmak için geçen dönem bir komisyon kurulmuştu TBMM'de ve bayağı önemli bulgulara ulaşmıştı. Komisyonun raporunu okuyanlar hatırlayacaktır: Milletvekilleri, araştırmalarının her safhasında, 'devlet sırrı' denilen bir duvarla karşılaşmışlardı. Demek ki boşuna dirsek çürütmüş milletvekilleri, karşılarına gelen devlet görevlileri de boşuna çekinmişler... Kâtiller elin yetişebileceği bir uzaklıkta ve bilinen, kuşku duyulan kesimin içindeymişler...

Peki de, bir insana 'kâtil', bir insan grubuna 'kâtiller' diyebilmek, kesin cümleler kullanabilmek için, o insanların mahkemede yargılanmış ve 'suçlu' bulunmuş olmaları gerekmiyor mu? Ne zamandan beri, 'içişleri bakanı' sıfatını taşıyan biri, "İşte kâtiller" dedi diye, henüz yargılanmamış bir grup insan, hemen 'suçlu' ilân edilebiliyor? Eğer, yetkili makamda oturan birilerinin, ya da polisin "Kâtil" demesi yetiyor ise, o taktirde, Uğur Mumcu cinayeti, daha ilk haftasında aydınlatılmış olmuyor muydu? Bu cinayetle irtibatlı olduğu daha ilk hafta ilân edilmiş bazı kişiler hâlâ cezaevlerinde tutuluyorlar...

Sadettin Tantan, "Şubat ayından beri peşlerindeyiz" demiş şu günlerde yakalanan 'Mumcu suikastı sanıkları' için... "Şubat ayından beri", yani en azından iki aydır tâkip edilen bir grubu yakalar yakalamaz konulan basın yasağı ne anlama geliyor o halde? Yayın yasakları, ancak 'delil toplanması' tehlikeye düşecek veya başka suçlulara ulaşmada zorluk çıkacaksa konulur... İki aydır tâkip altında olan insanlarla ilgili her türlü bilgi ve belge bu arada toplanmış, iltisakları çoktan tespit edilmiştir... Peki 'yayın yasağı' neden konuldu öyleyse? Hem de, alınan ifadeler, yasak konulmasını talep edenler tarafından, seçilen basın organlarına, ilk andan itibaren elden ulaştırıldığı halde?

Soruşturmayı yürüten DGM savcısı Ülkü Coşkun ve geçmişte Sadettin Tantan'ın oturduğu koltuğu dolduranlardan Mehmet Ağar'ın söylediği kayıtlara geçmiş cümleleri de hatırlayın... Mumcu Ailesi'nin görevini ihmal ettiği suçlaması karşısında, asker kökenli savcı Ülkü Coşkun, "Elimiz kolumuz bağlı, bu suikast ancak devlet isterse çözülür" savunmasını yapmıştı. Mehmet Ağar'ın da, aileye karşı, "Bu tuğlayı çekersek devlet altında kalır" anlamına gelen bir söz sarf ettiği biliniyor...

Bu yakalananlar, savcı ve bakanın ima ettiği ilişkinin taşeronlarıysa, şu anda olup bitenlerin bir anlamı olabilir; değilse cinayet yedi yıl nasıl 'fâili meçhul' olarak kaldı?

Şimdi ele geçirildiği ilân edilen türden kalabalık cinayet şebekeleri, yedi yıl gibi çok uzun bir süre meçhul kalmaz, câniler kendilerini ele vermeden duramazlar... Örgüt içi rekabetler, cinayete bulaşmışlığın vicdanlara getirdiği yük, ya da boşboğazlık merakı çok daha kısa sürede örgütün ele geçmesini sağlar... Eğer, Mumcu cinayetini bu kadar kalabalık bir örgüt işlemiş, buna rağmen yedi yıl boyunca yakalanmamayı başarmışsa, bu dünya suç tarihinde bir 'ilk' teşkil edebilir...

Peki de, neden Tantan "Bu operasyona MİT'i karıştırmadık" deme ihtiyacını hissetti? İki aydır yürütüldüğü söylenen operasyondan MİT'in nasıl haberi olmadı? Mumcu suikastı öncesi, devletin bir biriminden MİT'e yüklü miktarda C-4 patlayıcı verildiği iddiası ortaya atılmıştı; acaba sebep o söylenti mi? Yoksa, yakalanan bu örgütle MİT arasında bir irtibat var da, engel olunur diye mi MİT karanlıkta bırakıldı?

Alın size bir dizi soru...

Ancak, ben yine de, 'hukukun üstünlüğü' kavramını kullandığı için toplumun demokrasi özlemine cevap vereceği umuduyla cumhurbaşkanı seçilen Ahmet Necdet Sezer'e 'İslâmî terör' sürprizi yapılacağını düşünen o öngörüsü yüksek kişiyi arıyorum... Bulursam, sizin nâmınıza, "Bundan sonra ne olacak?" sorusuna cevap arıyacağım...


9 Mayıs 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...