YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Spor'dan

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

BEN AJAN İKEN

1978 yılında Sofya'ya gittim, Plevne Savaşı'nın 100. yılıydı ve bu yüzden adeta yer yerinden oynuyordu. Tuttum, ben de bir Plevne Savaşı yazdım, Bulgaristan'a gitmem 10 yıl yasaklandı. 1987 yılında Tırnova'da Avrupa Şampiyonası vardı, oraya mutlaka gitmeliydim. Gazeteci değil de "Hububat Tüccarı" olarak Bulgaristan'ın Edirne'deki Konsolosluğu'ndan "vize" temin ettim. Tam yola çıkmıştım ki, 2 metre 2 santimetre boyunda eski milli sutopu oyuncusu Bulgar Konsolosu, Kapıkule'de beni çevirdi: "Ali Bey, hata ettim, sizin için 5 kere Sofya'ya gittim, kırmızı çizgi! 1990 yılına kadar ülkemize giremezsiniz" dedi. Girersem n'olur?" dediğimde: "Eee, bu işleri bilirsiniz, başınıza saksı düşer" cevabını verdi. Bu sözler ölümle tehditti. Geri döndüm amma, kimilerinin beni gazeteci değil de "ajan" sanmaları canımı sıktı! Seul Olimpiyadları sırasında bir Bulgar yarbayı sürekli beni filme alıyor, ben de gülüyordum. Gözdağı vermek isteniyordu. Derken efendim, 24 Nisan 2000 tarihinde Brezilya'nın Fortaleza kentine gittim. AIPS üyeleriyle koca bir masadayız. İngilizle, Almanla, ardından Macarla konuştum. Finli Genel Sekreter Matti Selmankyö ile "Beyaz Zambaklar Ülkesi"ni gündeme getirdik. Şu merak var ya, olmaz olaydı, bir ara Macar'a dönüp dedim ki: "10 milyon Macar içerde, bir o kadarı da dışarda. Siz, İngilizce'den başka hangi dili biliyorsunuz?" Bayan Macar bana "Rumence" demez mi? Bu kere başladık Rumence konuşmağa. Masada bulunan AIPS Başkanı Togay Bayatlı yerinden fırladı, kalın parmaklarını masaya vura-vura "Ben demiyor muydum Ali Gümüş, CIA ajanı diye! İşte, her Doğu ve Batı dilini konuşuyor" demez mi!

Togay Bayatlı'nın serzenişi daha doğrucası esprisi hoşuma gitti. Bir insan kendisiyle ilgili esprileri anlamıyorsa "mizah" duygusundan ari olduğunun işaretidir. Bayatlı, aslında ben övmeğe çalıştı. Şöyle ya da böyle. O, müthiş bir sesle beni "ajanlıkla" itham ederken geçmiş yıllardaki benzetiş ve ithamlar aklıma geldi ve buraya sıraladım. Bir defa ben ajan olsaydım, kot adı verilemezdi, çünki, "siyah" çoktan alınmıştı.

Ajan olmağa hiçbir zaman özenmedim ve olmadım. Üst düzey bir MİT görevlisine "Hangi gazetecileri ajan yaparlar?" diye sorduğumda da şu cevabı aldım: "Zaafları olanları."

Benim de zaaflarım var, Fenerbahçe ve güreşle halter gibi ama yetersizmiş. 20'ye yakın kitap yayınlamak da yine gerekli zaaflardan sayılmıyormuş. Kör talih, başka n'diyebilirim?

Bir tarihte görüştüğüm Trafik Şube Müdürleri'nden biri bana şunları söylemişti: "En büyük trafik canavarı bizim aramızdan çıkar. Nasıl mı? Efendim, savcıyı, hakimi, milletvekilini, bakanı, spor kulübü başkanlarını, önemli sporcuları ve de gazetecileri, kuralları ihlal ettiklerinde serbest bırakan bizleriz." Trafik, özellikle Türkiyemizde hain ve erken gelen bir Azrail. Yüzde 0.5 de olsa kimi ülkelerde trafik kazaları bazı gerçekleri de su yüzüne çıkartıyor: İşte Susurluk ve işte DGM eski Başsavcısı'nın davranışlarını açığa çıkartan Beyaz BMW Skandalı...

Bir okurum e-maill göndermiş, diyor ki: "İstanbul Teknik Ünversitesi'ni bitirdim, 30 yıllık devlet hizmetini takiben emekli oldum. Tam, 185 milyon lira aylık alacağım. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'ndan emekli olanlar ise 7 yüz milyon lira emekli aylığı alıyorlar. Bu bir hak mı? Demek ki, ipleri ellerinde bulunduranlar herşeyden önce kendi parmaklarını yalıyorlar, milletvekilleri de böyle değil mi?" Bu soruya vereceğim cevap "doğru" demek oluyor. Emekliye ayrılan fikir işçisi 150, işçi: 120 alırken bu ne dengesizlik? Demek ki, yüksek kademelerde görevde bulunanların bağlı oldukları kuruluşlardan sandık aracılığıyla "destek" almaları icabediyor, yoksa SSKurumu da Emekli Sandığı da batar, herşeyden önce "dengesizlik" göze batar. Kim ne alırsa alsın ama, aynı tahsili yapanlar, aynı hizmeti verenler eşit emekli aylığı alsın.

Galatasaraylı Hagi ile konuşurken, geçmiş yıllar gözlerimin önünde canlandı: Türkiyemizde top koşturan ilk ve en önemli Rumen Nunweiller IV (patru) idi, herkes O'nu ajan sanır ve: "İstanbul-Bükreş gidiş-gelişleriyle Rumen polisini deri ceketle kapladı" derdi.

FIKRA

Temel, doktora gitmiş, gidiş o gidiş, diyenler var, güzel hikaye! Ama, Temel'in uzaya gittiğini kaç kişi bilir? Derin Devlet (bu da nereden çıktı?) Derin uçuş, diyecektim öncesi komutan: "Herkes en sevdiğini yanına alabilir" açıklaması yapmış. Temel, 10 kilo sigara alıp, kapsüle yerleşmiş. 2 yıl sonra geri döndüklerinde Temel'in ağzında bir sigara ve deli gibi sağa-sola koşuşurken görenler olmuş, diyormuş ki: "Kimin çakmağu vardur?"


10 Mayıs 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ali GÜMÜŞ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...