![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Kitabımız içinDedemin evde bir tek resmi var, fesli. Otuzbeş, kırk yaşlarında yakışıklı bir adam; bıyıklarını devrin modasına uyarak yukarı doğru büküvermiş. Hem hattat, hem musıkîşinas imiş. İyi de içermiş. Oysa babam ağzına içki koymaz idi. Suskun, çocukları ile yüz-göz olmayan bir eski zaman memuru. Onun da yazısı güzeldi. İlk tahsilini Osmanlı döneminde yapan nesilden geldiği için ömrünün sonuna kadar eski harfleri kullandı. Keşke bana da öğretmiş olsaydı. Yanarım da, buna yanarım. Çünkü çok erken ayrıldı aramızdan. Her nekadar kendi çabam ile Kurân-ı Kerim okumaya, eski harfleri yazmaya defaatle niyet edip başlamış isem de, sonunu getiremedim. Hat hevesi (tıpkı resim gibi) içimde kanayan bir yara olarak kaldı. Kur'ân-ı Kerim'i ancak heceleyerek okuyabiliyorum. Bu yüzden midir nedir, ne zaman Kitabımızı görsem, yüzümü al basar, mazereti bulunmayan bir kabahat altında ezilirim. Aslında "okumaktan" muradım nedir, bilmem anlatabilecek miyim. Şu: Arapça bilmediğimiz için metnin mânasını anlayamıyoruz. Ancak yine de İslâmiyet sebebi ile dilimize girmiş yüzlerce kavram, kelime bize kılavuzluk ediyor. Güzel bir ses ve usûlüne uygun okuyuşla Kur'ân insana dokunuyor. Bırakın okuyanı, dinleyende hem ruhî, hem bedenî tesir icra ediyor. Ne zaman ıssız bir camide, tercihan bir köy mescidinde, bağırmadan, hafızlığın gösterişine kaçmadan, alçak sesle okunan Kur'ân-ı Kerim'i dinlemiş olsam gözlerim doluyor. Bir de çocuk hafızları, bir de onları. Bu mucize kıyamete kadar sürecek. Hz. Peygamber'e soruyorlar: "Ey Allah'ın Resulü, Allah için en güzel amel hangisidir?" "-Yolculuğu bitince yeniden yola koyulan insanın durumu. -Bu nedir? -Kur'ân'ı başından sonuna okur, bitirdikçe yeniden başlar." Kitabımız okunmakla "biten" bir kitap değil. Her tekrar yeni ufuklar açar, yeni hakikatler getirir. "Kur'ân okuyanın hali turunç gibidir" diyor Peygamberimiz. "Ki hem kokusu, hem tadı güzeldir. Kur'ân okumayan müminin misâli hurma gibidir; tadı güzeldir ancak kokusu yoktur. Kur'ân okuyan fâcir ise kokusu güzel, tadı acı olan reyhan çiçeği gibidir. Kur'ân okumayan fâcire gelince, o kokusu bulunmayan ve tadı da acı olan ebucehil karpuzu gibidir." "Fitneden kurtuluş nasıl olur?" diye sorulduğunda Efendimiz şöyle buyuruyor: "Allah'ın kitabına sarılmakla. Çünkü sizden öncekilerin haberi ile sizden sonrakilerin haberi onun içindedir. Aranızda verdiğiniz hükümler de onun içindedir. Onun içinde lüzumsuz ve maksatsız hiçbir söz yoktur. Kim onu akılsızlığından dolayı terkederse Allah onun belini kırar. Kim hidayeti ondan başkasında ararsa Allah onu saptırır. O Allah'ın sapasağlam bir ipidir. O hikmetli olan zikirdir. O dosdoğru yoldur. O kendisiyle arzuların sapmadığı, dillerin yalan söylemediği, âlimlerin doymadığı, çok okumakla eskimeyen, harikuladeliği tükenmeyen bir kitaptır." Evet. Kitabımız şifadır, berekettir. Gerçi meal okuyorum, tefsir okuyorum, Kitabımızın muhtevasını anlamaya çabalıyorum, ama metnin kendisinde bulunan, Cenab-ı Hakk'ın açık tuttuğu kalplere dolan füyuzattan mahrum kalmanın ızdırabını yaşıyorum. Kimbilir, belki bu sebeple hesap gününde Kitabımız üzerimde bulunan hakkını helal eder. * Hz. Aişe validemizden nakledilen bir hadis okudum, biraz ferahladım: "Kur'ân okumakta mahir olanlar Sefere adı verilen kerim ve itaatkâr meleklerle beraber olacaktır. Kur'ân'ı okumakta zahmet çeken (heceleyerek okuyan) kimse için iki kat ecir vardır."
mkutlu@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|