![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Kriz gardiyanlığı yapmak!Entrika ile kriz "ikiz kardeş" gibidir. Birini ötekinden ayırt edebilmek, ayırabilmek pek mümkün değildir. Kriz, varlığını entrikalara; entrikalarsa, kriz ortamlarına borçludur. Kriz ortamları entrikaların ana rahmi; entrikalarsa kriz ortamlarının "meşru" gayr-ı meşru çocuğudur. Krizin entrikası, entrikanın krizi
Kriz dönemleri, sürekli entrikalara gebedir. Entrikayı doğuran şeyse, kolayca her bir şeye sirayet etmesine zemin hazırlayan ve imkan tanıyan kriz ortamlarıdır. Krizleri kolaylıkla aşmayı mümkün kılabilecek adil, ahlaki ilkeler üzerine bina edilmiş "mekanizma"ların sözkonusu olduğu yerlerde entrikaların varolabilmesi, belli bir süre varolabilse bile, etkisini uzunca bir süre sürdürebilmesi pek fazla mümkün değildir. Bir ülkede, etkili ve yetkili konumdaki krizciler, konumlarını ve güçlerini yitirmemek için, ülkenin karşı karşıya olduğu krizleri ne yapıp edip örtme, gizleme çabası içine girerler. Bu arada kimi etkili ve yetkili güç odakları da, kriz ortamlarını, güçlerinin ve çıkarlarının sürebilmesi için bulunmaz fırsatlar olarak değerlendirirler. Yani, bir ülke fokur fokur kaynıyorken, bir yandan sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi hareket etmek; öte yandansa sürekli nevzuhur ve zoraki olarak icat edilen krizler ihdas ederek, kendilerine yeni "vazife"ler çıkarmak kimi "insan"ların fena halde işine gelir. Görünürde ülke süt limanmış gibi hareket edip, gerçekte el altından kriz üstüne kriz tezgahlayanlar belli bir süre güçlerine güç kattıklarını, sürekli kazandıklarını düşünüyor olabilirler. Ama ulaşılan güç de, kazanılan şey de, kriz ortamlarını sürgit canlı tutmak ve dolayısıyla geniş yığınları "keriz" olarak görmek gibi sahte, ahlaksızca numaralarla elde edildiği için, önce, krizcilerin birbirlerine türlü sahtekarlıklar yapmaya kalkışmaları kaçınılmazlaşacak; sonraysa "keriz" muamelesi yapılan geniş yığınların, kendilerine yapılan muamelelere daha fazla tahammül edebilmeleri elbette ki, pek mümkün olmayacaktır: Hele de "keriz" yerine konulan yığınlar, tarih yapmış bir milletin çocukları ise... Komitacılık genlerimize işlemiş!
Türkiye, esaslı bir kriz döneminden geçiyor. Ama henüz krizin adı tam olarak konulabilmiş değil. Dikkat ederseniz, yakın tarihimiz hep entrikalarla dolu bir tarih. Örneğin komitacılar diye bir güruh, komitacılık diye bir meslek icat edebilmemiz bu yakın yakın tarihimizde mümkün olmuş. Neden? Nedeni, yakın tarihimizin esaslı, köklü krizler yaşayageldiğimiz bir tarih olmasıdır: Düşünsenize koskoca Osmanlı çökmüş; ama Osmanlı'nın çöküşü öyle kolay bir çöküş olmamış: Handiyse 200 yıl sürmüş... Çöküş dönemi, ardı arkası kesilmeyen krizlerin ve Osmanlı coğrafyasının dışına taşacak kadar geniş bir alanda at oynatacak entrikaların ve entrikacıların da art arda sökün ettiği bir dönem olmuş: İşte komitacılar bu dönemde zuhur etmiş; komitacılık mesleği de bu dönemde icat edilmiş. İnsanlık tarihinin akışını değiştirmiş devasa bir imparatorluğun çöküşü, bu imparatorluğun sınırları içinde yaşayan insanların özgüvenlerinin, yönlerinin, enerji ve dinamizmlerinin de yitmesiyle, en azından aşınmasıyla sonuçlanmış. İşte böylesine büyük çaplı kriz anları ve ortamları, dış aktörler veya güçler için, içeriyi karıştırmak için bulunmaz fırsatlardır. Kriz gardiyanları devrede...
Osmanlı'nın çöküşüyle yaşadığımız o esaslı kriz, insanımıza yeniden güçlü bir özgüven, dinamizm verebilecek şekillerde ve boyutlarda aşılamadığı için, Türkiye, bugün hala krizlerle ve entrikalarla yatıp kalkıyor. Dahası, Türkiye'nin krizlerden ve entrikalardan kurtulmasının, dolayısıyla rahat nefes alabilmesinin ve kendinden daha emin bir şekilde yeniden yoluna devam edebilmesinin kendi çıkarlarını alt üst edeceğini çok iyi bilen kimi küresel ve bölgesel güçlerin Türkiye'nin tam da kendi kaderini kendisinin belirleyebilmesini mümkün kılacak ipleri ele geçirme imkanı yakaladığını düşündükleri anlarda bu kriz ve entrika ortamını fena halde kızıştırdıklarına tanık oluyoruz sık sık. Şu an yine işte böylesi bir an. Türkiye'nin birazcık nefes alabileceği, ülkede umut ışıklarının az da olsa beliriverdiği bir anda, Ahmet Necdet Sezer'in cumhurbaşkanı olmasının kesinleşmesinden hemen sonra kriz ve entrika şebekesinin derhal harekete geçmesi kesinlikle tesadüfi değil. Uğur Mumcu'yu katledenler, bu ülkenin huzuruna ve geleceğine kastedenlerdir. Uğur Mumcu'nun katlini yeni krizler yaratacak şekillerde, ikide bir ısıtıp ısıtıp son derece ilkelce, barbarca, vahşice yöntemlerle ekranlara ve manşetlere yansıtarak "terör havası" estiren hızlı medyatörler de en az Mumcu'yu katledenler kadar bu ülkenin huzuruna ve geleceğine kastettiklerini bilemeyecek kadar sağduyularını yitirmiş, gözleri dönmüş olabilirler mi? Ortada yargı yoluyla kanıtlanmış hiç bir suç yok! Üstüne üstlük olay yargıda tam anlamıyla açıklığa kavuşuncaya kadar medyaya yayın yasağı getirilmiş! Ama tüm medya organları, tüm medyatörler koro halinde her şey bitmiş gibi çarşaf çarşaf yayın yapıyor; bangır bangır bağırıyorlar! Barbarlık, vahşilik, ilkellik, gözü dönmüşlük böyle bir şey olsa gerek! Kriz gardiyanlığı diye buna deniyor galiba! Bu ülkenin insanı kendisinden böylesine nefret edilecek, böylesine aptal yerine konulacak ne "suç" işledi acaba? Medyatörlerin yaptığı şey, son derece vahşice ve ilkelce yöntemlerle yeni nefret tohumları ekmekten, yeni krizler ihdas etmekten başka bir şey değil! Bu ülkede hak, hukuk, nizam, yasa diye bir şey yok mu?
ykaplan@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|