| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
İran tecrübesi
İran seçim sonuçları henüz alınmamış olsa bile, gazete ve televizyonların duyurduğu yüksek katılım haberleri, İran halkının seçimleri ne kadar ciddiye aldığının bir göstergesidir. Özellikle büyük şehirlerdeki esnaf, işçi ve öğrenci kesimleri ile kırsal kesimlerdeki çiftçilerin bu seçimlere büyük önem verdiği anlaşılıyor. Çağdaş bir aydın ve ciddi bir Batı tecrübesini hâiz Hatemî'nin değişim politikalarından, yukarıdaki sınıfların anladığı ile, devrimci söylemin temsilcisi Hamaney taraftarlarının anladıkları kuşkusuz birbirinden farklıdır. İran toplumu, on yıl süren bir savaşın ve yıllardan beri devam eden uluslararası tecrit politikalarının, İran üzerinde hasıl ettiği ağır muzayakanın şuurunda olsa da; işte cuma günkü seçimlere halk her türlü günübirlik sıkıntılarından kurtulmanın bir vasıtası olarak yaklaşıyor ve fevç fevç sandıklara bunun için koşuyor.
İran halkının beklentileri
Bu açıdan düşünüldüğünde seçimlerin, İran halkının asıl beklentilerine çözüm üretebileceğinden kuşkuluyuz. Çünkü İran seçimlerinin üzerine oturtulduğu eksen; gerek İran'ın siyasal öncüleri ve gerekse uluslararası medya kuruluşları tarafından; devrimci/muhafazakâr tutumla yenilik/özgürlük temsilcileri arasındaki bir mücadeleye indirgenmeye çalışılmaktadır. Bir ülkedeki siyasal çatışmalar, ne zamanki böyle bir eksene oturtulur, işte o anda geniş halk yığınlarının beklentileri gözden kaybolmaya başlar. Dolayısıyla İran seçim sonuçları, geniş kalabalıkların beklentilerine çözüm bulma arayışlarının değil de, rejim ve sistem tartışmalarının yeni bir aşamasına tekabül edecek görünüyor. Kuşkusuz bu düzlem de son derece önemlidir. İran denemesi bir İslâm ülkesi, özellikle de Şiî geleneğin içinden süzülüp gelen bir İslâm ülkesi açısından son derece önemli sonuçlar hasıl etmiştir. Şöyle ki: Her devrimci hareket, daha başından, hitap ettiği toplum ve ülke adına yüksek bir gelecek vaadeder. İran devrimi de kuşkusuz bu tür iddialar ortaya koydu ve İran halkında derin beklentiler uyandırdı. İşte bu noktada, İran'ın Şiî geleneğine has bazı hususiyetler de, devrimin karizmasına güçlü takviyeler üretti.
Sünni Karizma-Şiî Karizma
İran'daki Şiî/dinî ulemâ, devrimin sahibi konumuna da yükselince, halkın onlara itibarı daha bir arttı. Devrimi gerçekleştiren ve doğrudan devrimin uygulayıcısı konumunda bulunan bu sınıflara, İran halkı, hem dinî bir vecibe ve itikadî bir iltisakla, hem de kendi gelecekleri adına ilâhî bir tebşirât nazarıyla teslim oldular. Yani hem dünyevî, hem uhrevî bir teslimiyete dönüştü bu durum. Anlayacağınız, Sünni İslâm geleneğinde hemen hiç bir ülkede üretilemeyecek bir sonuç hasıl oldu. İşte burada, Şiîlik geleneği bakımından, tarihte yaşanmamış bir trajedi doğdu. En yüksek imamlar ve Ayetullahlar tarafından yürütülen bir politikadan nasıl kuşku duyulabilir ve ona nasıl itiraz edilebilirdi? Yüksek dinî karizmalar tarafından ihdas edilen bir politikanın eleştirilmesi mümkün olabilir miydi? Daha ziyade dış şartlardan beslense de, işte bir toplum yeterince memnun edilemiyor, çeşitli toplumsal kesimlerin sızlanmaları, her geçen gün artıyordu. Bu tür sızlanmaların sonu nereye varırdı? Hele hele toplumun özgürlük ve ekonomik taleplerinin, müesses devrimci uygulamalardan sapma olarak algılandığı bir aşamada? Hamaney taraftarları, ne yazık ki her gelişmeyi böyle algılıyor ve muhaliflerini, devrimden sapma arzusu taşıyan sınıfların politikalarına teslim olmakla suçluyorlar. Hatemi taraftarlarının görüşü ise şöyle: Mevcut uygulamanın sürekli muhalif üreten bir mekanizmaya dönüştüğünü, nasıl oluyor da farkına varamıyorsunuz? İşte bu tartışmalar arasında Şiî/İslamî tekçi söylem, hayatî derecede önemli sınavlardan geçiyor. Bizim kanaatimize göre, bu süreçin yaşanması behemehal gerekiyordu. Şiî ulemanın itikadî hakimiyeti, öyle tahmin olunur ki bu süreçte hayli yara alacaktır. Medrese kökenli olmayan dindarları bile "laik" olarak niteleyerek, yönetme erkini sevâpğa molla s?nıfına mahsûs bir imtiyaza dönüştüren bu telâkkinin, mevcut tecrübeyi yaşaması her bakımdan önemli görülmektedir. Bu açıdan İran tecrübesi önemini hâlâ muhafaza etmektedir denilse yeridir.
İran-Türkiye zıtlığı
Bütün bunlar bir tarafa, İran'daki her gelişme Türkiye'yi yakından ilgilendirmektedir. Daha doğrusu İran-Pakistan ve Türkiye arasında görünmez, derin ilişkilere şahit olmaktayız. ABD'nin Yeşil Kuşak politikaları bunun en açık delilini teşkil etmelidir. Uluslararası sistem, genellikle İran'la Türkiye'yi, birbirine zıt politikalara icbar etmekten yanadır. Büyük güçler her zaman bundan fayda umuyorlar. Ne var ki Hatemi yönetiminin bu düalitenin farkında olduğu da anlaşılıyor. Kafkasya ve Kuzey Irak politikalarında iki ülkeyi zıtlık temelinde konuşlandırmak isteyen harici kuvvetlerin niyetinin, hem Türkiye hem İran farkındadır. Kafkasya Paktına, İran'ın da katılabileceği biçimindeki duyumlar, bunun en açık kanıtı olmaktadır.
aridvan@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|