YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Yılmaz'ın misyonu-sınavı

ANAP lideri Mesut Yılmaz AB ile İlişkilerden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak hükümete girdi.

Bu, Yılmaz'ın siyasi çizgisinde yeni bir merhale, bize göre. M. Ali İrtemçelik gibi diplomat kökenli bir siyasetçiyi, daha bakanlığının ilk aylarında yiyen bir görevi üstlenmiş bulunuyor. Ama arkasında grubunun desteğini hisseden bir parti başkanı olarak ve başbakan yardımcısı statüsünde hükümete girmiş olmak, onu avantajlı kılıyor. Şu anda sıkıntıya düşecek olan daha çok Dışişleri Bakanı İsmail Cem olmalıdır. Çünkü Yılmaz'ın, en çok onun görev alanını daraltma ihtimali var. Ama AB ile bütünleşme yolundaki büyük engelleri kaldırmak gibi bir hedef için uyumlu çalışmaları da mümkündür.

AB ile bütünleşme, Türkiye için başlıbaşına feleğin çemberinden geçmek anlamına geliyor. 110 bin sayfalık bir mevzuat yenilenmesi söz konusu... Anayasa'da, yasalarda ve kurumlarda müthiş bir değişim sağnağı... Bunların koordinasyonu... Mahzurların giderilmesi, iç dirençlerin kırılması... ve ülke için en olumlu noktanın yakalanması... Nerdeyse başbakanlık seviyesinde bir koordinasyon becerisi gerektiriyor bu. Ecevit'in işi, kendi üzerinden Yılmaz'a aktarması da, bir bakıma başbakanlığı paylaşmak anlamına geliyor?

İşin zorluğu konusunda, bizzat Mesut Yılmaz'ın ilgi çekici tesbitleri var. 20 Haziran 2000 tarihli grup konuşmasında, sanki bugünkü görev alanının çetin şartlarını işaretlercesine sarsıcı tesbitler yapmıştı. Onlardan bir kısmını hatırlatmak istiyorum.

"Türkiye Avrupa Birliği'ne ergeç üye olacaktır. Ancak tam üyeliğin çok büyük mücadeleler sonunda elde edilebileceğini tüm vatandaşlarımız bilmek zorundadır.

Birinci alan Türkiye'yi hiçbir zaman Avrupaya almak istemeyen ırkçı, ayrımcı, Haçlı zihniyetiyle mücadele edilecek alandır. Bunların asıl gücünü tarihden kaynaklanan Türk ve İslam düşmanlığından aldıklarının bilinmesi gerekmektedir.

Mücadele vermemiz gereken ikinci alan çok daha kritik bir alandır. Türkiye'nin milli davalarında bileğini başka bir şekilde bükemeyenlerin Avrupa Birliği'ne tam üyeliğe giriş sürecini bileğimizi bükmek için kullanmaları sözkonusudur.

Asıl mücadele ise hiç kimse unutmasın kendi içimizde bu işi istemeyenlere karşı verilen ve bundan sonra da verilecek olan mücadeledir.

Türkiye'de herkes bilmektedir ki, birilerinin Kopenhag ve Maastricht kriterlerinin adını bile duydukları zaman uykuları kaçıyor. Türkiye'de bu kriterlerin hayata geçmesiyle varlıkları, ya da haksız bir biçimde elde ettikleri güçleri ortadan kalkacak olanlar vardır. Bu mihraklar sözkonusu kriterlerin hayata geçmemesi için her türlü yola başvuracaklardır. Bunun bütün sinyalleri verilmiş durumdadır.

En tehlikeli olanı ise Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliğini farklı nedenlerle istemeyen, farklı kulvarlardaki yerli güçlerin işbirliğine gitmeleridir. Bundan daha vahimi de, bu işbirliğine aynı gayeyi güden dış güçlerin dahil olmasıdır.

Türkiye'yi kendisi reddetmek zorunda kalmamak için bu reddi Türkiye'nin kendisine yaptırmak düşüncesi Avrupa'daki kimi odakların eski düşüncesidir.

Türkiye'nin önündeki en büyük tehdinin irtica ve bölücülükten önce içe kapanma tehlikesi olduğunu her vesileyle bunun için söylüyorum.

Ancak Avrupa'yla bütünleşmeyi bugünkü ortamda ister gibi gözüken ve fakat bunu asla istemeyenlerin herhangi bir şekilde iktidarı ele geçirmeleri ile bu çok daha kolay bir şekilde gerçekleşebilir.

Böyle bir durum, öncelikle Avrupa Birliği'ne tam üyelik sürecinin ertelenip, engellenmesi demektir. İnsanca yaşamaktan başka talebi olmayan insanımızın dayanılmaz bir cendereye alınması demektir.

Bu konuda devletin isteksizliği dikkat çekici ölçülerdedir. Kimi kurumların engelleyici çabalarını saklama gereği bile duymadıkları ortadadır."

Bu sözler, nasıl bir engelli koşu yapacağını bilen bir insanın halet-i ruhiyesini yansıtıyor.

Belirtmeliyim ki, Mesut Yılmaz'la ilgili tanık olduğum her tartışmada, onun ismi etrafına yoğun rezervler konduğuna şahit oldum. 28 Şubat sürecindeki tavrı çok sağlam bulunmuyor. Bunun, kendisi de farkında olmalı, çünkü "28 Şubat sürecinin en büyük bedelini büyük oy kaybına uğrayarak ANAP'ın ödediği"ni biliyor. Şu andaki sorumluluk, belki dünkü yaralanmaları da tedavi imkânı verecek bir mahiyet taşıyor. Ülke bütünlüğüne halel gelmeden en geniş insan hakları, hukuk devleti, özgürlük ve demokratikleşme vasatını oluşturmak... Yüreği buna yetecek bir devlet adamı aranıyor... Mesut Yılmaz şimdi bu misyonun adayı...

İrtemçelik, iyi bir başlangıç yapmıştı. Çok geniş bir diyalog yelpazesinin kapısını aralamıştı.

Yılmaz'dan beklenen ne?

Ülkenin her çizgideki tüm düşünce ve bilgi birikimini seferber edecek, tüm sivil alanlarla iletişim sağlayacak ve bunu, devletin her kademesiyle uzlaştıracak performans... Derin çevrelerin hassasiyetini görecek ama, halkın beklentilerini ona kurban etmeyecek bir dirayet... Yani politikaya yeni bir başlangıç yapmak... Belki kendi ismini Türk siyaset tarihine yazdırma sınavına soyunmak...

Ben, Yılmaz'a görevinde önyargısız yardımcı olmak gerektiğini düşünüyorum.


14 TEMMUZ 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ahmet Taşgetiren

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...