T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yılmaz'ın 'ulusal güvenlik' mazereti

ANAP Genel Başkanlığı'na muhtemelen son defa seçilen Mesut Yılmaz, kurultayda bu kez son kozunu oynamış görünüyor.

Türkiye'nin en büyük tabusu olan 'ulusal güvenlik' kavramını tartışmaya açtığını ileri sürüyor.

Türkiye'nin şimdiye kadar yapmak isteyip de yapamadıkları şeylerin müsebbibi olarak bu tabuyu gösteriyor.

Tabii kendisinin, bazı yılları iktidarda geçen 10 yıllık başarısızlıklarla dolu siyasi hayatının mazereti olarak da 'ulusal güvenlik' kavramına sarılıyor.

Son kozunu oynuyor.

Ama bu ciddi bir konu. Tehlikeli bir manevra…

İnsana sormazlar mı: "Bu 'ulusal güvenlik' kavramının Türkiye'nin önünü tıkadığını şu son ANAP kongresine kadar anlamamış mıydın? Ya da bunu bildiğin halde şimdiye kadar neden sustun?"

Bir de şu var: Mesut Yılmaz'ın samimi olduğunu varsaysak bile, daha önce yaptığı gibi yapacaksa, askerlerle ilgili esip savurup, sonra da o cepheden bir 'fırça' açıklaması gelince suspus olacaksa, bu çıkışın Türkiye'ye ne faydası olabilir?

Böyle olacaksa hiç ağzını açmasın daha iyi.

Çünkü bu samimiyetten uzak, oportünistçe yaklaşımlar, Türkiye'de yeni bir demokratikleşme dalgasının başlayacağını sanan bazı kurum ve kişileri yanıltıyor.

Onların, bir kere daha demokrasi karşıtı, yasakçı güçlere yem olmasını sağlıyor.

Ben de, yıllardır bu kavramın tartışılması ve yeni baştan değerlendirilmesi gerektiğine inanan bir gazeteci olarak, 'ulusal güvenlik' kavramının, askerlerin inhisarından ve Türkiye'nin önünü tıkayan bir tıkaç olmaktan kurtarılması gerektiğini savunuyorum.

Peki Yılmaz neyi savunuyor?

Dikkatle bakarsanız, Yılmaz'ın burada da iyi bir kağıt oyuncusu olmadığını göreceksiniz.

Tartışılmaya açılsın dediği 'tabu'ya koyduğu çekinceler, zaten bu meseleyi tartışma dışı bırakan, askerlerin de birincil olarak üzerinde durduğu şartlar.

Yılmaz, 'üniter devlet' ve ' laiklik' şartları dışında bu kavramı tartışmaya açalım" derken, peşinen kısıtlanmış, eksik bir tartışmaya razı olduklarını söylemek istiyor.

Hatta bunu savunuyor… Yıllardır savunduğu şey aslında bu…

O nedenle bana göre yeni bir şey söylemiyor.

Ayrıca, bu tabunun askerlerin inhisarından kurtarılması gerektiği meselesini açıkça telaffuz etmiyor.

Tamam, diyelim ki, 'tartışalım' demekle bunu da amaçlamaktadır.

Ama, sınırları önceden çizilmiş bir konunun tartışılmasından sağlıklı bir sonuç çıkabilir mi?

Bu iki yasak konu da günümüz dünyasında, girmeye çalıştığımız Avrupa camiasında olabildiğince tartışılıyor.

Mesut Yılmaz'ın kurultay konuşmasında hedef olarak gösterdiği Avrupa Birliği'nin temel ilkeleri arasında tartışma özgürlüğü, ifade özgürlüğü en baş sırada yer alırken, biz bu türden bir yasaklı tartışmayla 'ulusal güvenlik' gibi dikenli bir konuda nasıl sağlıklı sonuca varabileceğiz?

Ulusal egemenlik kavramının global faaliyetlerle, global bağımlılıklarla nasıl delik deşik olduğunu son IMF ve Dünya Bankası müdahaleleri ile yakından yaşıyoruz.

Bir anlamda, sadece ekonomimiz değil, ülke yönetiminin önemli bir bölümü dış güçlerin denetiminde değil mi?

Başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere en üst yargı organlarının kararları uluslararası yargıda temyiz edilmiyor mu?

Bu açıdan, Refah Partisi'nin kapatılmasını alkışlayanların, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin davayı reddeden kararına bakıp sevinmelerine bir anlam veremiyorum.

Bir Mesut Yılmaz'ın sözlerine, bir de, "Bakın, demek ki biz haklıyız. Laiklik karşıtlığının ulusal güvenliğimizi tehdit ettiğini Avrupa Mahkemesi bile onayladı" diyenlere bakıyorum. Gülesim geliyor…

Mesut Bey bu kurultayda son kozunu oynamıştır.

10 yıllık başarısızlıklarla dolu genel başkanlığının gerekçesini, 'ulusal' güvenlik kavramına bağlamıştır.

Bu tabuya, aslında o kavramın tartışılmasını engelleyen 'ulusal çekinceler' koyup meseleyi hallettiğini sanmıştır.

Her şey bir yana, bu konularda samimi olan bir liderin, son savunduğu görüşlere taban tabana zıt görüşleri olan partilerle birarada olmaması, bu düşünceler doğrultusunda kamuoyunu oluşturmaya başlaması gerekmez mi?

Diyelim ki, bunun için genel seçimleri beklemektedir.

Genel seçimlere kadar bu konuyu uykuya mı yatıracaktır? Ya da bu konuda bazı çalışmalar başlatacak mıdır?

Mesela işe, 'ulusal güvenlik' tanımından başlayabilecek midir?

Kendisine yardımcı olmak amacıyla, 1983 tarihli Milli Güvenlik Kurulu Kanunu'nun birinci maddesini –neyse ki bu kanun gizli değil- buraya alıyorum.

"Milli Güvenlik; Devletin anayasal düzeninin, milli varlığının, bütünlüğünün, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik dahil bütün menfaatlerinin ve ahdi hukukunun her türlü dış ve iç tehditlere karşı korunması ve kollanması…"

Bu anlayış, "Askeri ya da iç ve dış savunma ve güvenlik kavramlarını aşan bir kapsam kazanmıştır. Anayasa'nın temel hak ve özgürlükler rejimi, her kesimi ile bu kavramın tam bir denetimi altındadır." ( Prof. Bülent Tanör )

Mesut Yılmaz 'Bu' meseleyi mi tartışmaya açmak istemektedir?

Yoksa amacı, başarısızlıklarını örtülemek için şova başvurarak, bazı insanlara ve tabii aslında bu ülkeye yeni zararlar verdirmek midir?


6 Ağustos 2001
Pazartesi
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED