T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Avrupa'nın üç K'sı: Korku, kuşku ve kurgu

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) RP'nin kapatılmasını onaylayan kararını Avrupa'nın üç K'sı olarak görüyorum: Korku, kuşku ve kurgu. Bu karar, Avrupa'da İslam ve İslami söylemler konusunda korku, kuşku ve kurgu'ya dayalı esaslı bir "karın ağrısı", bir kaygı, bir karabasan havası hakim olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.

Ben, Avrupa'nın İslam'a, İslami söylemlere ve aktörlere karşı neden korku, kuşku ve kurgu politikaları geliştirdiğini, bu kararı, şu üç eksene oturtarak anlamlandırmaya çalıştığımız zaman net bir şekilde görebileceğimizi düşünüyorum.

Birincisi, Avrupa'nın İslam'a ve İslami söylemlere ilişkin izlediği politikaları belirleyen eksen.

İkincisi, Avrupa'nın, Avrupa'da İslam'ın ve dolayısıyla Müslümanlar'ın rolü, konumu ve geleceğine ilişkin izlediği politikaları belirleyen eksen.

Üçüncüsü de, Avrupa'nın Türkiye'nin laik rejimi ve yörüngesi konusunda izlediği politikaları belirleyen eksen.

AİHM'in RP'nin kapatılmasını onaylayan kararı salt hukuki bir karar değildir; aynı zamanda siyasi ve stratejik bir karardır. AİHM'nin kararını, Avrupa'nın gerek "uzak", gerekse "yakın" tarih/imiz boyunca İslam'a bakışından bağımsız olarak düşünmek bizi yanlış sonuçlara götürür.

AİHM'in gerekçeli kararında RP'nin, birincisi, "Türkiye'deki iç barış ve demokrasiyi tehdit etme ihtimali taşıdığı"; ikincisi "Türkiye'deki laik rejimi değiştirmek istediği"; üçüncüsü de "Türkiye'de din esaslarına dayalı bir din devleti kurmayı amaçladığı" belirtiliyor.

AİHM'nin RP'nin kapatılmasını onaylayan bu gerekçelere bakınca kafamda bir yığın soru işareti beliriverdi: Türkiye'de iç barış ve demokrasi'nin tehdit altında olması, Türkiye'nin laik rejiminin değişmesi ve Türkiye'de din esaslarına dayalı bir devletin kurulması gibi ihtimaller (dikkat ihtimaller) Avrupa'yı niye ilgilendiriyor ki? Veya tersinden soralım: "Ben" benzer veya karşıt şeylerin Avrupa'da yaşanıyor olması gibi bir sorunla ilgileniyor muyum? O halde Avrupa, Türkiye'de olan-biten veya olup-bitebilecek gelişmelerle neden bu kadar yakından ilgilenme ihtiyacı hissediyor ve niçin Türkiye'de olan bitenleri bu kadar açıkça yargılayabilme yetkisi görüyor kendisinde? Avrupa da kim oluyor? Türkiye'de olup bitenler, Türkiye'yi ilgilendirir; Avrupa'yı ilgilendirmez! Avrupa'nın içinde olup bitenler beni ilgilendiriyor mu? Yani ben Avrupa'da olup bitenler nedeniyle Avrupalılara "şunları şunları yapamazsınız!" filan diyor muyum?

Analizimizi üç eksene oturtarak sonlandırırsak... Birincisi, Avrupa, İslam'a ve İslami söylemlere korku ve kuşkuyla yaklaşıyor. O yüzden Türkiye'de ve başka yerlerde İslam'ın otorite, hegemonya ve meşruiyet kaynaklarını belirleyebilecek konuma gelmemesi için kendince bir takım politika, strateji ve tavırlar (yani kurgular) geliştiriyor; buna şiddetle ihtiyaç hissediyor.

İkincisi, bu karar gelecekte verilecek diğer kararlara emsal teşkil edecek. Avrupa'da İslam'ın ikinci büyük din olması, Avrupalıların, Avrupa'da İslam'ın etkin, belirleyici bir rol alabileceği korku ve kuşkusunu artıyor.

Üçüncüsü, Avrupa (ve tabii Amerika) Türkiye'nin Batılıların çıkarlarına hizmet eden laik-Batı yörüngesi'nin dışına çıkmasından ve kendine özgü farklı ve yepyeni bir yörünge oluşturmaya kalkışmasından fena halde korkuyor ve kuşku duyuyor/lar. O yüzden Türkiye'nin asla Batı yörüngesinin dışına çıkmaması; bunun için laik rejimi ayakta tutması için olağanüstü (evet olağanüstü) çaba gösteriyor (ve gerekirse bu konuda Türkiye'yi bizim tahmin bile edemeyeceğimiz şekillerde tehdit etmekten, köşeye sıkıştırmaktan çekinmiyorlar).

AİHM'nin kararı nedeniyle Avrupa'nın çifte standart uyguladığını düşünMüyorum. Aksine RP'lilerin çifte standartlı, zavallı bir tavır sergilediklerini düşünüyorum.

Tüm bu söylediklerimden Türkiye'nin Avrupa ile de dünya ile de ilişkilerini sıfırlaması gerektiği şeklinde bir sonuç çıkaranlar çıkabilir. Ben bu kişileri, IQ düzeyleri düşük, entelektüel melekeleri dumura uğramış, bakışları sakatlanmış ve şaşılaşmış kişiler olarak görüyorum.

Türkiye'nin kendine özgü bir yörünge oluşturamayacağını söyleyenler, ya asalak; ya da entelektüel melekeleri gelişmemiş, tarih felsefesinden, tarihin nasıl işlediğinden nasibini alamamış kişilerdir. Türkiye, hem dünyada kendine özgü yörünge oluşturabilecek; hem de küreselleşen dünyaya ÖZNE (yani iddia, söz, kişilik ve beden sahibi) olarak müdahale edebilecek potansiyellere, imkanlara, dinamiklere ve kurucu iradeye sahip ender ülkelerden biridir.

Kaldı ki örneğin Özal, Türkiye'nin dünyaya kısmen de olsa özne olarak müdahale edebilecek ulusal, bölgesel ve küresel politikalar geliştirebileceğini kanıtlayınca Özal "yok oldu". (Özal'ın "öldürüldüğü"ne dair çok ciddi iddialar var ve kimse bu iddiaların doğru olup olmadığıyla ilgilenmiyor! Neden acaba?)

Erbakan da Türkiye'nin kendine özgü bir yörünge oluşturabileceğini şu ya da bu şekilde göstermeye çalışınca durdurdular ve alaşağı ettiler.

Türkiye'nin kendine özgü (Osmanlı misyonunu yeni bir şekilde hayata ve harekete geçirebilecek) bir yörünge oluşturma potansiyeli taşıdığı farkedildiği içindir ki, Türkiye'nin burnu o gün bugündür fena halde sürtülüyor! AİHM'nin kararı, Türkiye'nin asla kendine özgü bir yörünge oluşturmaya kalkışmaması uyarısında bulunan, Batılıların Türkiye'nin Osmanlı'nın misyonunu yeniden icat edip üretmesinden duyduğu korku ve kuşkuyu ele veren, dolayısıyla laik Türkiye'ye yönünü ve yörüngesini asla değiştiremeyeceğini hatırlatarak Türkiye'nin geleceğine müdahale eden bir karardır.


6 Ağustos 2001
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED