|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İnsanlık tarihi, bir bakıma, ideallerinin serüvenini yansıtır. İdeal, aslında kişi veya toplum için, bir hasret, bir tutku veya bir veya bir macera gibidir. Çünkü insan, kendisine yetmeyen ve sürekli arayış içerisinde olan bir varlıktır. Bu yüzden, kendine yön verip; mana kazandıran fikir ve sistemlerin sevdalısı olmak, onun için son derece önemlidir. Buna rağmen, insanoğlunun ideal düşünce ve şartları arama çabası, onun gerçek hayatında ne ölçüde karşılık bulabilmektedir? Bu konuda, fazlaca iyimser olamıyoruz. Çünkü insan, ideal hedefler yanında; günü birlik menfaat ve faydaları gözetmek gibi bir zaafın baskısı altında bulunmaktadır. Böylece o, çelişkili bir dünya ve eylemler bütünü içerisinde yaşamak zorundadır. Aslında bu çelişki, insanın hayattaki kaderinin bir cilvesidir. Güzel ve iyi olan şey, mutlaka yaşayış pratiğinde ortaya çıkmak zorundadır. İdeal fikir ve ortamın varlığı, bir "seyir faktörü" olmaktan çok, onun yaşayışa getireceği iyilik ve huzur ile ölçülebilir. Bu yüzden, iyi olan şeylerin bazı kimseler tarafından tasdiki; o kişilere bir değer getirmez. Önemli olan, iyi şeylerin kabulü ve kişiler tarafından yaşayış düzenine aktarılabilmesidir. Günümüzdeki çelişki, iyiden ve doğrudan yana olan bazı kişilerin; iş ve hareketlerinde ortaya koydukları kötü davranışlardır. Böyle bir durumla karşılaşıldığında, iki sebep akla gelmektedir. Ya, iyi değerler, gerçekten sevilmemekte ve istenmemekte veya, iyiyi uygulama irade ve kararlılığı o kişilerde bulunmamaktadır. Her iki durumda da, iyinin hedefi olan ideal tutum ve davranışlar, uygulamaya layık görülmemiş ve gerçek değer sistemine dahil edilmemiştir. Özellikle bu kişiler, toplumsal roller üstlenen siyasi ve fikri alanda önderliğe soyunan ve toplumsal bir idealin temsilcileri olduklarını iddia eden kimselerse... Çünkü, toplumsal katmanlar; bu tür insanlara kendilerini teslim etmek suretiyle, geleceğe yönelik olumlu bir atılım yapmayı düşünmektedirler. İdeallere böylece, kısa bir zamanda ulaşılmak arzusu ağır basmaktadır. Sonuç olarak; bu tür, ideallerin safında bulunan insanların, ideale ters tutumlar ile çoğunluğu şaşırtmak gibi ciddi bir yanıltıcılığı söz konusu olmaktadır. İdealler; tertemiz düşünce, hareket ve tasavvurların odağıdır. Bu yüzden, ideallerin insanları, kendilerinden çok; başkaları için yaşayan ve onlarla bütünleşip, örnek tutum ve davranış sergileyen ruh ve karakterin insanı olmalıdırlar. Kendileri ile barışmamış, yanlışlarının farkına varamayan, kaprislerinden kurtulamamış ve çevresindekilere huzursuzluk veren kimseler; "idealin insanı" olamazlar. Bu tür kimselerin, kendilerini; çevresindekilerin değer ve ölçüleri ile yeniden değerlendirmesi ve böylece kendi perspektiflerinden kendilerini görmemeleri sağlanmalıdır. Ancak bu şekilde, eskilerin dediği gibi, "kendini dev aynasında görme" yanlışlığının önüne geçilebilir ve idealin huzurlu ve heyecanlı ortamına girilebilir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |