T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

Yazmak, uçmak aslında!

20 yaşındayken yayınladığı, ödüllü kitabı Hanene Ay Doğacak'ta sihirli öyküler kaleme alan Şebnem İşigüzel, ilk romanı Eski Dostum Kertenkele'yle dikkatleri üzerinde topladı. Yayınlanmış altı kitabı bulunan İşigüzel, son kitabında küçük ama boyumuzu aşan, burnumuzu sürten şeylerin öykülerini anlatmanın derdine düşüyor. Yazar, Everest Yayınları'ndan çıkan 'Kaderimin Efendisi'nde bize, kaderimizin efendisi ol(a)mayacağımızı hatırlatıyor.

Yazmak sizin için ne demek?

Yazmak benim için, sığındığım, sessizliğimi bozduğum, çok eğlendiğim, herşeyle bağlarımı kopardığım ütopik bir coğrafyadır. Kendimi kaybettiğim bir nokta. Çünkü benim yazma dönemlerim delilik nöbetleri gibidir. Kafamda hayali beliren şeyler birdenbire önceden noktasına,virgülüne kadar yazılmış metinler haline gelirler. Oturur, elimin hızına yetişmekte zorlanarak yazarım. Yazarken bir güce boyun eğdiğimi hissederim. Biraz uhrevi bir tanım oldu ama tam olarak hissettiğim şey bu.

Yazmaya çok genç bir yaşta başladınız ve sekiz yıla altı kitap sığdırdınız. Sanki bir "yazmasaydım çatlayacaktım" hali. Yazdıklanız sizi itmiş, kendini yazdırmaya zorlamış gibi. Ya da, siz nasıl tanımlıyorsunuz bu durumu?

Ben oldum olası kendimi konuşarak ifade edemiyordum. Yine de bu başlı başına yazmamı tetikleyecek bir şey değildi. Ayrıca yaşadıklarımdan yola çıkarak birşeyler yazmadım ben. İyi bir yazar kendini birebir yazamaz zaten. Yazarlık kurmak ve hayal etmektir. Bu dünyayı taşıyacak başka bir yer bulamadım kendime. Kendimi yazıya, yazıyla kurduğum hayal dünyasına kapatmak da işime geldi. Kabaca bir 'yaratma gücü' buluyordum kendimde. Beni ittiren buydu sanırım. Bir de korkunç bir kendine güven vardı.

Kaderimin Efendisi'nde küçük ama hayatlarımızı burnumuzdan getiren, kaderimizin efendisi olamayacağımızı yüzümüze vuran şeylerin hikayesini anlatıyorsunuz. Ayaklarımızı yere basmaya zorluyorsunuz. Aksi mümkün değil mi? Bu kadar gerçekçi olmamak, yazarken uçmak, okuru uçurmak geçmiyor mu hiç aklınızdan?

Tespitiniz çok doğru. Ben aslında Hanene Ay Doğacak'da, Öykümü Kim Anlatacak'da ve Eski Dostum Kertenkele'de fazlasıyla uçmuş bir yazarım. Yazarlık da uçmaktır zaten. Eski Dostum Kertenkele'den sonra fizik dersleri aldığım, ciddi ciddi fizik öğrendiğim bir roman yazıyordum. Bir bakıma kendi ailemin romanıydı bu. İşte o romanda metafizik de vardı ve ben sıkı uçuşlar yapıyordum. Sonra yarım bıraktım o romanı ben. Kaderimin Efendisi bir ara kitap gibi çıktı elimden. Bütün kitaplarımdan ayrı duracak kadar gerçekçi. Onda denemek istediğim okuyucunun psikolojisini değiştirecek, onu allak bullak edecek ama bunu usulca yapacak bir şeydi. Hep gürültülü patırtılı şeyler yazmıştım . Bu yüzden okuyucuma da bir şakadır Kaderimin Efendisi. İnsan ruhunun derinliklerine inmek, aşkı, şansı, kaderi farklı yerlere iliştirmek istedim. Gerçek ama okuyucuyu yutacak hikayeler yazmak istedim. Söyleyeceklerimi kısaca söylemek lafı dolandırmamak istedim. Yine de kitabın bir tek öyküsünde, Dertsiz Bayan Kuharik'de kendimi tutamayıp uçtum sanırım.

Tezgahınızda şimdi neler var?

Yazı hayattaki tek işim. Üstelik artık önümü görebiliyorum. Şimdi gösterimi yapacağım romanın üzerinde çalışıyorum. Hayalimde bir portre ressamı var. Bu yüzden sıkı bir şekilde resim okudum. Doğu Bloku ülkelerinden buraya gelen iki kahramanım ve Krusk denizaltısı var. Mekanım İstanbul. Niyetim herşeyi usulca birbirine iliştirmek, iç içe geçirmek, kimi zaman da çarpıştırmak. Bir adım ileri, bir adım geri tıpkı dans eder gibi bir kurgu peşindeyim. Ya da alt ve üst akıntısı olan bir su gibi. Tesadüfler, rastlantılar. Gözümün önünde karanlık, kabaran sularıyla boğaz ve kışın boğazda bir sandal gezintisine dair bir sahne canlanıyor. Ayvazovsky'nin dalgalarına bakıp bakıp hayaller kuruyorum. Romanın sadakat, itaat, yabancılık, şuursuzluk gibi yan yolları olacak. Gerçeğe benzerliğin sınırını aşıyorum. Ama bunu gerçekliği daha iyi kavramak için yapıyorum. Yani, üzerinde çalıştığım ve benim yazarlık gösterim olacak romanımda bol bol uçuyorum. Everest Yay. / Tel: 0 212 513 34 20

 
38. Altın Portakal başladı
2004'de dışarıya açılmayı hedefleyen festivalde bu yıl 4 ustaya onur ödülü verilecek
Ellibeş yılın ustalığı
55 yıldır resimle içiçe bir hayat süren Nebahattin Yasakul'un resim sergisi Tekel Sanat Galerisi'nde. İstanbul'un en yoğun sanat galerilerinden biri olan Tekel Sanat Galerisi, 5-18 Ekim tarihleri arasında ressam Nebahattin Yasakul'un resim sergisine ev sahipliği yapacak. 55 yıl gibi uzun bir süre resimle içli dışlı olan Nebahattin Yasakul'un eserlerinde, özgün renk anlayışı ile açık koyu dengesi ve ışık etkileri içinde çeşitli fırça yorumları ile özümsenmiş empresyonist (izlenimci) yaklaşımın izleri görülüyor. Resimlerinde klasik romantik empresyonist ve dışa vurumcu öğeleri barındıran sanatçının Tekel Sanat Galerisi'nde sergilenecek olan eserleri, ağırlıklı doğa manzaralarını içeriyor. 1925 yılında dünyaya gelen sanatçı resme Güzel Sanatlar Akedemisi Hikmet Onat Sanat Atölyesi'nde başladı. Pek çok karma sergieye katılan ressam, İstanbul'un birçok yerinde 40'ın üzerinde kişisel sergi açtı. Başka sanatsal faaliyetlerde de bulunan Nebahattin Yasakul'un yurtiçi ve yurtdışı özel ve resmi koleksiyonlarda eserleri yer alıyor. (Tel: 0 212 533 19 00)
2 Ekim 2001
Salı
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED