|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bu çarpıcı soruyu, nihayet kendilerinde de şafak sökmüş bulunan TÜSİAD adına Tuncay Özilhan soruyor: "Bilmek istiyoruz", diyor "biz gerçekten yönetiliyor muyuz, yoksa kendi halimize mi bırakıldık?" Cem Boyner'in söyledikleri de yenir yutulur cinsten değil: "Başbakanım yok benim, şefsiz orkestra olur mu?" Gerçekten de içinde bulunduğumuz ekonomik ve sosyal duruma bakacak olursak akilâne yönetildiğimizi, müdebbir bir başbakanımız olduğunu söylemek mümkün değil. Bütçe açığı had safhada; vergi gelirlerinin tamamı alınan borçların faizine yetmiyor; enflasyon oranında en ufak bir düşme eğilimi yok; üretim başaşağı gidiyor; kapanan işyerlerinin, işten çıkarılanların sayısı belirsiz; sabit gelirlilerin durumu yürekler acısı; devlet yakında maaş veremez hale gelirse şaşırmayın. Bu listeyi bana ayrılan yerin sonuna kadar uzatmak mümkün. En az otuzbeş senedir İstanbul'da yaşamaktayım. Bu kadar çok kiralık işyeri ilanı gördüğümü hatırlamıyorum, bu kadar çok yardım isteyen insanla karşılaşmadım. Bütün bunlar herhalde iyi yönetildiğimizin, bırakın iyi yönetildiğimizi, yönetildiğimizin belirtisi değil. Bu bakımdan TÜSİAD'ın tespiti yerinde, kendi halimize terkedilmiş bulunuyoruz. Ama bu tespit milletin yararına olan, insanımızı mutlu eden icraatlar bakımından geçerli. Sağolsun hükümetimiz ülkede var ve duruma hakim olduğunu başka şekilde hissettiriyor. Yasaklardan, temel hak ve hürriyetlere getirilen kısıtlamalardan bahsediyorum. Üniversiteler açıldı. Onunla birlikte başörtülü öğrencilerin dramı da başladı: Başörtüsü yasağı bu sene Ankara İlahiyat Fakültesi'nde de uygulanıyor. Keza Marmara İlahiyat öğrencileri de geçici bir hürriyet döneminin ardından yasakla tekrar karşılaştılar. Kısacası ülkeyi sahil-i selamete ulaştırma bakımından bir yönetim boşluğu var; hükümetimiz vergi toplayamıyor, yolsuzlukları takip edemiyor, batan bankalardaki paraları kurtaramıyor, yeni iş ve istihdam imkanı yaratamıyor, enflasyonu düşüremiyor. Ama yasaklar söz konusu olduğunda böyle bir boşluk yok; bütün kurum ve kuruluşlarıyla yönetim dimdik ayakta. Biliyorum, hepinizin aklına "millet neden musdarip, hükümet ne ile meşgul?" sorusu geliyor. Ancak ülkeyi yönetenlerin ısrarla takip ettiği bu baskıcı, bu yasakçı politikanın sebebi sadece gösterilmeye çalışıldığı gibi irtica ile mücadele değil. Bu mücadelenin bayraktarlığını yapanlar da biliyorlar ki başörtüsünün irtica ile bir ilgisi yok, ama yine de uyguluyorlar. Uyguluyorlar çünkü bunun gözdağı verme amacına hizmet ettiğini düşünüyorlar. Denmek isteniyor ki: "Ey vatandaş bu bozuk ekonomik politikalar, kör topal işleyen siyasi düzen sebebiyle bizim zayıfladığımızı düşünüyorsan yanılıyorsun. Biz görüldüğü gibi dimdik ayaktayız. Size mutluluk getirecek bir gücümüz ve becerimiz yok. Ama mutsuz yapmaya her zaman muktediriz." Aslında bu tür bir politika tüm geri kalmış ülkelerin ısrarla sürdürdüğü bir politikadır. Bu ülkelerde temel hak ve hürriyetlerin bulunmayışı milletin bu hürriyetlerden yararlanarak kendilerinden hesap sorma korkusuna dayanır. Bu sebeple en basit bir tarzda ortaya konan düşünce ve ifade hürriyetine, en masum bir şekilde yaşanmaya çalışılan din ve vicdan hürriyetine karşı çıkılır. Bu tam anlamıyla bir sindirme politikasıdır. Bizde de başarıyla uygulanan bu politika...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |