T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hukukun üstünlüğü, Erbakan ve Erdoğan

Bu hafta Anayasa maddelerinin ikinci tur oylaması tamamlanıyor. Her şeye rağmen, böyle bir paketin kabulü, başarı sayılabilir. Ama Türkiye'de sorun, kanunlardan ziyade, insanların zihniyetinden kaynaklanıyor.

Erbakan'ın yasağı

Eğer milletvekilleri hukukun üstünlüğüne gerçekten inansalardı, Erbakan'ın siyasi yasağının devamından utanç duyarlardı. Dünyanın hiçbir medeni ülkesinde mahkûmiyete bağlı olmayan siyasi yasak yok.

Saadet Partisi, "Yasak 4 yıla indirilsin" diye önerge veriyor; iktidar milletvekilleri red'ediyor. Merak ediyorum, hangi gerekçeyle red'ediyorlar?

Oysa, siyaseten bile düşünseler, Erbakan'ın yeniden, aktif olarak politikaya girmesi, AK Parti'nin bir kısım oylarını çekeceği için, onların lehine. Üstelik "Yasaksız bir Türkiye'nin" öncülüğünü yapsalardı, puan da toplarlardı. Bence Erbakan'a karşı bu tavır, yasakçı, otoriter bir zihniyetin Paryamento'ya yansımasından ibarettir. Otoriter zihniyet

Bu zihniyeti, Liberal Düşünce dergisinin 23'üncü sayısında, Prof. Mustafa Erdoğan ile Prof. Atillâ Yayla inceliyor.

Mustafa Erdoğan Fazilet Partisi'nin kapatılmasını eleştirdiği makalesinde şöyle diyor:

"...Öyle anlaşılıyor ki, mahkeme, Merve Kavakçı'nın Fazilet Partisi'nden milletvekili seçilmiş olmasını, bu partinin, laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiğinin bir kanıtı sayıyor. Anayasa Mahkemesi, milletin seçme hakkına ambargo koymuş oluyor. Bu durumda, partiyi değil, doğrudan doğruya milleti iptâl etmeliydi!!!"

Erdoğan, Anayasa'da, başörtülü milletvekili seçilmeyeceği ve başörtüyle yemin edilemeyeceğine dair hiçbir hüküm bulunmadığını, ayrıca Yüksek Mahkeme'nin, Siyasi Partiler Yasası'nda, odak'ı tarif eden maddeyi de iptâl ettiğini hatırlatıyor.

Demek ki, sorun, kanunlar değil, otoriter devletçi zihniyet.

Erdoğan, görüşünü şu cümlelerle özetliyor:

"Meselemiz, anayasa yargıçlarımızın çoğunun hukuk bilmemeleri, demokrasi bilmemeleri, siyaset ve anayasa teorisi bilmemeleri, laiklik bilmemeleridir. Öğrenmeye de niyetleri yok. Türkiye'nin anayasa yargıçları, eğer isterlerse, bunun için gerekli entelektüel donanımı kazanırlarsa, Türk pozitif hukukunun özgürlükleri daraltan bünyesini gevşetebilirler."

Hukuk devleti ve yargı

Aynı konuyu "Cari sistemin çıkmazları" başlıklı makalesinde işleyen Prof. Atillâ Yayla, "Hukukun hâkimiyetinin tesis edilmemesinin faturası, TBMM ve Meclis'e çıkarılmamalıdır" dedikten sonra, önemli gördüğü bir noktaya parmak basıyor: "Asıl sebeb, yargıyı da içten etkileyen, dıştan kuşatma altına alan, otoriteryen devlet felsefesi, bürokratik tahakküm zihniyeti ve bunların yansımalarıdır... Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçen güçlü bürokratik tahakküm geleneği, toplumsal hayatımızın her alanını sarıp sarmalamıştır. Bürokrasi, bu toplumun efendisidir. Bürokrasinin en tepesinde ise silâhlı bürokrasi yer almaktadır. Türkiye'de, demokrasi ile otoriter ve totaliter talepler arasında bir kavga var. 28 Şubat sürecinde, Yargı'da ağır basan eğilimin, demokrat olmayan Türkiye olduğunu söyleyebiliriz... Yüksek yargı, siyasilere karşı, yargı bağımsızlığı adına efelenirken, kendisine yapılan bürokratik müdahaleler karşısında sus pus oturmaktadır. Hatta zaman zaman, özgürlüklerin gelişmesini engelleyecek şekilde siyasetçilere müdahale bile etmektedir. 312'nci maddenin değiştirilmemesi için bürokratik idare adına bir yüksek yargı mensubu başbakana zılgıt çekebilmiş, siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırılmasına mâni olmak maksadıyla Anayasa Mahkemesi Başkanı, müdahale etme hakkını kendinde görmüştür."

Erdoğan ve 76'ncı madde

Kimileri, Anayasa değişikliği dolayısıyla "Yepyeni özgürlükler geldi" diye seviniyor. Bence boş beklentilere girmeyelim. Topyekûn bir zihniyet değişikliği gerçekleşmeden, ülkemizde hukukun üstünlüğü yerleşemez.

Neden yerleşemeyeceğini, Erbakan'a konulan tavır bile belli ediyor.

Sırada Tayyip Erdoğan var. Anayasa'nın milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen 76'ncı maddesi değişti. Bu maddeden, "İdeolojik veyahut anarşik eylemlere katılma, bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik" cümleleri çıkarıldı; yerine "terör eylemlerine katılma, bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik" konuldu. Böylece "Milletvekili Seçimi Kanunu'ndaki yasağın temeli kalktı" deniliyor. Milletvekili Seçimi Kanunu'na göre, 312'den mahkûm olanlar af'edilseler bile milletvekili seçilemiyor.

Bence, zaten, Tayyip Erdoğan'ı, 76'ncı madde değil, olsa olsa Milletvekili Seçimi Kanunu'ndaki o yasak sınırlıyordu. 76'ncı madde değişmese bile, kanundaki o sınırlama, hukuk devletine yakışmadığı için kaldırılmalıydı. Ama şimdi göreceksiniz, Anayasa Mahkemesi'nin Tayyip Erdoğan hakkında vereceği karar beklenecek. Kimse, "şu antidemokratik hükmü değiştirelim de, hukuku ayaklar altına alabilecek gelişmelerin önünü keselim" demeyecektir.

TÜSİAD'ın tavrı

28 Şubat alternatifsiz bir iktidar yarattı. Şimdi onun sıkıntıları çekiliyor. Bakıyoruz içinde bulunduğumuz statüko, bizzat bu eserin sahiplerini de sıktı.

TÜSİAD neredeyse Ecevit'e savaş açtı. Sağlık sorunları olan bir başbakanın halâ iş başında kalabileceğine inanıyor musunuz?

TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan'ın çıkışı, bıçağın kemiğe dayandığını gösteriyor. Artık kimse, "Ecevit giderse istikrarsızlık doğar. Ekonomi daha da kötüleşir" aldatmacasına kanmıyor.

Herhalde, hiçbir siyasi proje, bugünkünden kötü olmaz diye düşünenlerin sayısı gitgide artıyor.


2 Ekim 2001
Salı
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED