|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İstanbul Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, 2001-2002 öğretim yılı açılış töreninde yaptığı konuşmada şöyle bir cümle söylemiş: "Eğer bir toplumda dil, insanların birbirini anlamasında önemli bir araçsa, o toplumun inançlarında da o dilin kullanılması mutlaka gerekecektir." Öncesini ve sonrasını bilmediğim bu cümleden hiçbir şey anlamadığımı itiraf etmeliyim. Kemal Alemdaroğlu'na annesi babası, inanca ilişkin sözler söylerken, Türkçeden başka bir dil mi kullandılar? Türkiye'de anneler babalar çocuklarına ya da öğretmenler hocalar öğrencilerine Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayrıyla şerriyle kaza ve kaderin Allah'tan geldiğine, öldükten sonra dirilmenin ve yaptıklarımızın hesabını vererek cennete ya da cehenneme gideceğimize... inanmak konusundaki bilgileri, salt Arapça cümlelerle ezberletiyorlar da zavallılar, neye inandıklarını bilmemek gibi bir tuhaflığı mı yaşıyorlar? Böyle bir tuhaflık, ülkemizde ne bugün yaşanıyor, ne geçmişte yaşandı. Rektörün "mutlaka gerekecektir" diyerek, gelecekten beklediği şey, hem geçmişte, hem günümüzde zaten var olan bir gerçeklik değil mi? Milliyet gazetesi, bu anlamsız cümleden yola çıkarak mı, yoksa cümlenin siyakına ve sibakına bakarak mı bilmem, rektörün "kendi dilinde ibadet" talebini dile getirdiği sonucunu çıkarmış. Bu cümleden bu sonucun çıkarılabilmesi için, Alemdaroğlu'nun, meramını ifade edecek dil bilgisinden ve bilincinden yoksun olması, tek başına yeterli değildir; Milliyet'in leb demeden leblebiyi anlama, hattâ rektörün dilinin altındaki baklayı çıkarabilme becerisi de gerekmektedir. Becerikli gazete, rektörün leblebisini ustaca kavurup baklasını maharetle ıslatarak "Türkçe ibadet yapılır mı?" sorusuna çevirmiş ve "Çapraz Ateş" cephesine taşımış. 6 Ekim 2001 tarihli gazetede, ikisi "destek", ikisi "eleştiri" tarafında yer alan dört yanıt yayımlandı. İstanbul müftüsünün yanıtı "Türkçe ibadet olmaz" diye özetlenmiş. Sayın müftü: "Herkes kendi uzmanlık alanı çerçevesinde konuşmalı. Ben tıp konusunda açıklama yapıyor muyum?" diyerek rektörün, haddini aştığını belirtmiş oluyor. Eski Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç, geleneğin önemini vurguladığı cevabında "orijinali korumalı" dedikten sonra, rektörün "üzüm yeme" niyetinden kuşkulanmışçasına "kendisi ister Türkçe, ister Kürtçe, ister İngilizce ibadet etsin. Umarım Allah kabul eder. Kendisi bunları gerçekten ibadet etme arzusuyla söylüyorsa, gerçekten ibadet etmeye karar verdiyse Türkçe etsin." demiş. Çapraz Ateş'e katılan iki profesörün, Zekeriya Beyaz ile Yaşar Nuri Öztürk'ün "kendi dilinde ibadet mümkün mü?" sorusuna verdikleri cevapları ise şöyle özetleyebiliriz: "Ne demek mümkün mü? Vacip, vacip!" Bu iki profesörümüz, Arap asıllı olmayan milyonlarca, milyarlarca Müslümanın bin dört yüz küsür yıldır keşfedemedikleri bir gerçeği, hem de Kur'an-ı Kerim'de keşfettiklerini iddia ediyorlar. Şimdi kendilerinden beklenen, en kısa zamanda bir "Türkçe Tapınma Kılavuzu" hazırlamalarıdır. Böyle bir kılavuzun dilinde uzlaşabilirlerse, kendilerini bütün gücümle alkışlayacağıma söz veriyorum! Kimi okuyucuların aklına şöyle bir soru düşebilir: Bütün Müslümanlara kendi dilleriyle ibadet etmelerini, hem de bir Kur'an buyruğu olarak öneren bu Beyaz ve Öztürk Müslüman beyler, acaba ana dillerini kullanarak bir vakit olsun namaz kılmışlar mıdır? Yoksa onlar da "asırlardır kendimize uyguladı"ğımız "din emperyalizmi"nin kurbanı olarak kara kalabalığa mı uydular? Yaşar Bey'in deyişiyle "bizi perişan eden" bu "din emperyalizmi" olmasaydı, Süleymaniye Camii daha mı görkemli olurdu?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |